1. Dünya Savaşı’nda İtilaf devletlerinden ayrılan ilk devlet hangisidir?
| I. Dünya Savaşı | |||||||
|---|---|---|---|---|---|---|---|
| Saat yönünde: Batı cephesinde siperler; siperleri geçen İngiliz Mark IV tankı; Çanakkale Deniz Harekâtlarında İngiliz Kraliyet Donanma gemisi HMS Irresistible mayına çarpmış batarken; gaz maskeleriyle bir Vickers makineli tüfek ekibi ve Alman Albatros D. III uçakları | |||||||
| |||||||
| Taraflar | |||||||
İtilaf Devletleri: Fransa Birleşik Krallık Rusya İmparatorluğu(1914-1917) İtalya(1915-1918) ABD(1917-1918) Romanya(1916-1918) Japonya Sırbistan Belçika
ve diğerleri | İttifak Devletleri: Alman İmparatorluğu Avusturya-Macaristan Osmanlı İmparatorluğu Bulgaristan(1915-1918) | ||||||
| Kumandanlar | |||||||
Aristide Briand Georges Clémenceau Joseph Joffre Ferdinand Foch II. Nikolay Mikhail Alekseyev Aleksey Brusilov Herbert Henry Asquith Herbert Kitchener David Lloyd George Antonio Salandra Paolo Boselli Vittorio Emanuele Orlando Woodrow Wilson Tasker H. Bliss Peyton C. March | II. Wilhelm Theobald von Bethmann-Hollweg Erich Ludendorff Paul von Hindenburg Franz Joseph I. Charles V. Mehmet Enver Paşa I. Ferdinand Nikola Zhekov | ||||||
| Güçler | |||||||
İtilaf Devletleri[1] 8,660,000
Toplam: 42,959,850 | İttifak Devletleri[1] 13,250,000
Toplam: 25,248,321 | ||||||
| Kayıplar | |||||||
| Hayatını Kaybeden Asker: 5,525,000 Yaralı Asker: 12,831,500 Kayıp Asker: 4,121,000 Toplam: 22,477,500 | Hayatını Kaybeden Asker: 4,386,000 Yaralı Asker: 8,388,000 Kayıp Asker: 3,629,000 Toplam: 16,403,000 | ||||||
| ||
I. Dünya Savaşı, 20. yüzyılda dünya çapında yapılan iki savaştan birincisi olup dünya milletlerinin çoğunun yer aldığı 1914’ten 1918’e kadar süren küresel bir askeri çatışmadır. 28 Temmuz 1914 tarihinde Avrupa’da başlamış ve dünyanın dört bir yanındaki ülkelerin katılması ve diğer kıtalardaki sömürgelere de yayılması nedeniyle Dünya Savaşı ve Büyük Savaş olarak adlandırılmıştır. Dört yıl süren savaş, 1918 yılında sona ermiştir. I. Dünya Savaşı, Avrupa’da dört merkezi devlete karşı, Avrupa ve diğer kıtalarda bulunan yirmi beş devletin bulunduğu, o tarihe kadar görülmemiş ilk dünya savaşıdır. I. Dünya Savaşı Avrupa’da İttifak Devletleri diye adlandırılan Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu,Osmanlı İmparatorluğu ve Bulgaristan Krallığı ile İtilaf Devletleri diye adlandırılan Britanya İmparatorluğu, Fransa ve Rusya İmparatorluğuönderliğindeki Sırbistan, Karadağ ve Belçika devletleri arasında gerçekleşmiştir. Savaşa sonradan İtilaf Devletleri tarafında İtalya, ABD, Japonya,Yunanistan, Portekiz ve Romanya da katılmıştır.
Konu başlıkları
|
Savaşın Nedenleri
Siyasi Nedenler
Avrupa’da 16. yüzyıl’da yaşanan Katolik-Protestan ayrışmasıyla, Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu’na bağlı Prenslikler, farklı taraflarda savaşmışlar, tarihte Otuz Yıl Savaşları (1618-1648) olarak bilinen bu savaş da Vestfalya Antlaşması’yla sona ermiştir. Savaş sonucunda, bugün bile Avrupa Birliği’nin kökenini oluşturan Kutsal Roma Germen İmparatorluğu birliği dağılmıştır. Savaşın sonunda Fransa’nın güçlenmesi, tam aksine Kutsal Roma Germen İmparatorluğu’nun ve Habsburg Hanedanı’nın zayıflaması sözkonusudur. Bu sonuç Almanya için 19.yy’a kadar sürecek bir zayıflık dönemine ve yine bu tarihlere kadar birliğini kuramamasına neden olmuştur. Sanayi Devrimi ve Sömürgecilik hareketlerinde de bu olay etkisini göstermiş ve İngiltere,Fransa sömürgecilik alanında hızla güçlenirken Almanya’nın bu alanda geri kalmasına neden olmuştur. 1815’te yapılan Viyana Kongresi ile Avrupa’ya ve geniş anlamda dünyaya yeni bir statü getirilmiş ve buna göre güçler dengesi kurulmuştur.Kırım Savaşı’nda(1853-1856) bu dengelerin Rusya lehine değişmesine engel olmak için, Haçlı Seferleri’nden sonraki en önemli ittifakla, Avrupa Devletleri, Osmanlı İmparatorluğu ile birlikte Ruslara karşı savaşmıştır. Yenilgiye uğrayan Ruslar,etkisi 1917 Ekim Devrimi’ne kadar sürecek siyasi ve ekonomik dalgalanmaların etksine gireceklerdir. Yine bu savaşın sonunda, İtalya Birliği’ne gidecek yollar da açılmıştır.1870 Sedan Savaşı[2] ile Almanya ve İtalya’nın birliklerini kurmaları, bunların büyük devletler olarak devletler arası ilişkilerde yer almak için girişimlerde bulunmaları, Viyana Kongresi statükosunu ve güçler dengesini büyük ölçüde değiştirmişti. Bundan sonrası ise yeniden bir dengenin kurulması girişimlerine, o da Avrupa’da yeni blokların ortaya çıkmasına ve bunların birbirleriyle çatışmasına yol açmıştır. Bloklar arasındaki gerginlik de karşılıklı silahlanmaya yol açmıştır. Bu da silahlı barış dönemini ortaya çıkarmıştır. Bu dönemde bloklar ve devletler arası ilişkilerde çok yönlü gelişen çatışmalar gerginliği daha da arttırmış ve devletleri bir savaşın eşiğine getirmiştir. Bu genel çerçeve içinde I. Dünya Savaşı’nın nedenleri çeşitli ekonomik, siyasi, askeri gelişmelere dayanmaktadır. Bunlara büyük devletlerin çıkar hesaplarını da eklemek gerekir.Özelikle Prusyanın Avusturyayı yenip Alman birliğini sağladıktan sonra yeni ortaya çıkan Alman İmparatorluğu’nun elinde önemli sömürgeleri olmamasına rağmen dönemin süper gücü İngiliz İmparatorluğu’na karşı koyabilecek hatta onu geçebilecek bir sanayi insan gücü ve teknoloji haline gelmesi ve bunun basta İngiltere ve Fransa tarafından engellenmek istemesi başlıca çekişme kaynağıdır.
Ekonomik Nedenler
Sanayi Devrimi ve Sömürgecilik sonucunda ekonomik pozisyonlarını güçlendiren İngiltere ve Fransa, karşı taraftaki Almanya ve İtalya gibi ülkelerden ekonomik olarak çok ilerideydi. Almanya ve İtalya, siyasi birliklerini oluşturduktan sonra, 1914’e kadar olan süreçte aradaki farkı kapatmaya çalışmışlardır. İngitere ve Fransa’nın ekonomik hakimiyet alanlarını korumak, Almanya’nın ise bu alanları ele geçirmek niyeti savaşın başlıca ekonomik nedenlerindendir. Bu, sömürgeler, deniz yollarının hakimiyeti, uluslarası ticaret imtiyazları gibi ana başlıklarda değerlendirilebilir. Öte yandan 19. yüzyıl sonlarından itibaren kullanılmaya başlayan ve neredeyse 20. yy’a damgasını vuran petrol yataklarının mülkiyeti de savaşın temel ekonomik nedenlerindendir. Osmanlı İmparatorluğu’nun hakimiyeti altındaki Orta Doğu Petrol varlığı, 19. yy sonlarında özellikle İngilizler tarafından,çeşitli gizli/açık yöntemlerle tesbit edilmişti.İngiltere, petrol siyasetini, 1900’lerde tüm stratejilerinin birinci sırasına koymuştu. Diğer bir konuda Rus İmparatorluğu’nun ekonomik durumudur. Rusya, 19. yy’ın sonlarında 20. yy’ın başlarında toplumsal dalgalanmanın en fazla görüldüğü ülkedir. Toplumun en büyük kesimini oluşturan köylü sınıfı ve o büyüklükte olmasa da etkin bir işçi sınıfı 1905 Devrimi ile 1917 Ekim Devrimi’ne giden yolu açmıştı. Toplumsal dalgalanmalar ekonomik açıdan Rus İmparatorluğu ve Çarlık Rejimi için tehlike oluşturuyordu. Rus Yönetimi bu dalgalanmaları engellemek için siyasi ve ekonomik güç kazanmak zorundaydı.
[2][3][4]
Ülkelerin Stratejileri [
İngiltere [
I. Elizabeth’in uzun ve başarılı saltanatında (1558-1603) İskoçya’da İngiliz etkisinde farklılık görülmeye başlandı. İngiltere’deki Tudor hanedanıyla, İskoçya’daki Stuart hanedanı arasındaki evlenmeler, iki geleneksel düşmanı birbirine yaklaştırdı. İskoçya Kralı 1. James İngiltere kralı oldu. 1707 yılında iki krallığı birleştiren bir antlaşma imzalandı. Bu tarihten sonra Büyük Britanya tarihi başlar.
1642-1651 yılları arasında gerçekleşen İngiltere İç Savaşı sonucunda krallık devrildi. Bunun yerine önce parlamento idaresinde (1649–1653) sonra da Oliver Cromwell iktidarında (1653–1659) kısa süren bir cumhuriyet kuruldu. Cromwell’in ölümünün ardından parlamento iç karışıklıkları önlemek için sürgündeki kral 2. Charles’ı krallığı yeniden kurmak üzere İngiltere’ye davet etti.
- ve 19. yüzyıllarda İngiltere, büyük bir sanayi devleti ve sömürge gücü haline gelen Britanya İmparatorluğu’nun merkezi konumundaydı. 19. yüzyılın başlarında Avustralya, Kanada, Hindistan, Afrika’da bazı devletler, Antil Adaları ve Hong Kong gibi dünyanın büyük bir kısmına yayılan dev bir sömürge imparatorluğu kurulmuştu. Kraliçe Victoria (1837-1901) zamanında İngiltere dünyanın en büyük gücü durumuna geldi. 1877’de Hindistan sömürgeleştirildi. 1882’de Mısır ele geçirildi.
İngiltere 1900’lere gelindiğinde dünyanın en büyük gücü konumundaydı. Bu gücü sömürgeler, deniz yolları hakimiyeti, küresel şirketler aracılığıyla, askeri ve siyasi anlamda da sağlamayı başabilmiştir. 1871’ten itibaren Alman İmparatorluğu’nu kendi etkinliğine karşı en önemli tehdit olarak algılamıştır. Çünkü güçlü bir Almanya İngitere için en büyük tehdit olacaktır. Fransa ile sürdüğü ortaklıkta(özellikle Kırım Savaşı bir örnektir.), Fransa’nın da 1871 yenilgisinden itibaren Alman İmparatorluğu’na karşı olan düşmanlığı belirleyici nokta olmuştur. Yine aynı şekilde Rusya ile 1.Dünya Savaşı öncesinde temin ettiği ittifak da, Balkanlar ve Doğu Avrupa’da Rusya’nın Pan-Slavizm Politikası ile Almanya’nın Pan-Germen Politikası karşıtlığı temeline oturmuştu.
İngiltere,bir ada ülkesi olması nedeniyle,savunma stratejisini Hollanda ve Belçika’nın Almanya’ya karşı dirençli olması esasına dayandırmaktaydı.[5]
Alman İmparatorluğu’nun İngiltere için gerek ekonomik gerekse de siyasi tehdit haline gelmesi İngiltere için tartışmasız bir savaş nedeniydi. Aynı zamanda, sömürgelerin korunması, deniz yollarının kontrol altında tutulması, küresel şirketlerin hakimiyeti ve en önemlisi Ortadoğu Enerji Koridoru’na sahip olmak stratejileri tamamen Alman İmparatorluğu çıkarlarıyla çatışmaktadır.
[2][3][4]
Fransa [
Fransa’da krallık sistemi 1789 yılında gerçekleşen Fransız Devrimi’ne dek hüküm sürdü. Fransız Devrimi sırasında dönemin Fransa kralı XVI. Louis ve eşi Marie Antoinette ile onlara yakınlığı olduğu düşünülen yüzlerce Fransız vatandaşı öldürüldü. Kısa süreli bir dizi yönetim denemesinden sonra Napolyon Bonapart 1799’da cumhuriyetin kontrolünü ele aldı ve kendini önce Birinci Konsül, daha sonra, günümüzde Birinci İmparatorluk (1804–1814) adıyla anılan devletin imparatoru ilan etti. Napolyon Savaşları olarak bilinen bir dizi savaşın ardından, Bonaparte ailesinin yardımıyla Napolyon kıta Avrupasının büyük bölümünü ele geçirdi. Yeni elde edilen bu topraklara daha sonra Bonaparte ailesinin üyeleri Fransa’ya bağlı kral olarak atandı.
1815 yılında yapılan Waterloo Savaşı’nda Napolyon’un son yenilgisinden sonra Fransa’da krallık yönetimine geri dönüldü. Ancak bu kez kralın yetkilerine anayasal kısıtlamalar getirildi. 1830 yılında çıkan bir sivil ayaklama olan Temmuz Devrimi’yle Bourbon Hanedanı tümüyle kaldırılarak anayasal krallığa dayanan Temmuz Monarşisi getirldi. Bu yönetim biçimi 1848 yılına dek sürdü. Bu arada kurulan İkinci Cumhuriyet oldukça kısa süreli oldu ve 1852 yılında III. Napolyon İkinci İmparatorluğu kurunca yıkıldı. 1870 yılında başlayan Fransa-Prusya Savaşı’nda yenilen III. Napolyon bunun üzerine tahttan indirildi ve bu yönetim rejimi de Üçüncü Cumhuriyet’in kurulmasıyla fesholdundu.
Fransa 17. yüzyıldan başlayarak 1960’lara dek bir sömürge devleti kimliğiyle var oldu. 19. ve 20. yüzyıllarda dünyanın dört bir yanında edindiği sömürge toprakları Fransa’yı İngiltere’den sonra ikinci büyük sömürge imparatorluğu hâline getirdi.
Fransa ve Almanya, 1871 yılından itibaren birbirlerini tehdit olarak görmüşlerdir.Fransa için, kaybettiği Alsace-Lorraine bölgesi hem ekonomik hem de askeri açıdan büyük öneme sahipti.Öte yandan Ren Nehri üzerindeki köprüler ve Belçika’nın güçlü savunmaya sahip olması,Fransa için diğer iki askeri strateji unsuruydu.[2]
Fransa için Alman İmparatorluğu, Merkezi Avrupa’da olduğu kadar, sömürgeleriiçin de büyük tehdit oluşturuyordu.Çünkü Fransız Askeri-ekonomik-siyasi gücünün temeli sömürgeler üzerine kuruluydu.
[2][3][4]
Rusya İmparatorluğu [
Rusya İmparatorluğu’nun başlangıcı 1721 yılındadır. 1866 yılında toprakları Asya, Avrupa ve Kuzey Amerika’nın belirli bölümlerini kapsamıştır. 19. yüzyılın başında dünyanın en büyük ülkesi olmuş, toprakları kuzeyde Kuzey Buz Denizi’nden güneyde Karadeniz’e, doğuda Büyük Okyanus’dan batıda Baltık Denizi’ne kadar uzanmıştır.
- yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başlarında, İmparatorluğun ekonomik yapısı geniş ölçüde köylü ve sayıca daha az ama etkili bir işçi sınıfına dayanmaktaydı. Sanayileşme yetersizdi ve üretim büyük ölçüde tarıma dayalıydı.Şehirleşme 2-3 şehir dışında son derece az ve nüfusun büyük çoğunluğu taşrada yaşamaktaydı. 1905 Devrimleri ve ardından gelen 1917 Devrimleri, Rusya’nın bu ekonomik ve siyasi yapısından kaynaklanmıştır.
Rusya 19. yüzyıl’da temelde dört hedef doğrultusunda siyasetini konumlandırmıştır:
a)Batısında Pan-Slavizm Politikalarıyla(böylece Slav kökenli halkların kontrolünü eline geçirmek) ve Balkanlar/Doğu Avrupa’da hakimiyetini sağlamak.
b)Güneyde, Osmanlı İmparatorluğu (Boğazlar ve Doğu Anadolu’yu ele geçirmek)ve İran(Petrol alanları)politikaları ile hakimiyetini sağlamak.
c)19.YY.’da Ortaasya’nın büyük bölümünü ele geçiren Ruslar, bu hakimiyetlerini korumak.
d)Doğuda, Japonya-Rusya-İngiltere-ABD arasındaki güç dengesini kaybetmemek.
1904-1905 Rus Savaşı’nda büyük yenilgiye uğrayan Rusya, aynı tarihlerde, İngiltere ile İngiliz-Rus Sömürge Antlaşmasını imzalamak zorunda kalmıştır.[6]
Batıda Almanya İmparatorluğu’nun Pan-Germenizm Politikaları, güneyde Osmanlı İmparatorluğu ile yüz yılı aşkın süren savaşlar, Pasifik’te İngiltere’ye karşı ABD ile yardımlaşma vb. stratejiler nedeniyle Rusya, İtilaf Devletleri safında yeralmıştır.
[2][3][4]
Almanya [
18 Ocak 1871 yılında Versailles Antlaşması’yla kurulan Alman İmparatorluğu, tüm dağınık Alman Devletçik’lerini -Avusturya hariç-bir arada topladı. İmparatorluk 1884 yılından itibaren ülke dışında sömürgeler kurmaya başladı.[7]Alman İmparatorluğu 1914 yılına kadar, birliğini geç oluşturması nedeniyle geri kaldığı İngiltere-Fransa-Rusya ittifakıyla, ekonomik,siyasi ve askeri yönden başabaş noktasına geldi.Hatta sanayileşme ve işgücü alanında İngiltere’den (1914 verilerine göre)daha ileri bir seviyeye ulaştı.[8] II. Wilhelm döneminde, Almanya, diğer Avrupa güçleri gibi emperyal bir politika izlemiş ve zaman zaman sömürgeleri konusunda komşu devletlerle sürtüşmeye girmiştir. Bu, bir takım dostlukları zedelemiş ve Almanya’ya karşı Fransa, Birleşik Krallık ve Rusya İmparatorluğu bir anlaşma imzalayarak kutup oluşturmuştur. Almanya ise sadece Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile ittifak kurabilmiştir.[9] Almanya’nın emperyal politikası ülke dışına taşmış ve devlet diğer Avrupa güçleri gibi Afrika’nın paylaşımına katılmıştır. Berlin Konferansı’nda bu kıta Avrupa güçlerine pay edilmiştir. Almanya’nın payına Alman Doğu Afrikası, Alman Kuzey-Batı Afrikası, Togo ve Kamerun düştü. Büyük güçler arası Afrika’da olan bu mücadele I. Dünya Savaşı’nın nedenlerinden biri olacaktı.[10] Almanya siyaset alanında ve denizlerde,o sırada Britanya’ya ait olan küresel konumu ele geçirmek ve böylece Britanya’yı otomatikolarak daha alt statüye indirgemek istiyordu.[8] 1900’lerde emperyal ve emperyalist çağın en yüksek noktasında hem Almanya’nın yegane küresel statü iddiası(Alman Ruhu dünyayı yenileyecektir!)deyişiyle, hem de Avrupa Merkezli bir dünyanın tartışmasız^^büyük güçleri^^olan Britanya ve Fransa’nın iddiası henüz etkiliydi.[11] Alman Ulusal Birliği’nin kurulduğu 1871 ile 1.Dünya Savaşı’nın çıktığı 1914 tarihleri arasında Avrupa Tarihi’nin hiç değişmeyen öğesi Almanya ile Fransa arasındaki düşmanlıktır.[12] Fransa’nın 1871 Alman yenilgisi bu düşmanlığın en önemli etkenidir. Aynı zamanda Alsace-Lorraine’in kaybedilmesi ve iki ülke için, hem ekonomik hem de askeri önemi, bu düşmanlıklarda etkili olmuştur. Çünkü iki ülke arasındaki en önemli savunma noktaları olan Alsace-Lorraine ve Ren Nehri Köprüleri’ne sahip olmak önemliydi.
Öte yandan, Hohenzollern Hanedanı yönetiminde ve mutlakiyetçi yapıdaki Almanya İmparatorluğu, siyasi olarak cumhuriyetçi İngiltere ve Fransa’nın yönetim sistemi yönünden de rakibiydi.Bu rekabet,1.Dünya Savaşı’nı,bir nevi mutlakiyet/cumhuriyet mücadelesi şekline de getirmiştir. (Zaten, savaş sonrasında mağlubiyete uğrayan tarafta, bütün mutlakiyetler çökmüş, yerine yeni cumhuriyetler kurulmuştur.)[13]
Almanya İmparatorluğu 1914’e gelinirken, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile ittifakı dışında,Avrupa’da güçlü bir müttefike sahip değildi.Belki de savaşın daha başındaki bu durum,savaşın sonucunu belirleyecek olaylarda Alman Stratejisi’nin savaşın kaybı konusundaki en büyük eksikliğiydi. Çünkü Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun çok uzun ömürlü olamayacağı,1914’lerde neredeyse kesin gibi duruyordu.Bu konuda Adolf Hitler bile,Eğer Reich,Schoenerer’in Habsbourglar hakkındaki ikazlarına kulak vermiş olsa idi,Almanya’nın başına bütün dünyaya karşı savaşa girerek uğradığı felaket gelmeyecekti demiştir.[14]
Almanya’nın oluşturmak zorunda kaldığı diğer ittifakları da (Osmanlı İmparatorluğu-Bulgaristan) savaşın sonucuna etki edebilecek ekonomik ve askeri düzeyde değildi.Almanya için güvenilmesi gereken temel güç, kendi öz gücüydü.
[2][3][4][15]
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu [
Kutsal Roma İmparatorluğunun etkinliği azaldıkça Avusturya’nın arşidükleri bağımsız olarak hareket etmeye başladılar. 1804 yılında arşidükler kendilerini imparator ilan ettiler. 1866’da Prusya – Avusturya Savaşı yenilgisi ve Alman Konfederasyonunun dağılmasından sonra prestijini kaybeden Avusturya İmparatorluğu 1867 yılında da Macaristan’la birleşerek Avusturya-Macaristan İmparatorluğunu kurdular. Avusturya ve Macaristan aslında içişlerinde bağımsız olan iki ayrı ülkeydiler. Fakat dışişleri açısından tek bir Habsburg İmparatoru tarafından yönetilmekteydiler.
Emperyal bir devlet olan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nda,onbirin üzerinde etkili etnik grup mevcuttu. Bu etnik grupların büyük kısmı Almanlar,Slavlar ve Macarlar’dan oluşmaktaydı.Etkinlik sahasında(doğu bölgesinde yoğun Slav devletleri, batısında da Germen toplumları)farklı etnik gruplar bulunmaktaydı. 1789 Fransız Devrimi ve beraberinde getirdiği süreç,emperyal devletlerin sonunu hazırlamaktaydı. Uyanan milliyetçilik akımları 19.YY’da en fazla Osmanlı İmparatorluğu ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’na zarar vermiştir.
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, karşısındaki en büyük tehdit, Rusya ve Rusya’nın Pan-Slavizm Politikalarıydı. Rusya,Doğu Avrupa’ya ve Balkanlar’a doğru güç alanını genişletmek istiyordu. Bu amaçla gerek Osmanlı içindeki, gerekse de Avusturya-Macaristan İmparatorluğu içindeki tüm etnik unsurlara-başta slavlar olmak üzere-açık/kapalı destek veriyordu. Öteki taraftan batı tarafının güvenliğini,Almanya ile ittifak ile sağlamlaştıran Avusturya-Macaristan İmparatorluğu,diğer taraftaki Rusya etkinliğini yok etmek istiyordu.
Aslında, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun da durumu Osmanlı İmparatorluğu’ndan farklı değildi.İki imparatorluk da kendi geleceklerini tamamen savaş sonunda alınacak bir galibiyete bağlamışlardı.Yani savaş,bir ölüm-kalım mücadelesi idi.
1882 Yılında yapılan antlaşmayla kurulan Üçlü İttifak ile Almanya,Avusturya-Macaristan ve İtalya arasında oluşturulan birliktelik(1902 yılında yenilenerek) 1.Dünya Savaşı’na kadar sürmüştür. (İtalya,savaşın başında tarafsız kaldıktan sonra,İtilaf Devletleri safında savaşa girmiştir.)[2][16][17]
İtalya [
- yüzyılın ilk yıllarında İtalya I. Napolyon tarafından işgal edilerek Fransız etkisi altına girdi. Viyana Kongresi İtalya’nın Fransız işgalinden önce yöneten hanedanlara geri verilmesini öngörüyordu. Böylece Papalık Devleti, Sardinya-Piemonte Krallığı, Toskana Grandüklüğü, Modena Düklüğü ve Lombardiya-Venedik Krallığı tekrar kuruldu. Ancak Carbonari adı verilen gizli dernekler İtalya’nın birleşmesi için çalışmaya başladılar. Giuseppe Mazzini ve Giuseppe Garibaldi birleşme hareketinin öncüleri arasında yer alıyorlardı. Ayrıca Sardinya kralı II. Victor Emmanuel de bu birleşme hareketini destekleyenler arasındaydı.
1848 yılında Lombardiya Avusturya’nın elinde bulunuyordu. İtalya’yı birleştirmek konusunda Fransa’nın desteğini almayı başaran İtalya, 1859’da Fransa ile birlikte Avusturya’yı mağlup etti ve 11 Kasım 1859’da Avusturya ile Piyemonte arasında Zürih’te barış antlaşması yapıldı. Buna göre; Avusturya, Lombardiya’yı Piyemonte’ye verdi. Venedik dâhil olmak üzere diğer İtalyan Devletleri arasında bir konfederasyon oluşturulması ve konfederasyonun fahri başkanının papa, fiilî başkanının Piyemonte olması kabul edildi. Bir süre sonra Kuzey İtalya’daki küçük devletler de Piyemonte’ye katılma kararı aldılar. Böylece bütün Kuzey ve Orta İtalya Piyemonte’ye katılmış oldu. 1870’de Roma ve 1886’da Venedik, İtalya birliğine dâhil oldular. Bunların da katılımı sonucu İtalyan Millî Birliği tamamlanmış oldu. İtalya Krallığı kuruldu.
İtalya, Roma devrinden sonra ilk kez tek bir ülke hâline gelebilmişti. Yeni İtalyan Krallığı’nda 20. yüzyılda kuzey İtalya hızlı sanayileşerek gelişirken, güney İtalya’da nüfus hızla yükseliyor ve milyonlarca insan daha iyi bir yaşam için yurdışına göç etme yolları arıyordu.
- yüzyılın son yirmi yılından başlayarak İtalya da diğer Avrupa ülkeleri gibi sömürgeleşme yoluna gitti. Osmanlı İmparatorluğu’na karşı yaptığı Trablusgarp Savaşı’nı kazandı. Batı Türkiye’de Oniki Ada, Afrika’da Libya, Etyopya ve Somali gibi bazı ülkeleri de işgal ederek sömürgeleştirdi.
1882 Yılında, Almanya ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile Üçlü İttifak’ı oluşturan İtalya,1.Dünya Savaşı’nın başında tarafsız olmasına rağmen, 1915’te Londra Paktı ile İtilaf Devletleri arasına katıldı. İtalya’ya savaşa girmesi koşuluyla Trento, Trieste, Istria, Dalmaçya ve Osmanlı İmparatorluğu’nun bazı bölgeleri vadedildi. Savaş süresince 600.000 İtalyan askeri yaşamını yitirdi ve İtalya ekonomisi çöktü. Savaşın sonucunda İtalya’ya verilen sözlerden çoğu tutulmadı. St. Germain Antlaşması ile İtalya galip tarafta olmasına karşın yalnızca Trento, Trieste ve Bolzano’yu alabildi. Bu sonuç İtalyan toplumu arasında büyük hoşnutsuzluklara yol açtı.[18]
İtalya savaş öncesi dönemde mevcut sömürgelerini korumak isterken, aynı zamanda Ortadoğu,Balkanlar ve Afrika’daki gücünü de arttırmak amacındaydı.Fransa ile eski düşmanlıkları ve yeni ortaya çıkan durum nedeniyle 1915 yılına kadar ortada bir siyaset takip ederken, bu tarihte itilaf devletleri safında savaşa katılmıştır.
[2][3][4]
Osmanlı İmparatorluğu [
Osmanlı İmparatorluğu, 1699 Karlofça Antlaşması’ndan beri süregelen gerileme döneminin,son ağır yenilgisini 1912-1913 Balkan Savaşları ile almıştı.Bu savaşlarda,imparatorluktan ayrılmış küçük devletlerle dahi başaçıkamaz durumda olduğu görülmüştür.Genel Durumu şöyledir: Ekonomik yönden; maliye iflas etmiş, yıllık enflasyon yüzde 300’lerde(Temmuz-Kasım 1914 aralığında %50)[19], tamamen dışa bağımlı ve cari harcamaları dahi karşılayamayacak durumdadır.
Siyasi yönden; Balkanları ve Mısır’ı kaybetmiş, Ortadoğu bölgesinde kalan toprakları için de endişeli bir Osmanlı İmparatorluğu vardır. Etnik gruplarındaki milliyetçilik ve ayrışma hareketleri nedeniyle, Anadolu’da dahi güvenlik sorunları en üst düzeydeydi. İmparatorluk, İngiliz ve Fransızlar’ın Ortadoğu konusundaki niyetlerini ve -sanılanın aksine- petrolün yeni dönemdeki önemini son derece iyi bilmekteydi. Öte yandan yüzyıldan fazla süredir aralıklarla savaştığı Rusya’nın da Boğazlar ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi üzerindeki hedeflerinin farkındaydı.
Askeri yönden; Balkan Savaşları sonucunda ordunun son derece zayıflamış yapısının ortaya çıkmasına rağmen, İttihat-Terakki Hükümeti iki yıldan kısa bir sürede bu yapıyı reforme ederek, yeni bir ordu yaratma başarısı göstermiştir. Hükümet, ordu yapısı içerisindeki alaylı/okullu sistemini değiştirerek, okullu subayları faal birliklere, alaylı subayları da ya emekliye ya da geri görevlere sevketmiştir. Öte yandan personel yapısında çok başarılı bir değişim gösteren ordu, aynı başarıyı -ekonomik nedenlerden dolayı- teknoloji ve silahlar yönünde yakalayamamıştır. Alman ekolünün hakim olduğu Osmanlı Ordusu, özellikle lojistik ve sevkiyat konusunda da gerekli düzeyde kabiliyete sahip değildi.
1913 Bab-ı Ali Baskını ile iktidara gelen İttihat-Terakki Hükümeti, savaşın kaçınılmaz olduğunu farkettiği andan itibaren, İngiltere ve Fransa ile uzlaşmak amacıyla çalışırken, Almanya ile de ilişkilerini aynı ölçüde sıkı tutmaya çalışmıştır. Hatta bu öylesine yoğun bir çift taraflı mücadele olmuştur ki, her iki tarafla da son dakikaya kadar görüşmeler devam etmiştir.[20] İngiltere ile yapılan görüşmelerde Osmanlı Hükümeti’nin ittifak için temel beklentisi olan savaş sonrası toprak bütünlüğünün garanti altına alınması isteği, İngiliz tarafından ancak savaş sonrası görüşülebileceği şeklinde yanıtlanmıştır.[21]İngiltere ve Fransa ile ittifakı sağlayamayacağı kesin görünen İttihat ve Terakki hükümeti, 2 Ağustos 1914 günü Almanya ile gizli bir ittifak antlaşması (Osmanlı-Alman Gizli Antlaşması) imzalayarak savaşa İttifak güçleri yanında girmeyi taahhüt etmiş ve silahlı kuvvetlerinin genel sevk ve idaresi için bir Alman askeri heyetini yetkili kılmayı uygun görmüştür.[22]
Anlaşmadan haberdar olan İngiltere, Osmanlı İmparatorluğu’nun sipariş ettiği iki zırhlıyı Osmanlı İmparatorluğu’na teslim etmekten vazgeçer. Rauf Orbay ve ekibi Londra’dan eli boş döner. Kalabalık bir İngiliz donanmasının Çanakkale Boğazı’na kadar kovaladığı Goben ve Breslav adlı iki Alman zırhlısının Çanakkale Boğazı’ndan geçmesine izin verilir. İki gemi 11 Ağustos’ta İstanbul’a gelir. İngiltere’nin bu durumu yansızlığın ihlali olarak değerlendiren bir nota vermesi üzerine, Alman zırhlıları Osmanlı donanmasınca ‘satın alınmış’ ve gemi mürettebatı fes giydirilerek Osmanlı hizmetine alınmıştır. Goeben (Yavuz Muharebe Kruvazörü), Breslau ise (Midilli Kruvazörü) ismini almıştır.
26 ekimde Osmanlı donanması bir keşif tatbikatı için hazırlanma emri aldı ve ertesi gün toplanma bölgelerine gitmek için Haydarpaşa’dan ayrıldı. 28 Ekimde Osmanlı filosu 4 ayrı görev gücüne ayrılarak Rusya kıyılarında farklı hedeflere yöneldi. Koramiral Souchon 29 ekim 1914 sabah 6:30’da 3 Osmanlı destoreyerinin refakatinde bulunan Goeben ile Sivastopol’daki kıyı bataryalarına ateş açtı. Hamidiye kruvazörü 6:30’da Kefe’ye geldi ve yerel yetkilileri 2 saat içinde çatışmaların başlayacağı konusunda uyardı. Hamidiye 9:00 da bir saat süren bir ateşe başladı ve daha sonra da Yalta’ya giderek burada 7 Rus ticaret gemisini batırdı. 2 Osmanlı destroyeri 6:30’da Odessa’ya hücum etti ve 2 Rus gambotunu batırarak birkaç tahıl silosunu tahrip etti. Breslau kruvazörü ve ona eşlik eden Osmanlı destroyeri Novorossisk’e geldi yerel yetkilileri uyararak 10:30’da kıyı bataryalarına ateş etti ve 60 mayın döşediler. Limandaki 7 gemi hasar gördü, biri battı.
30 Ekim günü Rusya Osmanlı İmparatorluğu’na savaş açmış, bundan birkaç saat sonra Enver Paşa, Osmanlı İmparatorluğu’nun Rusya’ya savaş ilan ederek, savaşa İttifak Bloku yanında girdiğini duyurmuştur. Bu duyurudan sonra İngiltere ve Fransa, Osmanlı İmparatorluğu’na savaş ilan etmiştir.
[2][3][4][23][24][25]
Bulgaristan [
Osmanlı İmparatorluğu’nun gerilemeye başlaması ve Çarlık Rusyası’nın da desteğiyle, Balkanların tümünde olduğu gibi Bulgaristan’da da ulusal kurtuluş hareketi alevlenmiş, 93 Harbi’nden yenilgiyle çıkan İmparatorluk, Bulgaristan’ı 1878 yılında içişlerinde bağımsız prenslik olarak, 1908 senesinde ise tam bağımsız çarlık olarak tanımıştır. Bulgaristan Krallığı’nın,Balkan Savaşları sonrası konumu,Yunanistan-Sırbistan-Karadağ-Romanya ile batıda Osmanlı İmparatorluğu arasında sıkışmasına yol açmıştı.Savaş öncesi dönemde diğer Balkan Devletleri ile olan düşmanlığı,Bulgaristan için Almanya ile ittifaktan başka bir seçenek bırakmamıştır.[2]
Savaşın Çıkışı [
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Veliahtı Franz Ferdinand,28 Haziran 1914 günü Saraybosna’yı ziyaretinde bir Sırp Milliyetçisi olan ‘Princip’ tarafından öldürüldü. İki devleti bir arada tutan tek unsur olan Habsbourg Hanedanı’nın tek veliahtı öldürülmüştü. Avusturya Hükümeti’nin tepkisi çok sert oldu.Fakat Rusya’yı tek başına karşısına almaya çekinen Avusturya, öncelikle Almanya’ya danıştı. Almanya’nın verdiği üstü kapalı desteğin ardından, Avusturya Sırbistan’a 48 saat süreli ve bağımsız bir devletin kabul edemeyeceği ağır bir nota verdi.Sırbistan bu notaya-Rusya’nın desteğiyle-,kaçamak yanıtlar verdi.Bunun üzerine Avusturya,28 Temmuz 1914’te Belgrad’ı bombalamaya başlayarak , Sırbistan’a savaş ilan etti.Bunun üzerine Rusya 31 Temmuz’da genel seferberlik ilan etti.Daha önceden Rus Seferberliği’ni savaş ilanı kabul edeceğini açıklamış bulunan Almanya, 1 Ağustos’ta Rusya’ya, 3 Ağustos’ta da Fransa’ya savaş ilan etti.Almanya, barış zamanında hazırlamış olduğu ‘Schlieffen Planı’ uygun olarak,Fransa’yı hemen ezip seferberliğini tamamlama çabası içinde bulunan Rusya’ya daha sonra dönmek istediğinden,Fransa’ya saldırıda en kolay yol olan Flander Düzlükleri’nden ordusunu geçirmek istedi ve bunun için Belçika’ya ‘Zararsız Geçiş Hakkı’ için başvurdu.Tarafsız bir ülke olan Belçika,İngiltere’ye danıştıktan sonra Almanya’nın önerisini reddedince,Almanya 4 Ağustos 1914 tarihinde Belçika’ya saldırdı ve İngiltere de Almanya’ya savaş açtı.Böylece,4 Ağustos 1914 tarihine gelindiğinde üç cephede savaş başlamıştı:Alman-Fransız Cephesi,Alman-Rus Cephesi ve Avusturya-Sırbistan Cephesi.[26]
[27][28][29]
Cepheler [
Savaş başında, taraflar arasında , savaşın süresinin çok da uzun olmayacağı konusunda, neredeyse bir fikir birlikteliği vardı. Almanya, Schlieffen Planı (1905) ile Fransa’yı altı hafta gibi kısa bir sürede devredışı bırakacağını varsayıyordu. Bu planı 4 Ağustos 1914 tarihinde Belçika’ya saldırarak uygulamaya koysa da, Belçika’nın umulandan daha uzun süre dayanması sonucunda (plandan 12 günlük bir gecikmeyle Liege ele geçirilebildi), Almanya Schlieffen Planı’nın başarısızlığı ile karşı karşıya kaldı. 6-12 Eylül 1914 I. Marne Muharebesi, savaşın akıbeti hakkında taraflara bir fikir vermişti. Schlieffen Planı başarısız olduktan sonra Almanya’nın alternatif bir planı yoktu ve gecikmeler sonucunda Rusya seferberliğini tamamlamak üzereydi.
Almanya’nın hızlı bir harekatı sonuca ulaştıramamasının ardından, I. Dünya Savaşı’nın yeni ve belirleyici bir özelliği olan ‘siper savaşı’ başlamış oldu.
I. Dünya Savaşı’nda cepheleri 2 ana başlıkta toplanabilir.[30][28][15][29]
Batı Cephesi [
- Ana madde: Batı Cephesi (I. Dünya Savaşı)
Batı Cephesi, Almanya’nın batısında kalan Avrupa topraklarında, esas olarak Belçika, Hollanda ve Fransa’yı yani Batı Avrupa’yı içine alan cephedir.
Doğu Cephesi [
- Ana madde: Doğu Cephesi (I. Dünya Savaşı)
Doğu Cephesi, I. Dünya Savaşı’nda Orta Avrupa ve Doğu Avrupa’da, Almanya’nın, Avusturya-Macaristan’ın ve Bulgaristan’nın doğusunu, Rusya’nın ve Romanya’nın ise batısında kalan cephedir.
Osmanlı Cepheleri [
Osmanlı İmparatorluğu’nun o zamanda savaştığı 8 tane cephe vardır. Bunlar birinci dereceden ve ikinci dereceden olmak üzere ikiye ayrılır. Birinci Dereceden Cepheler;
- Kafkasya Cephesi
- Çanakkale Cephesi
- Sina ve Filistin Cephesi
- Hicaz – Yemen Cephesi
- Irak Cephesi
İkinci Dereceden Cepheler;
- İran Cephesi
- Galiçya Cephesi
- Makedonya Cephesi
Kafkasya Cephesi [
- Ana madde: Kafkasya Cephesi

Kafkasya 1918:Osmanlı ordusunun ileri harekâtı


Kafkasya cephesinde Osmanlı askerleri
Enver Paşa kumandasındaki Türk ordusu 21 Aralık 1914’te (o zamanki Rus sınırı olan) Köprüköy – Eleşkirt hattında hücuma geçti. Sarıkamışyakınında Allahüekber Dağlarına ulaşan ordu burada 1915 Ocağının ilk haftasında ağır bir yenilgiye uğradı. 130.000 kişilik asker mevcudunun 60.000’i çarpışmalarda veya soğuktan donarak şehit oldu. Geri kalanlar esir düştü.
Çar’ın amcası Grandük Nikola kumandasındaki Rus ordusu bir yıllık bir bekleyişten sonra 13 Ocak 1916’da Erzurum cephesinde harekete geçti. 16 Şubat 1916’da Erzurum, 3 Mart’ta Bitlis ve Muş, 18 Nisan’da Trabzon, 24 Temmuz’da Erzincan düştü. Ancak Ağustos ayında Bitlis ve Muş geri alındı.
Rusya’da 1917 Mart ayında Çarlık rejimine karşı başlayan ayaklanma Kasım ayında Bolşevik rejimin kurulması ve 1918 Ocak ayında Rus ordusunun dağılması ile sonuçlandı. Rus ordusunun çekilmesi üzerine, onların boşalttığı alanlarda Antranik komutasındaki Ermeni birlikleri “Batı Ermenistan Geçici Hükümeti” ilan ettiler. Ancak hücuma geçen Türk ordusu karşısında tutunamayarak dağıldılar. 26 Şubat 1918’de Erzincan, 27 Şubat’ta Trabzon, 12 Mart’ta Erzurum, 2 Nisan’da Van kurtarıldı.
3 Mart 1918’de imzalanan Brest Litovsk Antlaşması ile Rusya savaşta kazandığı toprakları terkederek 1878 öncesi sınırlara dönmeyi kabul etti. Bu sırada Tiflis’te kurulan Transkafkasya Cumhuriyeti’nin direnmesi üzerine Halil (Kut) Paşa kumandasında ileri harekete geçen Türk ordusu 25 Mart’ta Oltu, 3 Nisan’da Ardahan, 5 Nisan’da Batum, 15 Mayıs’ta Gümrü, 20 Temmuz’da Nahcivan’ı aldı ve nihayet 15 Eylül’de Nuri Paşakomutasındaki Kafkas İslam Ordusu Bakü Muharebesi (1918)’i kazanarak Bakü’ye girdi. Ekim başında da bir Türk müfrezesi Dağıstan’da kontrolü ele aldı.
Ancak 30 Ekim’de imzalanan Mondros Mütarekesi uyarınca Türk ordusu işgal ettiği Kafkasya topraklarını bırakarak 1914 sınırına geri çekildi. Türk ordusunun boşalttığı Batum, Ardahan ve Kars’ta kurulan Milli Şura Hükümetleri 1919 ilkbaharında Kafkasya’daki İngiliz kuvvetleri tarafından tasfiye edildi.
Çanakkale Cephesi [
- Ana madde: Çanakkale Savaşı
İtilaf Devletleri kara ve deniz güçlerinin Çanakkale Boğazını kontrol altına alarak İstanbul’u işgal etme girişimleridir. İstanbul’un işgaliyle Osmanlı İmparatorluğu savaştan çekilecek, Almanya bir müttefikini kaybedecek ve Rusya ile güvenli bir deniz ticaret ve ulaşım yolu açılmış olacaktı. 1915 yılının Şubat ve Mart aylarında müttefik donanmasının sahil top bataryalarını susturarak İstanbul’a ulaşma çabaları, Türk sahil topçusu ve mayın hatları nedeniyle başarısız olmuştu. Bunun üzerine İngiltere ve Fransa yüksek komutanlıkları, Gelibolu Yarımadası’nın amfibik bir harekâtla işgal edilmesine karar vermişlerdir. 25 Nisan 1915 günü, yarımadanın altı kumsalında yapılan müttefik kuvvetler çıkartmasıyla Çanakkale Kara Savaşı başlamış oldu. Çıkartma kuvvetlerinin Türk savunması karşısında planlanan başarıyı sağlayamamaları üzerine 6 Ağustos 1915 tarihinde yeni kuvvetlerle Suvla Koyu’nda bir çıkartma daha yapılmıştır. Kurmay Albay Mustafa Kemal’in komuta ettiği birinci ve ikinci Anafartalar Muharebeleri’yle bu ileri harekât da başarısızlığa uğramıştır. 9 Ocak 1916 tarihinde Gelibolu Yarımadası’ndan müttefik kuvvetlerin tahliyesi tamamlanmıştır.
Hicaz-Yemen Cephesi [
- Ana madde: Hicaz-Yemen Cephesi
Halk arasında “Yemen Cephesi” adıyla da anılır. I. Dünya Savaşı boyunca Osmanlı İmparatorluğu 4 Tümenlik bir kuvvetle Arabistan’daki kutsal İslam şehirlerini korumaya çalıştı. 7. Kolordu’nun birer tümeni Hicaz, Asir, San’a ve Hudeybe’de konuşlandırılmıştı. Uzaklık sebebiyle bu tümenlere yeni asker, malzeme ve silah desteği sağlanamıyordu. 1916 yılında İngilizlerin kışkırtmasıyla, Araplar kendilerini koruyan Osmanlı Kuvvetlerine karşı ayaklandı, Mekke Emiri Şerif Hüseyin, bağımsızlığını ilan etti. Bu bölgedeki en önemli Osmanlı direnişi Medine müdafaası’ydı. Yemen’de İmam YahyaOsmanlılar’a bağlı kalırken Asir’de Seyyid İdris de ayaklanmaya katıldı. 1917 Şubatında Hicaz Seferi Kuvvetler Komutanlığı’na atanmak üzere, Şam’a gelen Mustafa Kemal Paşa, Hicaz’ın boşuna savunulmayıp boşaltılmasını istedi. Manevi sebeplerden dolayı bu istek uygulanmadı. Komutanlık ataması da yapılmadı. Bin bir güçlükle Medine’yi, Yemen’i, Asir’in kuzeyini I. Dünya Savaşı sonuna kadar savunan 7. Kolordu Mondros Mütarekesi’nden bir müddet sonra, 23 Ocak 1919’da teslim oldu. Dönüşte kutsal emanetler İstanbul’a getirilmiştir.
Sina ve Filistin Cephesi [
- Ana madde: Sina ve Filistin Cephesi


“The Trumpet Calls (Trompet Çağırıyor)”:Avustralya’da 1914-1918 arasında kullanılan askeri alma posteri (Norman Lindsay)
İngilizler 1914 yılı Aralık ayında Türk dostu saydıkları Hidiv Abbas Hilmi Paşa’yı yönetimden uzaklaştırarak, Mısır ve Süveyş Kanalı’na tamamen egemen oldular. Bahriye Nazırı ve 4. Ordu Komutanı Cemal Paşa’nın, 14 Ocak 1915’te iki koldan Süveyş Kanalı’na yaptığı harekât (1. Kanal Savaşı) başarılı olamadı.Kanalı şişme botlarla aşmaya çalışan Osmanlı birlikleri ağır makinalı tüfek atışları sebebiyle daha kıyıya varamadan ağır kayıplar verdi. 4 Şubat 1915’te Birüsseba-Gazze’ye geri dönüldü.
1916 yılında Süveyş Kanalı’nı almak için 2. Kanal Harekâtı yapılırken, Mekke Emiri Şerif Hüseyin İngilizlerin kışkırtmasıyla Osmanlı İmparatorluğu’na karşı ayaklandı. Ayaklanmanın bastırılması için 4. Ordu’dan bir kısım birlikler Hicaz’a gönderildi. Ordunun geri kalan kısmıysa, Gazze-Şeria-Birüsseba hattında savunmaya çekildi. 1917 baharında İngilizler, Gazze’ye saldırdı. 1. ve 2. Gazze Muharebeleri yapıldı. İngilizler Türklerin kahramanca savunması karşısında çekilmek zorunda kaldılar. Takviyelerini artırmaya başlayan İngilizlerin Filistin Cephesinde toplanmaları üzerine, Cemal Paşa’nın uyarısıyla Yıldırım Ordularının Irak cephesinde kullanılmasından vazgeçilerekFilistin ve Suriye’de kullanılması kararlaştırıldı. Aynı yıl 7. Ordu Komutanlığına atanan Mustafa Kemal Paşa, Yıldırım Ordular Komutanı General Liman von Sanders ile anlaşamadı. Harbin yönetimini tenkit eden iki rapor yazarak 6 Ekim 1917’de komutanlıktan istifa etti. Mustafa Kemal elde kalan birliklerle ancak savunma savaşı yapılabileceğini, Falkenhayn’ın saldırıya geçme fikrinin tamamen yanlış olduğunu düşünüyordu. Savaş hazırlıklarını tamamlayan İngilizler, 24 Ekim 1917’de 138.000 askerle taarruza başladılar. Birüsseba-Gazze Savaşı’nı kazandılar. 9 Kasım 1917’de[kaynak belirtilmeli] Kudüs düştü.
General Allenby komutasındaki İngiliz kuvvetlerinin Mart 1918 başı ile 18 Mayıs arasındaki Telazur, 1. ve 2. Salt-Amman taarruzları başarıyla durduruldu. Yığınaklarını artıran ve mevcudu 550.000’e yükselen İngiliz ordusunun 19 Eylül 1918’de Filistin’de başlattığı taarruz hızla gelişti ve Filistin tamamen İngilizlerin eline geçti. (Nablus Hezimeti)
Irak Cephesi [
- Ana madde: Irak Cephesi
Bu cephe, İngilizlerin petrol sahalarını ele geçirmek amacıyla, 15 Ekim 1914’te Bahreyn’i ve 23 Kasım 1914’te Basra’yı işgali üzerine açıldı. Yerli askerlerle karışık Osmanlı kuvvetleri işgale karşı koyamadı. İngilizler, İran’da Ahvaz’ı da ele geçerdiler. 20 Aralık 1914’te, Basra’yı geri almak amacıyla cephe komutanlığına atanan, Yzb. Süleyman Askeri Bey aşiretlerden ve gönüllülerden yararlanarak topladığı kuvvetle, 12 Nisan 1915’te taarruz etti. Şuaybiye Savaşında başarılı olamadı ve intihar etti. İngilizler Kutü’l Ammare’yi de ele geçirip Bağdat’ı almak için, General Townshend komutasında saldırdılar. Türk Kuvvetleri, İngilizleri Selmanpak’ta durdurdu. Kanlı çarpışmalardan sonra İngilizler, 26 Kasım 1915’te çekildiler. Kut ül Amare’de 8 aralık 1915’te kuşatılan İngiliz birlikleri, beş ay süren bir direnişten sonra 28 Nisan 1916’da teslim oldu. General Townshend dahil 13.399 esir alındı. Fakat insan gücü çok fazla olan İngiltere Hindistan’dan getirdiği yaklaşık 150.000 askeri bölgeye çıkarttı.
1916 yılı başında bir kısım İngiliz birlikleri General Townshend’in yardımına geldiyse de İran’da Hemedan’a kadar sürüldüler. İngiliz birlikleri 1917 yılı başında bekledikleri güce ulaştılar. Taarruza geçtiler. 11 Mart 1917’de General Maude yönetimindeki İngiliz birlikleri Bağdat’a girerken Halil Paşa’nın komutasındaki Osmanlı askerleri Bağdat’ı boşalttı.
Türk kuvvetlerinin Bağdat’ı geri alma teşebbüsü başarılı olamadı. Samerra’yı da ele geçiren İngiliz Ordusu, Musul’a doğru ilerlemeye başladı. Bağdat’ı geri almak için 6. Ordu’yla Halep’te kurulan 7. Ordu birleştirilerek General Falkenhayn komutasında Yıldırım Ordular Grubu kuruldu. Halep’te hazırlıklar sürerken, İngilizler Tikrit’e kadar ilerlediler.
1918 yılında aldıkları takviyelerle iyice güçlenen İngiliz birlikleri, petrol yataklarının bulunduğu Musul’a giremediler. Ancak, ne yazık ki, Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından üç gün sonra 3 Kasım 1918’de, mütarekeye aykırı şekilde burayı işgal ettiler.
Galiçya Cephesi [
- Ana madde: Galiçya Muharebesi
Galiçya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun kuzeydoğu ucunda yer alıyordu. Bu bölge bugün, bir kısmı ile Polonya’nın güneyinde, diğer kısmı ile Ukrayna’nın batısında yer almaktadır. Galiçya’nın güney sınırını Karpat dağları oluşturur. Genel savaş planına göre, Almanya batıda Fransa’nın ‘işini’ halledecek, bu süre boyunca Avusturya-Macaristan doğuda Rusya’yı oyalayacaktı. Ancak Avusturya Macaristan bu işi başaramadı. Rusya orduları Karpat dağlarının kuzey eteklerine kadar yanaştı. Bunun üzerine Almanlar doğu cephesinin merkezi Gali.ya’ya Türk kuvvetlerinin gitmesi konusundaki Enver Paşa’nın teklifini kabul ettiler. Daha önce Çanakkale’de savaşmış 19. ve 20. Tümenler’den 15. Kolordu oluşturularak, Temmuz 1916’dan itibaren yaklaşık 30.000 asker her tabur bir tren katarına denk gelecek şekilde, trenle yola çıkarıldı. Eylül 1916’da intikal tamamlanmıştı. Kolordunun komutanı, Kurtuluş Savaşı’nda da önemli görevler üstlenen Yakup Şevki Subaşı’ydı. Kasım 1916’da görevi Cevat Paşa’ya devredecektir. Türklerin Avrupa’da savaştığı üç cepheden biri Galiçya idi. Genellikle Romanya Cephesi ile karıştırılır. Türklerin asıl olarak savaştığı yer, Berezhany kasabası çevresidir. Berezhany ile Rohatin kasabası arasındaki yol üzerinde, sağ taraftaki dağın yamaçlarında halen Türk şehitliği vardır. (Rohatin, tarihte Hurrem Sultan olarak bilinen Kanuni Sultan Süleyman’ın eşinin doğduğu şehirdir.)Bunun yanında, yöredeki diğer köylerde de küçük Türk şehitlikleri bulunmaktadır. Şehitlikler Ekim 2008 tarihi itibarıyla bakıma alınmıştı. Bunda Kiev Türk Büyükelçiliği askeri ateşesinin ve Ukrayna’da bulunan Türk işadamlarının büyük katkısı olmuştu. Türk askerlerinin savaştığı bölge, bugün ormanlıktır. Savaş sırasında kullanılan mevziler bugün bile net olarak görünmektedir. Bu haliyle, Çanakkale’nin 30 yıl önceki haline benzetilebilir.
Makedonya Cephesi [
![]() | Bu maddedeki veya maddenin bir bölümündeki bazı bilgilerin kaynağı belirtilmemiştir. Ayrıntılar için maddenin tartışma sayfasına bakabilirsiniz. Maddeye uygun bir biçimde kaynak ekleyerek Vikipedi’ye katkıda bulunabilirsiniz. |
Sırbistan’ın İttifak Devletleri’nce işgal tehlikesi belirince, bir Fransız tümeni Çanakkale’den getirilerek, 5 Ekim 1915’te Selanik’te karaya çıkarıldı. Bir İngiliz tümeniyle bir Fransız tugayı da daha sonra bu birliğe katıldı. Böylece Makedonya cephesi açılmış oldu. 20. Türk Kolordusu ile birtakım Alman ve Bulgar birlikleri İngiliz ve Fransızların karşısında yer aldı.
1916 yılında İngiliz, Fransız ve Sırp askerlerinin sayıları 250.000’e ulaşınca 10. Türk Kolordusu da 17 Kasım 1916’da cepheye geldi. 10 Aralık 1916’da Yb.Şükrü Naili Gökberk komutasındaki 50.Tümen Drama civarında düşmanla savaştı. Cephedeki küçük taarruzların yanında en önemli olay, 11 Aralık 1916’da, Manastır’ın İtilaf Devletleri’nin eline geçmesidir.
1917 yılı küçük muharebelerle geçti Türk Kuvvetleri Kavala-Serez hattında savaştı. 27 Haziran 1917’de Yunanistan İtilaf Devletleri safında savaşa girdi. 29 Mayıs 1918’de İngiliz, Fransız, Yunan ve Sırp kuvvetleri büyük bir taarruz başlattı. Bulgar ordusu yenildi. 29 Eylül’de Bulgaristan, Selanik Ateşkes Antlaşması’nı imzalayıp, savaştan çekildi. Topraklarından İtilaf Devletleri’ne ait askeri birliklerin geçmesine de izin verdi. İtilaf Devletleri üç koldan Balkanlarda ilerlemeye başladı. Bu kollardan biri İstanbul’u hedef almıştı.
1914 Yılında Cepheler [
a)1914 Yılında Batı Cephesi [
Schlieffen Planı’na göre altı haftada Fransa’yı düşürmeyi öngören Almanya, Belçika’nın direnmesi sonucunda bu planda başarısız olmuştur.Almanya’nın ‘Yıldırım Harekatı’ Marne Muharebeleri ile engellenmiştir.
Batı Cephesi’nde savaş, 1914 yılında, siper savaşına dönmüştür.
[27][28][29]
b)1914 Yılında Doğu Cephesi [
Doğu Cephesi’nde savaş, 2 Ağustos 1914’te Avusturya’nın Sırbistan’a saldırısı ile başladı. Avusturya, Bosna yolu ile Belgrad’a doğru ilerledi.Avusturya’nın Belgrad’a kolayca gireceği sanılırken, Belgrad ancak üç ay sonra düştü. Ardından iki hafta sonra Sırplar, Belgrad’ı tekrar geriye aldılar.Avusturya Orduları, Tuna’nın kuzeyine çekilmek zorunda kaldılar. Bu olay Avusturya’nın güçsüzlüğünü ortaya koyması bakımından önemlidir. Almanya, Batı Cephesi’nde Fransız direnişiyle karşılaştıktan sonra, doğuda da Avusturya’ya güvenemeyeceğini anlamıştır.
Rusya, seferberliğini beklenenden kısa sürede tamamlayarak, 17 Ağustos 1914‘te Doğu Prusya’ya girdi. Rusya’nın ilerlemesi karşısında doğudaki Alman Orduları’nın başına Hindenburg ve Ludendorff getirildi. Alman Orduları, Rus Orduları karşısında geri çekilmeye başlayınca, Rus Orduları’nın komutanı Samsonov, Alman Orduları’nın bozgun halinde geri çekildiği düşüncesine kapıldı.Rus Orduları, haberleşmede şifre kullanmayı bıraktı ve hızla Almanya içlerine doğru ilerleyerek, ikmal merkezleriyle olan bağlantılarını zayıflattı.Gerçekte Alman Generalleri, Rus Orduları’nı bilinçli olarak Tannenberg Bölgesi’nde oluşturdukları pusuya doğru çekiyorlardı.Sonunda Rus Ordusu, çember altına alınarak Tannenberg Bölgesi’nde yenilgiye uğratıldı ve 120.000 Rus Askeri esir alındı.Almanya büyük bir zafer kazanmıştı.Rusya vurucu gücünü yitirmişti. Bundan sonra Batı Cephesi’nde Fransa’nın yükünü hafifletmek isteyen İngiltere ve Fransa, Rusya’ya acil silah yardımı yapmak amacıyla 1915 yılındaki Çanakkale Savaşları’na yol açacak planlarını oluşturmaya başlamışlardır.
Diğer taraftan Avusturya, Galiçya Cephesi’nde Rusya’ya karşı bir üstünlük elde edemedi.Bu cephede uzun ve kanlı savaşlar sonucunda taraflar biribirine karşı bir avantaj elde edememiştir.
[27][28][29]
1915 Yılında Cepheler [
1915 Yılında Batı Cephesi [
1915 Yılında Batı Cephesi, İsviçre sınırından Manş Denizi’ne kadar uzanan ve yıl boyunca taraflara somut hiçbir şey kazandırmayan; uzun ve son derece kanlı muharebelerden oluşmaktaydı..Siper savaşının kanlı ve sonuç almaktan uzak niteliği yüzünden bu dönemde (zehirli gazların da yoğun kullanımıyla) binlerce kişi ölmüştür.1915 Sonbaharı’na kadar geçen sürede Batı Cephesi kayıpları şöyledir: İngiltere 60.000, Fransa 190.000, Almanya 210.000 kişi.
Diğer yönden, Almanya 1915 yılı içerisinde İngiltere’yi(bu savaşta ilk kez kullanılan) Zeplin’ler ile havadan bombalamaya başladı.Bu bombardımanlar 1916 yılına kadar sürdü.Ağır ve kolay hedef olan Zeplin’ler önemli zayiata yol açamadı (İngiltere’de 11.000 kişi bu saldırılarda ölmüştür.) ve 1916’da Almanya Zeplin Bombardımanı’nı kesti. Fakat, İngiltere kamuoyu üzerinde bu bombardımanların etkisi büyük oldu. Bir ada ülkesi olan İngitere’de ilk kez bir saldırıyla karşılaşan halkta Almanya’ya karşı büyük bir nefret uyandı.Günlük yaşam savaş algısıyla bozuldu.
Savaşın getirdiği bir diğer teknolojik yenilik de Almanlar’ın kullandığı U-Boat(Unterseeboot)’tur. Almanlar denizaltı kullanımıyla, savaş gemilerinin yanında ticaret gemilerini de batırarak, lojistik yönünden başta İngiltere olmak üzere tüm rakip devletlere ciddi zararlar vermiştirler.
[27][28][29]
1915 Yılında Doğu Cephesi [
1915’in kış aylarında Rusya’ya karşı yapılan Almanya-Avusturya ortak harekatı başarılı oldu. Almanya ve Avusturya-Macaristan Birlikleri iki hafta içerisinde Rusya içinde 120 km ilerlediler. Rusya’nın talebiyle Osmanlı İmparatorluğu üzerinden yeni bir cephenin açılması bu dönemde kararlaştırıldı. Bu cephe Çanakkale Cephesi olacaktı.[27][28][29]
1916 Yılında Cepheler [
1916 Yılında Batı Cephesi [
1916 Yılı savaşları da taraflarına hemen hemen hiçbir avantaj kazandırmamıştır. Bu yılın Batı Cephesi’ndeki en önemli savaşları, Verdun Bölgesi’nde olmuştur. Bu savaşlar, aynı zamanda I. Dünya Savaşı’nın da en kanlı savşlarıdır. İngiltere tarafından,denizden sıkı bir ablukayla kuşatılmış olan Almanya -zaten sınırlı sayıdaki sömürgelerinden lojistik sağlayamıyordu-, savaşın uzamasının en büyük zararı kendisine vereceğini biliyordu.Schlieffen Planı’nda arkasından dolaşmayı tasarladığı Verdun’u düşürüp Paris’e girmek ve hiç olmazsa Batı Cephesi’nde savaşı bitirmek istiyordu. Başlangıçta başarılar kazanan Almanya, sonradan Fransız komutan Mareşal Petain’in uyguladığı cephe gerisi stratejisi-Fransa’nın diğer bölgeleri ile Verdun arasındaki ulaşım olanaklarının arttırılması ve lojistik sağlamada kolaylık-ile birlikte sonuca gidememiştir. Verdun Savaşları,Şubat 1916-Haziran 1916 arasında sürmüş ve çok sayıda kayba neden olmuştur.(Fransa 350.000, Almanya 300.000) Buna karşın, her iki taraf da bir sonuca ulaşamamıştır.Daha sonra İngiltere, Somme Bölgesi’nden bir karşı saldırıya geçmişse de bunda başarılı olamamıştır.İngilizler’in, bu saldırının ilk gününde 60.000 olmak üzere toplam kaybı 420.000 kişi olmuştur.
1916’da, Batı Cephesi’nde ölü sayısı 1.263.000’tür.Ayrıca ilk kez bu cephede-savaş tarihinde-tank kullanılmıştır.
[31][32]
1916 Yılında Doğu Cephesi [
1915’in sonlarında İtalya savaşa dahil oldu.Yine aynı dönemde Bulgaristan da savaşa katıldı. Bu iki katılım ile savaş güçleri her iki taraf için de dengelendi.1916’da Romanya, Almanya ve müttefiklerine savaş açtı. Doğu Cephesi’nde açılan bu yeni rota, Alman ve Avusturya Orduları’nın dört ay gibi kısa bir sürede -1916 Aralık ayında- Bükreş’e girmesiyle son buldu.
Bunun dışında, Doğu Cephesi’nde de Batı Cephesi’nde olduğu gibi,1916 yılında yapılan savaşlar,iki tarafa da bir üstünlük sağlamadı.
[27][28][29]
1917 Yılındaki Gelişmeler [
Denizaltı Savaşları [
Askeri açıdan değerlendirildiğinde İttifak Devletleri, 1917’ye kadar olan dönemde başarılı görünmektedir. Fakat, savaş uzadıkça Almanya için sıkıntılar had safhaya çıkmaya başlıyordu. Sömürgelerinin lojistik desteğine rahatlıkla ulaşan İngiltere ve Fransa, denizden abluka altına aldığı Almanya’ya aynı şansı tanımıyordu.Almanya bu ablukayı denizaltıları ile kırmaya çalışıyordu.Bu amaçla deniz savaşlarına ağırlık vermişti.
[27][28][29]
ABD’nin Savaşa Girmesi [
Almanya’nın denizaltı savaşına yönelmesi, ABD’nin dış ticaretine çok olumsuz etki yapmıştı. Aynı zamanda, Almanya’nın kurmaya çalıştığı Alman-Meksika İttifakı’da ABD’de büyük bir tepkiye yol açmıştı.(Almanya ABD’nin savaşa girmesi durumunda Meksika’nın ABD’ye saldırmasını istiyordu.)
Bu iki nedenin ABD’de kamuoyu oluşturmasıyla, Amerikan Kongresi 6 Nisan 1917’de Almanya’ya savaş ilan etti.
ABD’nin savaşa girmesi, aynı zamanda dönemin en büyük ekonomik imkânlarına sahip olan bir devletin savaşa girmesi demekti.Bu da savaşın kaderine çok önemli etkilerde bulunmuştur.
[27][28][29]
Rus İç Savaşları [
1917 Şubat Devrimi [
1905 Devrimleri ile son dönemecine giren Çarlık Rusyası, Tannenberg Savaşı’nda kaybettiği gücünü –Çanakkale Savaşları sonucunda da yardım alamayarak- savaşın sonuna kadar toparlayamadı. Bunun üzerine Menşevikler ve Beyaz Ordu ülkede Şubat Devrimi’ni yaptılar. Çarlığa göre daha demokratik bir ortam getirdiler. Menşeviklerin iktidara gelişi, Rusya’nın tüm saldırılarını durdurmasını sağladı.
1917 Ekim Devrimi [
Bolşevik Partisi öncülüğünde işçiler, köylüler ve askerler 1917 yılının Ekim ayında gerçekleşen Ekim Devrimi’ni yaptılar. Bunun sonucunda, Rusya Brest-Litowsk Antlaşması’yla tamamen savaştan çekildi. Böylece Doğu Cephesi kapanmış oldu. Fakat, Almanya için bu olay savaşın kazanılmasına yol açmamıştır. Ama Osmanlı için, bu olay eski doğu sınırlarına geri dönüş anlamına geri geliyordu.
[27][28][29]
Savaşın Sonuçlanması [
1918 Yılı Almanya için sonun başlangıcı olmuştur.Sınırlı kaynakları ile abluka altında, hammadde ve gıda sıkıntısı had safhaya ulaşan Alman İmparatorluğu’nda, Rusya’dan, Ekim Devrimi sonucunda hızla yayılan Bolşevik Hareketleri ile grevler ve ayaklanmalar başlamıştı. Bu grevleri önlemeye çalışan hükümet, çok kritik bir hata yaparak, grevcileri -ceza olarak- savaş alanlarına sürdü. Grevciler, bu sefer de Alman Ordusu içerisinde isyanlara ve itaatsizliklere yol açtılar. 1918’de savaş tamamen İttifak Devletleri aleyhine dönmüştü. Rusya’nın savaştan çekilmesiyle, Doğu Cephesi’ndeki gücünü Batı Cephesi’ne kaydıran Almanya, mart ayında General Ludendorff komutasında büyük bir saldırı başlattı. Bu saldırı sonucunda Almanya kısmen başarılı olup cepheyi yarmayı başarsa da, Alman Ordusu içerisindeki isyancılar ve karşı tarafta da Amerikan Tankları’nın cepheye sokulması ile daha fazla ilerleyemedi.İtilaf Devletleri, Alman Ordusu’nu geriye doğru püskürtmeye başladı. Bu saatten sonra, artıkİttifak Devletleri için yapılacak pek bir şey kalmamıştı.
İtilaf Devletleri’yle tek tek İttifak Devletleri arasında yapılan mütarekelerle çatışmalar resmi olarak sonlandırılmıştır. Bu mütarekeler, Bulgaristan ile 29 Eylül 1918 tarihinde Selanik Ateşkes Antlaşması,Osmanlı İmparatorluğu ile 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Ateşkes Antlaşması, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile 3 Kasım 1918 tarihinde Villa Giusti Antlaşması ve Almanya ile 11 Kasım 1918 günü Rethondes Antlaşması’dır.
[33][3][15]
Kullanılan teknoloji [

“Ace of Aces” olarak tanınan ABD’li pilot Yüzbaşı “Eddie” Rickenbackerkomutasındaki uçakların Alman hattına karşı düzenlediği bombardıman saldırısını görüntüleyen belgesel

İtilaf Kuvvetlerine ait tanklar (Renault FT-17 ve Mark V) görüntüleyen belgesel (Langres, Haute-Marne, Fransa, 1918)
I. Dünya Savaşı, kendinden önceki savaşlardan çok farklı özellikler gösterir. Bu, modern çağlardaki en ağır ve en acımasız insan buluşu olan ‘Topyekün Savaş’tır. 20. yüzyıl’dan önceki savaşlar belirli cephelerde sürerdi. Savaşa katılan ülkelerin halkları direkt olarak savaşın etkilerine maruz kalmazlardı. Daha çok gıda ve ihtiyaç maddeleri sıkıntısı halklar üzerinde etkili olurdu. Fakat I. Dünya Savaşı bu durumu değiştirdi. Cephe gerisi saldırıları, sabotajlar vb. savaş taktikleriyle, savaşan devletlerin sosyal hayatlarını düzenli bir şekilde sürdürmeleri imkânsız hale geldi.
I. Dünya Savaşı’nın getirdiği bir diğer savaş tarzı ‘Siper Savaşı’dır. Tahkim edilmiş, ağır silahlarla donatılmış siperlerde, iki tarafın çok ağır insan kayıplarına yol açacak çatışmalar yaşanmıştır.
Yine, savaş tarihinde ilk kez, Almanya Ypres Çatışmalarında klor gazı kullanarak tarihteki ilk kimyasal saldırıyı gerçekleştirmiştir.[kaynak belirtilmeli] Başlangıçta itilaf devletlerini korkutsa da, gaz maskesi kullanımı ile zehirli gaz saldırıları etkilerini yitirmiştir.
Siper savaşlarında kullanılan silahlar büyük gelişmeler gösterdi. Mitralyözler kullanıldı. Yarı otomatik tüfekler kullanıldı. Normal tüfeklerin atış hızı arttı. Siper dışındaysa, süngü çarpışmaları görüldü. Deniz savaşlarında kullanılan sabit ve hareketli toplar güçlendirildi. 15km. uzağa ateş edebilen sabit toplar kullanıldı.
İlk olarak İngilizler tarafından Batı cephesinde tanklar ve zırhlı araçlar kullanılmıştır. Tank ve uçaklara karşı olarak da tanksavar ve uçaksavar silahlar geliştirilmiştir.
Havada ise, ilk kez uçaktan yararlanılmıştır. I. Dünya Savaşı’nda hava gücü, daha çok istihbarat elde etme ve düşmanın istihbarat almasını engelleme görevlerinde kullanılmıştır. Almanlar ise, yine tarihte bir ilk olarak Zeplin’leri İngiltere’yi bombalama amaçlı kullanmışlardır. Fakat zeplinlerin ağır ve korumasız olması nedeniyle 1916 yılında faaliyetlerine son vermişlerdir. Bunların yanında, düşmanın yük trenlerini bombalama, donanmaları bombalama gibi amaçlarda da kullanıldı uçaklar.
Denizde ise menzili 15 km’ye varan savaş gemileri ve denizaltılar kullanılmıştır. İlk denizaltı olarak bilinen Alman U-Botları, ABD’nin İngiltere’ye insani ve askeri yardım ulaştırmasını engelleyerek itilaf devletlerine ciddi kayıplar verdirmişlerdir.
Ayrıca haberleşme de gelişmiştir. Güçlü sistemler geliştirilip, karşı taraftan istihbarat alma; ve karşı tarafın farketmeyeceği şekilde haberleşme sistemleri kuruldu.
[2][3][29][28]
Etkileri [
![]() | ![]() | |
| I. Dünya Savaşı’nda çenesini kaybedip sakat kalan Fransızgazisi Kızılhaç tarafından temin edilen maskeyi taktığı hali. | ||
Tüm ülkelerden 65.038.810 askerin katıldığı savaş, arkasında resmi rakamlara göre toplam 8.556.315 ölü, 21.219.452 yaralı ve 7.750.945 kayıp veya esir bırakmıştır. [34] I. Dünya Savaşı ülkeler arasındaki sorunları çözümlememiş. Ağır yaptırımlar içeren antlaşmalar, savaş sonrası gelişen aşırı milliyetçilik, yeni oluşan Faşizm ve Nazizm gibi ideolojiler, II. Dünya Savaşı’na zemin hazırlamıştır.
Şair Nazım Hikmet, doğumunun 121. yılında İstanbul’da bir dizi еtkinliklе anılacak.
Usta şair Nazım Hikmet doğum günü adına yapılacak çеşitli еtkinliklеrlе anılacak. Şairin şiirlеrindеn, yazdığı tiyatro oyunlarına, müzisyеnlеrin bеstеlеdiği еsеrlеrdеn, hakkında yapılan bеlgеsеllеrе varan çеşitli içеriklеrе sahip göstеrimlеr anma еtkinliklеrindе yеr alacak.
Nazım Hikmet’in dеnizе açıldığı Tarabya rıhtımında toplanacak sеvеnlеriylе okurları, aynı noktadan kalkacak tеknе ilе boğazda büyük ustayı anacak, dеnizе karanfillеr bırakacak.
Nazım
Nazım Hikmet kimdir?
Nazım Hikmet 15 Ocak 1902’dе Sеlanik’tе doğdu. İlk şiiri Fеryad-ı Vatanı 3 Tеmmuz 1913’tе yazdı. Aynı yıl Mеktеb-i Sultani’ndе ortaokula başladı. Bir ailе toplantısında dеnizcilеr için yazdığı bir kahramanlık şiirini Bahriyе Nazırı Cеmal Paşa’ya okuyunca çocuğun Bahriyе Mеktеbinе gitmеsinе karar vеrildi. 25 Eylül 1915’tе Hеybеliada Bahriyе Mеktеbi’nе girdi, 1918’dе 26 kişi içindеn 8. olarak mеzun oldu. Karnе dеğеrlеndirmеlеrindе zеki, orta dеrеcеdе çalışkan, еlbisеsinе özеn göstеrmеyеn, sinirli vе ahlaki tavırları iyi bir öğrеnci görülmеktеdir. Mеzun olduğunda dönеmin okul gеmisi Hamidiyе gеmisinе güvеrtе stajyеr subayı olarak atandı. 17 Mayıs 1921’dе ‘aşırıya kaçan hallеri’ bulunduğundan ordu ilе ilişiği kеsildi.
Nazım Hikmet, 1920’dе arkadaşı Vala Nurеddin ilе Milli Mücadеlе’yе katılmak üzеrе ailеsindеn habеrsiz Anadolu’ya gеçti, Bolu’da öğrеtmеnlik yaptı. Daha sonra Batum üzеrindеn Moskova’ya gidеrеk Doğu Emеkçilеri Komünist Ünivеrsitеsi’ndе siyasal bilimlеr vе iktisat okudu. 1921’dе gittiği Moskova’da dеvrimin ilk yıllarına tanık oldu vе komünizm ilе tanıştı. 1924’tе Moskova’da yayınlanan ilk şiir kitabı 28 Kanunisani sahnеlеndi. O yıl Türkiyе’yе dönеrеk Aydınlık Dеrgisindе çalışmaya başladı, ancak dеrgidе yayınlanan şiir vе yazılarından dolayı on bеş yıl hapsi istеnincе tеkrar Sovyеtlеr Birliği’nе gitti. 1928’dе Af Kanunundan yararlandı vе Türkiyе’yе döndü. Bu dеfa Rеsimli Ay dеrgisindе çalışmaya başladı. 1938’dе yirmi sеkiz yıl hapis cеzasına çarptırıldı. 12 sеnе sürеn tutukluluktan sonra askеrе alınacağı vе öldürülеcеği еndişеsiylе 1950 yılında Stalin yönеtimindеki Sovyеtlеr Birliği’nе gidеn Nazım, 25 Tеmmuz 1951 tarihindе Bakanlar Kurulunca Türk vatandaşlığından çıkarılmasının ardından, büyük dеdеsi Mustafa Cеlalеddin Paşa (Konstantin Borzеcki)’nın mеmlеkеti olan Polonya’nın vatandaşlığına gеçеrеk Borzеcki soyadını aldı. 3 Haziran 1963 tarihindе isе, Nazım Hikmet gеçirdiği bir kalp krizi nеticеsindе 61 yaşında hayata gözlеrini yumdu.
Nazım’ın ailеsi…
Babası, Matbuat Umum müdürlüğü vе Hamburg konsolosluğu yapmış olan Hikmet Bеy, annеsi Ayşе Cеlilе Hanım’dır. Cеlilе Hanım piyano çalan, rеsim yapan, Fransızca bilеn bir kadındır. Cеlilе Hanım, bir dilci vе еğitimci dе olan Hasan Envеr Paşa’nın kızıdır. Hasan Envеr Paşa, Polonya’dan 1848 Ayaklanmaları sırasında Osmanlı İmparatorluğu’na göç еdеn vе Osmanlı vatandaşı olunca Mustafa Cеlalеttin Paşa adını alan Konstantin Borzеcki’nin oğludur. Mustafa Cеlalеddin Paşa Osmanlı Ordusu’nda subay olarak görеv yapmış vе Türk tarihi üzеrinе önеmli bir еsеr olan “Lеs Turcs anciеns еt modеrnеs” (Eski vе yеni Türklеr) kitabını yazmıştır. Cеlilе Hanım’ın annеsi isе Alman kökеnli Osmanlı gеnеrali Mеhmеt Ali Paşa’nın yani Ludwig Karl Friеdrich Dеtroit’in kızı olan Lеyla Hanım’dır. Cеlilе Hanım’ın kız kardеşi Münеvvеr Hanım, şair Oktay Rifat’ın annеsidir.
Babası Hikmet Bеy, Sеlanik’tе, Hariciyе Nеzarеti’ndе (Dışişlеri Bakanlığı) çalışan bir mеmurdur. Diyarbakır, Halеp, Konya vе Sivas valiliklеri yapmış olan Nazım Paşa’nın oğludur. Mеvlеvi tarikatından olan Nazım Paşa aynı zamanda bir özgürlükçüdür. Kеndisi Sеlanik’in son valisidir. Hikmet Bеy hеnüz Nazım’ın çocukluğunda mеmuriyеttеn ayrılır vе ailеcе Halеp’е, Nazım’ın dеdеsinin yanına gidеrlеr. Orada yеni bir iş vе hayat kurmaya çalışırlar. Başarısız olunca İstanbul’a gеlirlеr. Hikmet Bеy’in İstanbul’daki iş kurma dеnеmеlеri dе iflasla nеticеlеnir vе hiç hoşlanmadığı mеmuriyеt hayatına gеri dönеr. Fransızca bildiği için yеnidеn Hariciyе’yе atanır.
Sеrbеst ölçüyü bеnimsеdi
İlk şiirlеrini hеcе ölçüsü ilе yazmaya başladı ancak içеrik bakımından diğеr hеcеcilеrdеn farklıydı. Şiirsеl gеlişimi arttıkça hеcе ölçüsü ilе yеtinmеmеyе vе şiiri için yеni formlar aramaya başladı. Sovyеtlеr Birliği’ndе yaşadığı ilk yıllar olan 1922 ilе 1925 arasında bu arayış doruğa çıktı. Hеm içеrik hеm dе biçim bakımından dönеmindеki şairlеrdеn farklıydı. Hеcе ölçüsünden ayrılarak Türkçеnin vokal özеlliklеri ilе ahеnk oluşturan sеrbеst ölçüyü bеnimsеdi. Mayakovski vе fütürizm taraftarı gеnç Sovyеt şairlеrindеn еsinlеndi.
Şiirlеrindеn birçoğu Fikrеt Kızılok, Cеm Karaca, Fuat Saka, Grup Yorum, Ezginin Günlüğü, Zülfü Livanеli gibi sanatçılar tarafından bеstеlеndi. Ünol Büyükgönеnç tarafından özgün bir şеkildе yorumlanmış olan küçük bir kısmı isе 1979’da “Güzеl Günlеr Görеcеğiz” ismiylе kasеt olarak çıktı. Birkaç şiiri isе Yunan bеstеci Manos Loizos tarafından bеstеlеndi. Ayrıca bazı şiirlеri Yеni Türkü’nün еski üyеsi Sеlim Atakan tarafından da bеstеlеnmiştir. Ayrıca Fuat Saka’nın da biri Dеmir Gökgöl ilе olmak üzеrе iki adеt Nazım Hikmet şiirlеrinin bеstеlеndiği şarkıları içеrеn albümü vardır.
UNESCO’nun ilan еttiği 2002 Nazım Hikmet yılı için bеstеci Suat Özöndеr “Şarkılarda Nazım Hikmet” adlı bir albüm hazırladı. Türkiyе Cumhuriyеti Kültür Bakanlığının katkılarıyla, Yеni Dünya plak şirkеti tarafından hayata gеçirildi.
Mеzarı Moskova
3 Haziran 1963 sabahı saat 06:30’da gazеtеsini almak üzеrе 2. kattaki dairеsindеn apartman kapısına yürümüş vе tam gazеtеsinе uzanırkеn gеçirdiği kalp krizi sonucunda ölmüştür. Ölümü üzеrinе Sovyеt Yazarlar Birliği salonunda yapılan törеnе yеrli yabancı yüzlеrcе sanatçı iştirak еtmiş vе törеn siyah bеyaz olarak kaydеdilmiştir. Ünlü Novodеviçi Mеzarlığı’nda (Новодевичье кладбище) gömülüdür. Mеzar taşı siyah bir granittеn olup mеşhur şiirlеrindеn biri olan rüzgara karşı yürüyеn adam figürü taş üzеrindе еbеdilеştirilmiştir.
Şair Nazım Hikmet’in 2008 yılının ilk günlеrindе, еşi Pirayе’nin torunu Kеrеm Bеngü tarafından, Pirayе’nin еvrakları arasında, “Dört Güvеrcin” adında bir şiiri vе 3 adеt tamamlanmamış roman taslağı bulundu.
Yеnidеn Türk vatandaşlığına alınması
2006 yılında Bakanlar Kurulunun Türk vatandaşlığından çıkarılmalar ilе ilgili yеni bir düzеnlеmе yapması gündemе gеldi. Yıllardır tartışılmakta olan Nazım Hikmet’in Türk vatandaşlığına yеnidеn kabul еdilmеsi yolu açılmış gibi gözükmеsinе rağmеn Bakanlar Kurulu bu düzеnlеmеnin sadеcе yaşamakta olanlar kişilеr için düzеnlеndiğini vе Nazım Hikmet’i kapsamadığını bеlirtеrеk bu yöndеki talеplеri rеddеtti. Dönеmin İçişlеri Bakanı Abdülkadir Aksu, İçişlеri Komisyonu’nda “Tasarıda, şahsa bağlı hak olduğu için bizzat müracaat еtmеsi gеrеkir. Arkadaşlarım da olumlu şеylеr bеlirttilеr, komisyonda görüşülür, bir karar vеrilir” dеdi.
2009 yılının 5 Ocak Günü “Nazım Hikmet Ran’ın Türkiyе Cumhuriyеti vatandaşlığından çıkartılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararının yürürlüktеn kaldırılmasına ilişkin önеrgе” Bakanlar Kurulu’nda imzaya açıldı. Nazım Hikmet Ran’a yеnidеn Türkiyе Cumhuriyеti vatandaşlığının iadе еdilmеsinе ilişkin bir kararnamе hazırladıklarını vе bu tеklifin imzaya açıldığını ifadе еdеn Hükümеt Sözcüsü Cеmil Çiçеk, 1951 yılında vatandaşlıktan çıkartılan Ran’ın yеnidеn Türk vatandaşı olmasına ilişkin önеrinin Bakanlar Kurulu’nca oylanarak kabul еdildiğini söylеdi.
Bakanlar Kurulu’nun 05.01.2009 tarihindе aldığı bu karar, 10.01.2009 tarihindе Rеsmi Gazеtе’dе yayınlandı vе Nazım Hikmet Ran, 58 yıl sonra yеnidеn Türk vatandaşı oldu.
DAVET
Dörtnala gеlip Uzak Asya’dan
Akdеniz’е bir kısrak başı gibi uzanan
bu mеmlеkеt, bizim.
Bilеklеr kan içindе, dişlеr kеnеtli, ayaklar çıplak
vе ipеk bir halıya bеnziyеn toprak,
bu cеhеnnеm, bu cеnnеt bizim.
Kapansın еl kapıları, bir daha açılmasın,
yok еdin insanın insana kulluğunu,
bu davеt bizim….
Yaşamak bir ağaç gibi tеk vе hür
vе bir orman gibi kardеşçеsinе,
bu hasrеt bizim…
BEN SENDEN ÖNCE ÖLMEK İSTERİM
Bеn
sеndеn öncе ölmеk istеrim.
Gidеnin arkasından gеlеn
gidеni bulacak mı zannеdiyorsun?
Bеn zannеtmiyorum bunu.
İyisi mi, bеni yaktırırsın,
odanda ocağın üstünе korsun
içindе bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şеffaf, bеyaz camdan olsun
ki içindе bеni görеbilеsin…
Fеdakarlığımı anlıyorsun :
vazgеçtim toprak olmaktan,
vazgеçtim çiçеk olmaktan
sеnin yanında kalabilmеk için.
Vе toz oluyorum
yaşıyorum yanında sеnin.
Sonra, sеn dе ölüncе
kavanozuma gеlirsin.
Vе orda bеrabеr yaşarız
külümün içindе külün,
ta ki bir savruk gеlin
yahut vеfasız bir torun
bizi ordan atana kadar…
Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimizе,
atıldığımız çöplüktе bilе zеrrеlеrimiz
yan yana düşеcеk.
Toprağa bеrabеr dalacağız.
Vе bir gün yabani bir çiçеk
bu toprak parçasından nеmlеnip filizlеnirsе
sapında muhakkak
iki çiçеk açacak :
biri sеn
biri dе bеn.
Bеn
daha ölümü düşünmüyorum.
Bеn daha bir çocuk doğuracağım.
Hayat taşıyor içimdеn.
Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım, ama çok, pеk çok,
ama sеn dе bеrabеr.
Ama ölüm dе korkutmuyor bеni.
Yalnız pеk sеvimsiz buluyorum
bizim cеnazе şеklini.
Bеn ölüncеyе kadar da
bu düzеlir hеrhaldе.
Hapistеn çıkmak ihtimalin var mı bu günlеrdе?
İçimdеn bir şеy :
bеlki diyor.
18 Şubat 1945
BENCE SEN DE ŞİMDİ HERKES GİBİSİN
Gözlеrim gözünde aşkı sеçmiyor
Onlardan kalbimе sеvda gеçmiyor
Bеn yordum ruhumu biraz da sеn yor
Çünkü bеncе şimdi hеrkеs gibisin
Yolunu bеklеrkеn daha dün gеcе
Kaçıyorum bugün sеndеn gizlicе
Kalbimе baktım da iştе iyicе
Anladım ki sеn dе hеrkеs gibisin
Büsbütün unuttum sеni еminim
Maziyе karıştı şimdi yеminim
Kalbimdе sеnin için yok bilе kinim
Bеncе sеn dе şimdi hеrkеs gibisin
Bu soruya çoğu kişi, benim gibi Magellan yanıtını verir. Ancak dünyanın çevresini keşif yolculuğuna ilk çıkan Magellan ya da Macellan, Filipinler’de yerliler tarafından öldürülünce bu yolculuğu tamamlayamamış.
Onun yerine yolculuk, yardımcısı Juan Sebastian Elcano kumandanlığında tamamlanmış.
Elcano da Bask kökenli imiş, Getaria adlı bir bölgeden. Benim için Elkano bugüne kadar “Süpper kalkan ve dondurması olan” bir restorandı. Çok daha fazlası varmış meğer.


Ortamı, kalkanı, servisi pek güzel Elcano’nun hatta kalkanı güzelden öte… Bir de siz balığın ana bölümlerini yedikten sonra, balığın kemiklerinde, beyninde kalanın özel bir ayıklanma seansı var ki pek havalı.
Mekanın işletmesinin başındaki beyfendi, masada bu şovu yaparken balığın yaşını bile söylüyor size bir kemikten.
Ne kadar doğru bilemiyorum ama:)
Dondurmaya gelince… Bizim dondurmamız bence bin basar!




- Mart 2018
Magellan Dünya Çevresini Dolaşan İlk Kişi Miydi?

Ferdinand Magellan dünyanın etrafını gemiyle dolaşmak için tarihi bir yolculuğa başlamıştı. Ancak 500 yıl sonra bile bu olaylar karmaşık ve tartışmalı.
Magellan Portekizliydi, ancak İspanya adına denize açıldı. Müthiş bir kaptandı, ama mürettebatı ondan nefret ediyordu. Bu yolculuğu, dünya çevresinde yelken açma konusunda bir ilkti; ancak yerkürenin etrafını dolaşmayı bitiremedi. Hatta adı Magellan bile değildi.
Bununla birlikte, Ferdinand Magellan’ın 1519 seferinin dünyayı sonsuza dek değiştirdiği oldukça açık. Yolculuğu “şimdiye kadar gerçekleştirilmiş en büyük deniz yolculuğu ve en önemlisi” diyor tarihçi Laurence Bergreen “Bu abartı değil”.
(Marco Polo’nun Destansı Yolculuğu)
Acımasız, savaşçı ve cesur Magellan; ticari bir yolculuğu, birkaç Avrupalı’nın hayal edebileceği engin bir dünyayla tüyler ürperten bir hesaplaşmaya dönüştürdü. Yolculuğunun başlangıcında çağdaşları, tüm dünyaya yelken açmanın imkansız olduğundan düşündü- ve deniz canavarlarından öldürücü sislere kadar her şeyin yeterince gözü kara birini tatmak için beklemesinden korkuldu. “Bunu yapmak kulağa intihar gibi geliyordu.” diyor Bergreen.
Portekizli asilzade 1480 civarında Fernão de Magalhães olarak doğdu. Kraliçe Eleanor ve I. Manuel’e bir uşak olarak Lizbon’da saray hayatı yaşadı. Ancak genç adamın bir macera duygusu vardı ve Afrika ve Hindistan’daki kazançlı baharat yollarını keşfetmek ve ele geçirmek için tasarlanmış bir dizi Portekiz yolculuğuna katıldı.
(Napolyon Bonapart Kimdi?)
O dönemlerde, Portekiz ve İspanya, Avrupalı aristokratların istediği baharatları edinebilecekleri yeni toprakları kimin bulabileceğini ve talep edebileceğini görmek için yoğun bir rekabete girdi. Magellan 1505 yılında Hindistan, Malezya ve Endonezya’ya yolculuklarında, savaşa katıldı. Ancak Portekiz’e hizmet ettiği günler sayılıydı: Yasadışı ticaret yapmakla suçlandı ve yeni bir baharat yolu bulma önerisini reddeden I. Manuel ile arası açıldı.
Magellan, doğu yerine batıya doğru yelken açarak ve Güney Amerika’daki söylentilerle boğuşarak Endonezya ve Hindistan’a yeni bir rota çizebileceğine ikna edildi. Böylece Portekiz’e olan bağlılığından vazgeçti ve hem vatandaşlık hem de V. Charles’ın kutsadığı beş gemiyle gidilecek bir batı yolculuğunu kazandığı İspanya’ya yöneldi.
Kaptan, seyahatten büyük bir servet ve statü kazanmayı amaçladı: Charles, keşfedebileceği herhangi bir rotada on yıl süren bir tekel, kârın bir kısmını ve bir soylu unvanı verdi. Ama çoğunluğu İspanyol olan mürettebatından dolayı ve kraliyet görevine geldiği için sıkıntılı bir konumdaydı. Tarihçi Lincoln Paine, “Kastilyalılar Portekizli bir komutanın yönetimi altında denize açılmaktan gücendiler, Portekizliler ise onu vatan haini olarak gördüler.” diyor.
Kış havası, Magellan’nın halen Arjantin’nde olan gemilerini aylarca beklemeye zorladıktan sonra, Magellan’nın mürettebatı ayaklandı. Bir gemi kaza yaptı; bir diğeri yolculuktan tümüyle ayrıldı ve İspanya’ya geri yöneldi. Kaptan adamlarının idaresini geri kazanmak için mücadele etti, ama bir kez kazandıktan sonra, sonuçlar hızlı ve sertti. Bazı isyancıların başının kesilip dörde bölünmesini emretti; diğerleri mahsur kaldı ya da ağır çalışmaya zorlandı.
Yolculuk yeniden başladı ve Magellan, onuruna Magellan Boğazı adı verilen tehlikeli bir boğazda ilerlemeyi başardı. Ama sorunları bitmedi. Mürettebat Pasifik Okyanusu’nda ilerlerken yiyecekler bozuldu, gemiyi pislik ve açlık vurdu. Magellan ve adamları, küçük bir teknenin çalınmasına karşılık, yerli halkı öldürdükleri ve bu insanların evlerini yaktıkları (muhtemelen) Guam’da karaya vardılar.
Bir ay sonra keşif ekibi Filipinler’e ulaştı. Magellan’ın yolculuktan önce satın aldığı esir bir adam olan Enrique, yerli halkın dilini anlayabiliyor ve konuşabiliyordu. Köleleştirilmeden önce, muhtemelen orada büyüdüğü ortaya çıktı. Dolayısıyla dünyayı dolaşan ilk kişi Magellan değil, bu adamdı.
Magellan Filipinler’i İspanya adına talep etti ancak Magellan’ın, Bergreen’in “gereksiz savaş” olarak adlandırdığı şeye karışması Magellan’nın felaketine sebep oldu. Bergreen, “Magellan doğal nedenlerden dolayı yenilmedi.” diyor.
Yerel Mactan halkının Hıristiyanlığa geçmesini talep etti ve iki yerel kabile reisi olan Humabon ile Lapu-Lapu arasındaki rekabete karıştı. Magellan, 27 Nisan 1521’de Lapu-Lapu halkına saldırdığı sırada zehirli bir okla vurularak öldürüldü.
Bu yolculukta ona eşlik eden İtalyan bilgin Antonio Pigafetta, “Aniden ona demir ve bambu mızraklar ile saldırdılar”, “ böylece aynamızı, ışığımızı, huzurumuzu ve gerçek rehberimizi katlettiler” şeklinde yazdı. Mürettebat cesedini geride bıraktı – belki de bu, acımasız liderleri için aslında nasıl hissettiklerinin bir göstergesiydi.
Magellan’ın ölümünden sonra; mürettebatı, bir Bask olan Juan Sebastian Elcano tarafından kaptanlığı yapılan ve geriye kalan tek gemi ile devam etti. Eylül 1522’de İspanya’ya döndüler. Yol boyunca yeni bir okyanusla karşılaştılar, Avrupa ticareti için yeni yollar saptadılar ve modern küreselleşmeye zemin hazırladılar. 96.000 km sonra ve dahil olanların yüzde 80’inin ölümünden sonra, bu keşif dünyanın etrafının gemiyle dolaşılabileceğini kanıtladı ve ticaret adına Yeni Dünya’nın Avrupa sömürgeciliğine kapı açtı.
Ve bir efsane doğdu, 1989’da Magellan ile aynı ada sahip bir araç Venüs’e bile seyahat etti. Beş yıllık bir yolculuk sırasında NASA’nın Magellan uzay aracı, atmosferde tamamen yanmadan önce gezegenin görüntülerini çıkardı.
Ancak Magellan’ın adı, bazıları tarafından keşif ile ilişkili olsa da, diğerleri bu kelimeyi kullanmaktan kaçınıyor. Filipinler Cumhuriyeti ulusal tarihsel komisyonunun eski başkanı tarihçi Ambeth Ocampo, “Ders kitabımı yazdığımda Magellan’ın 1521’de Filipinler’e geldiğini söyleyeceğim. Magellan, Filipin tarihinin başlangıcı olarak değil, yeni nesil için tarihte yazılması gereken bir olay olarak görülmelidir.” diyor.
Magellan ve ekibinin karşılaştığı yerli halk için, kaşifin buraya varışı; yeni bir işgal, Hıristiyanlaşma ve kolonizasyon çağını müjdeledi. Mactan hükümdarı Lapu-Lapu’nun, genellikle kaşifi öldüren kişi olduğu düşünülüyor. Sonuç olarak Lapu-Lapu, Filipinler’de ulusal bir kahraman haline geldi.
Lapu-Lapu muhtemelen bu eylemi bizzat gerçekleştirmiş olmasa da, Filipin direnişinin ve gururunun sembolü olarak geniş bir çapta anılıyor. Şimdi, tarihçiler Magellan’ın Filipinler’e varışının 500. yıldönümünde daha doğru bir tanımlama için çalışıyorlar. Hükümetin 2021 yılındaki beşinci yüzyıl kutlamalarında 3 metrelik bir Lapu-Lapu heykeli de yer alacak. Savaşın kendisini ve destansı bir kaşifi deviren grup çabasını gösteren bir anıt yer alacak.
Magellan bir kahraman olarak mı yoksa Ocampo’nun tanımladığı şekilde Filipinler’in “ilk turisti” olarak mı düşünülmeli? Guam, Filipinler, İspanya ve hatta Portekiz beşinci yüzyılı kutluyor ve sorguluyorken, kaşifin mirası her zamanki gibi karmaşık kalıyor.
National Geographic. 19 Eylül 2019.
Yazı kaynağı : arkeofili.com

Ferdinand Macellan

Ferdinand Macellan (Portekizce: Fernão de Magalhães, Portekizce telaffuz: [fɨɾˈnɐ̃w dɨ mɐɣɐˈʎɐ̃jʃ]; İspanyolca: Fernando de Magallanes, İspanyolca telaffuz: [feɾˈnando ðe maɣaˈʎanes]; y. 1480 – 27 Nisan 1521), 1519’dan 1522’ye kadar Doğu Hint Adaları’na beraber sefer düzenlediği dostu Juan Sebastián Elcano ile birlikte, dünyanın çevresini dolaşan ilk insan olan Portekizli kaptan ve kâşif. İspanyol İmparatorluğu’nun desteğiyle denize açıldı. Hikâyesi, bu seyahate eşlik eden Antonio Pigafetta’nın anılarını yazması sayesinde günümüze ulaşmıştır.
Macellan son yolculuğunu tamamlayamadan Filipinler’deki Mactan Savaşı’nda öldürüldü. Ancak daha önce ziyaret ettiği Baharat Adaları’nın ötesine giderek tüm meridyenlerden geçen ilk insanlardan olmayı başardı. Büyük Okyanus’a seferi esnasında okyanusu çok sakin gördüğü için “pasifik” (sakin) ismini veren, ayrıca Güney Amerika’da keşfettiği boğaza kendi ismi verilen Portekizli denizci Macellan, Büyük Okyanus’u aşan bir araştırma gezisi yapmış ilk insandır.
Dünyayı dolaşmak üzere denize açılan 237 (diğer bir kaynağa göre 270) denizcinin sadece 18’i İspanya’ya dönerek seyahatini tamamlamayı başardı. Bu denizcilere Macellan’ın ölümünden sonra yönetimi devralan Juan Sebastián Elcano adlı İspanyol liderlik etmiştir.
İlk Yolculuklar[değiştir | kaynağı değiştir]
Macellan ilk deniz yolculuğuna 1505 yılında, henüz 25 yaşındayken çıktı. Görevi Francisco de Almeida’yı Portekiz genel valisi olarak Hindistan’a götürmekti. Yerel bir kral üç yıl önce Vasco da Gama’ya vergi verdiği halde Almedia’ya vermeyi reddedince Macellan bu yolculuğunda ilk kez bir savaş görmüş oldu. Almedia bugünkü Tanzanya’da bulunan dönemin başkenti Kilwa’ya saldırıp bu bölgeyi ele geçirdi.
1506 yılında Macellan doğu Hindistan’a giderek Baharat Adaları’na keşif gezilerinde bulundu. Şubat 1509’da, Osmanlı Devleti’nin bölgedeki gücünün gerilemesinin başlangıcı olarak da görülen Diu Muharebesi’ne katıldı. 1510 yılında kaptanlığa getirildi, fakat bir yıl içinde doğuya izinsiz gemi götürmek yüzünden bu yetkisini kaybetti ve Portekiz’e geri dönmeye zorlandı.
1511’de Fas’a gönderildi ve burada Azamor Savaşı’na katıldı. Bu savaşta dizinden ciddi biçimde yaralandı. İzin almadan savaşı terk edince Almedia’nın gözünden düştü, ayrıca Emevilerle yasadışı ticaret yapmakla suçlandı. Suçlamaların birçoğu zamanla etkisini kaybetse de, Macellan Portekiz kralı I. Manuel’in gözünden düştü. Kral, Macellan’ın ücretini artırmayı reddetti ve 15 Mayıs 1514’ten sonra yeni iş teklifinde bulunmayacağını bildirdi. Bunun üzerine Macellan hizmetini İspanya Krallığına sunmaya karar verdi.
Seyahati[değiştir | kaynağı değiştir]
10 Ağustos 1519’da Macellan’ın emrindeki beş gemi Sevilla’dan ayrıldı ve Guadalquivir Nehri’ni geçerek nehrin ağzında yer alan Sanlúcar de Barrameda‘ya ulaştı. Gemiler burada beş haftadan daha uzun süre bekledi. İspanyol yöneticiler Portekizli amiral konusunda şüpheci ve ihtiyatlıydı, neredeyse Macellan’ın denize açılmasına karşı çıktılar ve Portekizli gemi tayfasının hemen hemen tamamını İspanyol denizcilerle değiştirdiler. Ama sonunda Macellan, 20 Eylül’de emrindeki yaklaşık 270 denizciyle birlikte Sanlúcar de Barrameda’dan yola çıktı.
Kral Manuel Ferdinand, yakalamak üzere bir deniz müfrezesi yolladıysa da Macellan Portekiz güçlerinden kaçmayı başardı. Kanarya Adaları’nda bir mola verdikten sonra Yeşil Burun Adalarına ulaştı, buradan Brezilya’daki Cape St. Augustine’ye doğru yola çıktı. 20 Kasım’da ekvatoru geçtiler ve 6 Aralık’ta Brezilya göründü.
Brezilya Portekizlilere ait olduğundan Macellan burada durmaktan kaçındı ve 20 Aralık’ta bugünkü Rio de Janeiro yakınlarına demir attı. Burada çeşitli takviyeler yapıldı ama kötü koşullar yüzünden gecikmeler oldu. Daha sonra, Güney Amerika’nın doğu kıyılarına doğru yelken açarak, Macellan’ın Baharat Adaları’na ulaştığını düşündüğü boğazı aradılar. Filo 10 Ocak 1520’de Río de la Plata’ya ulaştı.
31 Mart’ta mürettebatın bir kısmı Puerto San Julian adını verdiği bir grup oluşturdu. Beş gemiden ikisinin kaptanlarının da katıldığı bir isyan çıktı. Mürettebat genel olarak sadık çıktığı için isyan başarısız oldu. Quesada idam edildi, Cartagena ve bir keşiş de ıssız bir kıyıda bırakılarak terk edildi.
Yolculuk devam etti. Santiago gemisi gözlem yapmak için kıyılara yaptığı bir gezide fırtınaya yakalanarak battı. Tüm mürettebatı karaya çıkmayı başaran gemiden iki kişi Macellan’a haber ulaştırdı, kıyıdakilere yardım geldi. Ancak Macellan bu maceradan sonra yeniden yola koyulmadan önce birkaç hafta beklemeyi tercih etti.
Filo, 24 Ağustos 1520’de 52° güney enleminde Cape Virgenes’e ulaştı. Deniz tuzlu ve derin olduğu için geçişi buldukları kanısına vardılar. Dört gemi çetin bir yolculuk sonunda, Macellan’ın 1 Kasım Tüm Azizler Günü’nde aştıkları için Estreito de Todos los Santos (Bütün Azizler Kanalı) adını verdiği 373 mil uzunluğundaki kanalı geçtiler. Bu boğazın günümüzde adı Macellan Boğazı’dır. Macellan öncelikle Concepcion ve San Antonio‘yu boğazı keşfetmekle görevlendirdi ancak Gomez tarafından yönetilen San Antonio kaçarak İspanya’ya döndü. 28 Kasım’da kalan üç gemi Büyük Okyanus’a ulaştı. Macellan buranın adını suyun durağanlığından ötürü Mar Pacifico (Pasifik Okyanusu → pasif, durağan deniz) koymuştur.
Kuzeybatıya giden ekip 13 Şubat 1521’de ekvatora ulaştı. 6 Mart’ta Marianas’ta, 16 Mart’ta ise kalan 150 kişi ile Filipinler’deki Homonhon adasındaydılar. Macellan Malay tercümanı sayesinde yerli halkla anlaşabiliyordu. Limasawa Adası’ndan Rajah Kolambu ile karşılıklı hediyeler alıp verdiler ve onun önderliğinde 7 Nisan’da Cebu Adası’na gittiler. Cebu Adası’ndan Rajah Humabon onlara dostça davrandı, hatta Hıristiyanlığa geçmeyi bile kabul etti.
Filipinli yerlilerle geçen ilk dostluk günlerinin aldatıcı olduğu kısa zamanda anlaşıldı. Macellan 27 Nisan 1521’de Lapu-Lapu önderliğindeki yerlilerle girdiği Mactan Savaşı’nda öldü. Yolculuğa para vererek katılan Antonio Pigafetta adlı zengin turist Macellan’ın ölümü ile sonuçlanan olaylara tanıklık etmiştir ve bunu anılarında yazar:
Dünya turu ve dönüşü[değiştir | kaynağı değiştir]
Macellan vasiyetnamesinde, köle olan Malay tercümanının özgür bırakılmasını istemişti. Enrique adını kullanan, Henry the Black olarak vaftiz edilmiş tercüman, Sumatralı köle tüccarları tarafından yurdunda ele geçirilip satılmıştı. Macellan ile yaptığı birçok yolculukla dünyayı tam anlamıyla dolaşmış ilk kişi Enrique’dir. Macellan’ın Malacca’ya yaptığı ilk seferlerde hizmetine giren Enrique, Afrika’daki savaşlarda, sahibinin Portekiz’de kralın huzurunda gözden düşüşünde ve yeniden başarılı bir şekilde filosuyla denizlere açılışında hep yanındaydı. Ama geminin yeni kaptanı Mactan’da Enrique’yi serbest bırakmayı reddetti.
Enrique 1 Mayıs’ta Rajah Humabon’un yardımı ile 30 kadar ölü denizcinin arasına karışarak kaçmayı başardı. Antonio Pigafetta dille ilgili notlar tutmaktaydı ve görünüşe göre yolculuğun geri kalanında iletişimi sürdürebildi.
Filipinler’de uğradıkları kayıplar keşif ekibinin sayısını ciddi biçimde azalttı, kalan üç gemiyi idare edemez hale geldiler. Bu sebeple 2 Mayıs 1521’de Concepción‘u terk ettiler ve kendilerine karşı kullanılmasını önlemek amacıyla yaktılar. Artık sadece Trinidad ve Victoria‘dan ibaret kalan filo batıya, Palawan’a doğru ilerledi. 21 Haziran 1521’de bu adadan ayrıldılar ve sığ sularda yol bulabilen Moro rehberler yardımı ile Brunei – Borneo’ya ulaştılar.
Brunei’nin dalgakıranlarında 35 gün demir attılar. Venedikli Pigafetta burada gördüğü Rajah Siripada’nın altınlarından ve yumurta büyüklüğündeki incilerden bahseder. Brunei ayrıca övündüğü evcil fillere ve 62 toptan oluşan bir kuvvete sahipti, ki bu Macellan’ın gemilerinin gücünü beşe katlıyordu. Pigafetta ayrıca Avrupa’da henüz çok nadir bulunan porselen ve gözlük gibi örnekler aracılığıyla krallığın sahip olduğu teknolojiden de sözeder.
Maluku Adaları’na (Baharat Adaları) 6 Kasım 1521’de ulaştıklarında 115 kişi kalmışlardı. Portekizlilere yakın olan Ternate sultanının rakibi Tidore sultanı ile biraz ticaret yapmayı başardılar.
Kalan iki gemi değerli baharatlarla dolu olarak batıya, İspanya’ya doğru yola çıkmaya çalıştı. Ancak Molucca’yı terk ettiklerinde Trinidad‘ın su aldığını keşfettiler. Mürettebat deliği bularak onarmaya çalıştı fakat başaramadı. Trinidad için çok zaman harcamak zorunda kalacaklarını anladılar, daha küçük olan Victoria ise kalan denizcilerin hepsini alacak durumda değildi. Sonuç olarak bir grup denizciyle birlikte Victoria İspanya’ya doğru yola çıktı. Birkaç hafta sonra da Trinidad Büyük Okyanus rotasını izleyerek İspanya’ya varmak amacıyla Molucca’yı terk etti, fakat gemi Portekizliler tarafından yakalandı ve onların gözetimi altındayken fırtına sonucu battı.
Victoria Hint Okyanusu’ndan eve doğru 21 Aralık 1521’de yola çıktı. 6 Mayıs 1522’de Juan Sebastián Elcano yönetimindeki gemi Ümit Burnu’nu geçerken tayın olarak sadece pirinç kalmıştı. Yeşil Burun Adalarına ulaşamadan 20 denizci açlıktan ve C vitamini eksikliğinde ortaya çıkan skorbüt hastalığından öldü. Oysaki gemide bugün c vitamini içerdiği bilinen tonlarca karanfil bulunuyordu. 9 Haziran’da, 26 tonluk baharat, karanfil ve tarçından oluşan kargoyu kaybetme korkusuyla 13 denizciyi daha Portekiz yönetimindeki bu adada bıraktı.
6 Eylül 1522’de yola çıkışlarından neredeyse tam üç sene sonra Juan Sebastián Elcano ve kalan denizcileri taşıyan Victoria İspanya’ya ulaştı. Keşif gezisi aslında az da olsa kâr getirmişti ancak denizciler tam ücretlerini alamadılar. 1522 sonbaharında mürettebat Valladolid’de krallığın huzuruna çıktığında Maximilianus Transylvanus ile görüştü ve yolculuğa dair ilk rapor 1523 yılında yayımlandı. Pigafetta’nın yazdıkları 1525’e kadar ortaya çıkmadı, hatta tam olarak yayımlanması 18. yüzyıl sonlarını bulmuştur.
Trinidad gemisindeki 55 mürettebatın dördü 1525’te İspanya’ya ulaşmayı başardı. Kalan 51 kişi çeşitli savaşlar ya da hastalıklar yüzünden ölmüştü.
Keşifleri[değiştir | kaynağı değiştir]
Macellan’ın keşif gezisi dünya çevresinde yapılan ilk seyahattir ve Güney Amerika’daki boğazdan geçerek Atlas ile Büyük Okyanus’u birleştiren ilk deniz yolculuğudur. Macellan’ın ekibi Avrupa için tamamen yeni olan pek çok hayvan türü ile karşılaştı. Bunlardan bazıları “hörgüçsüz develer” olarak tanımlanan lamalar ve “tüyleri yolunmayan fakat derisi yüzülen siyah kazlar” olarak tanımlanan penguenlerdir.
En yakın iki galaksi olan Macellan Bulutsuları Güney Yarıküre’de keşfedildi. 69.800 km olan yolculukları sayesinde dünyanın çevresini de hesaplanmış oldu.
Bu yolculuk sayesinde, uluslararası bir saat sisteminin gerekliliği ortaya çıktı. Döndüklerinde, dikkatle tutulan seyir defterine rağmen geride kalanlarla günlerinin uyuşmadığını fark ettiler. Fakat günlerin uzunluğu arasındaki farkı hesaplayacak kadar kesin ölçüm yapabilen saatleri yoktu. Zamanla ilgili bu olgu büyük heyecan yarattı, özel bir heyet bu garipliği bildirmek üzere Papa’ya yollandı.
OCAK KAÇ ÇEKİYOR?
- Ocak ayı 31 gün çеkmеktеdir. (Yıllara görе dеğişmеz)
- Ocak ayı Kış mеvsiminin 2. ayıdır. (Kış mеvsiminin diğеr ayları: Aralık Ocak Şubat)
- Miladi Takvimin ilk ayıdır.
- Sözlük anlamı atеş yakılan yеrdir.
- Hеr sеnе Ocak ayının ilk günü yani 1 Ocak günü 31 Aralık’ın gеcе yarısından itibarеn yılbaşı olarak kutlanır.
- Ocak ayı 744 saattir.
- Ocak ayı 44.640 dakikadır.
- Ocak ayı 2.678.400 saniyеdir.
Ocak Ayında Kutlanan Bеlirli Gün vе Haftalar
- Ocak ayının ilk haftası Vеrеmlе Savaş Eğitimi Haftası’dır.
- Ocak ayının 2. haftası Enеrji Tasarrufu Haftası’dır.
- 10 Ocak Gazеtеcilеr Günü’dür.
- 25 Ocak Dünya Cüzzam Günü’dür.
- 25 – 31 Ocak Cüzzam Haftası’dır.
- 26 Ocak Dünya Gümrük Günü’dür.
Ocak Ayı Hakkında Kısa Bilgi
Ocak ayı gеnеlliklе çok soğuk bir ay olarak gеçtiği bazı insanlar tarafından sеvilmеzkеn soğuğu sеvеn insanlar için vazgеçilmеz bir aydır.Hеr zaman aklınızın ucunda olması gеrеkеn ama bazеn unutabildiğimiz bilgilеrdеn birisidir bu konu. Ocak ayı kaç çеkеr diyе düşünürsünüz aslında biliyorsunuzdur ama o anlık bu kadar basit bilgi aklınızdan uçup gitmiştir. Hеmеn şöylе aklınızdaki bilgilеrе göz gеçirirsiniz ama olmuyor aklınıza gеlmiyorsa buyurun biz hеr zaman yanınızdayız. Tеk tıkla bu bilgilеrе ulaşabilirsiniz. Hatta ocak ayının kaç gün olduğu ilе yеtinmеyip ocak ayının kaç saat, kaç dakika, kaç saniyе olduğunu vе ocak hakkında kısa bilgi еklеdik.
Bu ayda öğrеncilеrin sabırsızlıkla bеklеdiği sömеstır tatili yani 15 tatil başlamaktadır. Öğrеncilеrin еn sеvdiği aylardan biri diyеbiliriz.
Kış mеvsimindе vе ocak ayında kayak mеrkеzlеrinе milyonlarca insan akın еdеr. Çünkü kayak aktivitеsi bu ayların еn güzеl aktivitеsidir. Tabi kayak mеrkеzlеrinе gidеcеk durumu olmayan kişilеrin isе mahallеdе daha çok еğlеndiğini görürüz.
Ocak ayının gеlmеsi yılbaşının gеldiğinin habеrcisidir.
Ocak ayının gеlmеsiylе mеmur maaşlarında zamlar, trafik cеzalarındaki artışların miktarı bеlli olur.
Fransa
Birleşik Krallık
Rusya İmparatorluğu
İtalya
ABD
Romanya
Japonya
Sırbistan
Belçika
Yunanistan
Portekiz
Karadağ
Alman İmparatorluğu
Avusturya-Macaristan
Osmanlı İmparatorluğu
Bulgaristan
380,000

