Belirli Gün ve Haftalar Çizelgesi |
| İlköğretim Haftası (Eylül ayının 3. haftası) |
| Öğrenciler Günü (İlköğretim Haftasının son günü) |
| Gaziler Günü (19 Eylül) |
| 15 Temmuz Demokrasi ve Millî Birlik Günü * |
| Dünya Okul Sütü Günü (28 Eylül) |
| Mevlid-i Nebî Haftası (Diyanet İşleri Başkanlığınca belirlencek haftada) |
| Hayvanları Koruma Günü (4 Ekim) |
| Ahilik Kültürü Haftası (8-12 Ekim) |
| Birleşmiş Milletler Günü (24 Ekim) |
| Cumhuriyet Bayramı (29 Ekim) |
| Kızılay Haftası (29 Ekim-4 Kasım) |
| Organ Bağışı ve Nakli Haftası (3-9 Kasım) |
| Lösemili Çocuklar Haftası (2-8 Kasım) |
| Atatürk Haftası (10-16 Kasım) |
| Dünya Diyabet Günü (14 Kasım) |
| Afet Eğitimi Hazırlık Günü (12 Kasım) |
| Dünya Felsefe Günü (20 Kasım) |
| Dünya Çocuk Hakları Günü (20 Kasım) |
| Ağız ve Diş Sağlığı Haftası (21-27 Kasım) |
| Öğretmenler Günü (24 Kasım) |
| Dünya Engelliler Günü (3 Aralık) |
| Türk Kadınına Seçme ve Seçilme Hakkının Verilişi (5 Aralık) |
| İnsan Hakları ve Demokrasi Haftası (10 Aralık gününü içine alan hafta) |
| Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası (12-18 Aralık) |
| Enerji Tasarrufu Haftası (Ocak ayının 2. haftası) |
| Vergi Haftası (Şubat ayının son haftası) |
| Sivil Savunma Günü (28 Şubat) |
| Yeşilay Haftası (1 Mart gününü içine alan hafta) |
| Girişimcilik Haftası (Mart ayının ilk haftası) |
| Dünya Kadınlar Günü (8 Mart) |
| Bilim ve Teknoloji Haftası (8-14 Mart) |
| İstiklâl Marşı’nın Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy’u Anma Günü (12 Mart) |
| Tüketiciyi Koruma Haftası(15-21 Mart) |
| Şehitler Günü (18 Mart) |
| Yaşlılar Haftası (18-24 Mart) |
| Türk Dünyası ve Toplulukları Haftası (21 Mart Nevruz gününü içine alan hafta) |
| Orman Haftası (21-26 Mart) |
| Dünya Tiyatrolar Günü (27 Mart) |
| Kütüphaneler Haftası (Mart ayının son pazartesi gününü içine alan hafta) |
| Kanser Haftası (1-7 Nisan) |
| Dünya Otizm Farkındalık Günü (2 Nisan) |
| Kişisel Verileri Koruma Günü (7 Nisan) |
| Dünya Sağlık Günün/Dünya Sağlık Haftası (7-13 Nisan) |
| Turizm Haftası (15-22 Nisan) |
| Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı (23 Nisan) |
| 26 Nisan Dünya Fikrî Mülkiyet Günü (26 Nisan) |
| Kût´ül Amâre Zaferi (29 Nisan) |
| Bilişim Haftası (Mayıs ayının ilk haftası) |
| Trafik ve İlkyardım Haftası (Mayıs ayının ilk haftası) |
| İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası (4-10 Mayıs) |
| Vakıflar Haftası (Mayıs ayının 2. haftası) |
| Anneler Günü (Mayıs ayının 2. pazarı) |
| Engelliler Haftası (10-16 Mayıs) |
| Müzeler Haftası (18-24 Mayıs) |
| Atatürk’ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı (19 Mayıs) |
| Etik Günü (25 Mayıs) |
| İstanbul´un Fethi (29 Mayıs) |
| Çevre Koruma Haftası (Haziran ayının 2. haftası) |
| Babalar Günü (Haziran ayının 3. pazarı) |
| Zafer Bayramı (30 Ağustos) |
| Mahallî Kurtuluş Günleri ve Atatürk Günleri ile Tarihî Günler (Gerçekleştiği tarihlerde) |
| * Ders yılının başladığı 2. hafta içerisinde anma programları uygulanır. |
"26 Ocak dunya ne gunu"
Cumhuriyetin Kaçıncı Yılındayız? 2025’de Kaçıncı Yılına Giriyoruz?
Türkiye Cumhuriyeti bu yıl 102. yılını kutlayacaktır.
Cumhuriyet Nedir?
Cumhuriyet bir halkın iradesini kendi elinde tutması anlamına gelmektedir. Cumhuriyet ile yönetilen ülkelerde halk kendi özgür iradesi ile ülkeyi yönetecek insanları seçmektedir. Türkiye’de cumhurbaşkanlığı seçimleri beş yılda bir yapılmaktadır ve bir başkan en fazla iki dönem başkanlık yapabilmektedir.
Cumhuriyet Ne Zaman İlan Edildi?
Türkiye Cumhuriyeti Mustafa Kemal Atatürk’ün ana yasa değişikliği teklifinin meclis de kabul edilmesiyle ilan edilmiştir. Türkiye Devleti 29 Ekim 1923’de yönetim şeklini cumhuriyet olarak değiştirmiştir.
Cumhuriyet Bu Yıl Kaçıncı Yılını Kutlayacak?
Türkiye Cumhuriyeti 29 Ekim 1923 yılında kurulmuştur ve 2025 yılında 102 yılı gerisinde bırakmıştır. Cumhuriyet 29 Ekim 2025 yılında 102. yaşını kutlayacaktır.

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı
Cumhuriyet Bayramı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet yönetimi ilan etmesi anısına her yıl 29 Ekim günü Türkiye’de ve Kuzey Kıbrıs’ta kutlanan bir millî bayramdır. 1925 yılında çıkarılan bir yasa ile millî bayram olarak kutlanmaya başlanmıştır.
Cumhuriyet Bayramı’nın kutlandığı ülkeler olan Türkiye ve Kuzey Kıbrıs’ta 28 Ekim öğleden sonra ve 29 Ekim tam gün olmak üzere bir buçuk gün resmî tatildir. 29 Ekimlerde stadyumlarda şenlikler yapılır, akşam ise geleneksel olarak fener alayları düzenlenir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, cumhuriyetin onuncu yılı kutlamalarının yapıldığı 29 Ekim 1933 tarihinde verdiği Onuncu Yıl Nutku’nda, bu günü “en büyük bayram” olarak nitelendirmiştir.
Cumhuriyetin ilanı
Osmanlı İmparatorluğu, 1876 yılına kadar mutlak monarşi, 1876-1878 ve 1908-1918 arasında meşruti monarşi ile yönetilmişti. I. Dünya Savaşı’nda yenilgiye uğramasının ardından işgale uğrayan Anadolu’da halkın işgalcilere karşı Mustafa Kemal Paşa önderliğinde verdiği Millî Mücadele, Ekim 1922 tarihinde millî güçlerin zaferi ile sonuçlandı. Bu süreçte, “Büyük Millet Meclisi” adıyla 23 Nisan 1920’de Ankara’da toplanan halkın temsilcileri, 20 Ocak 1921’de Teşkilat-ı Esasiye Kanunu adlı yasayı kabul ederek egemenliğin Türk ulusuna ait olduğunu ilan etmiş ve 1 Kasım 1922’de aldığı kararla saltanatı kaldırmıştı. Ülke, meclis hükûmeti tarafından yönetilmekteydi.
27 Ekim 1923’te İcra Vekilleri Heyeti’nin istifası ve yerine meclisin güvenini kazanacak yeni bir kabinenin kurulamaması üzerine Mustafa Kemal Paşa, yönetim biçiminin Cumhuriyet olması için İsmet İnönü ile birlikte bir yasa değişikliği tasarısı hazırlayarak 29 Ekim 1923’te Meclis’e sundu. Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nda yapılan değişikliklerin kabulü ile Cumhuriyet, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından ilan edilmiş oldu.
Cumhuriyetin ilanı, Ankara’da 101 pare top atışı ile duyuruldu ve 29 Ekim gecesi ile 30 Ekim 1923 tarihinde başta Ankara olmak üzere tüm ülkede bir bayram havasında kutlandı.[3]
Bayram kabul edilmesi
Cumhuriyet ilan edildiği sırada henüz 29 Ekim günü bayram ilan edilmemiş, kutlamalar konusunda bir düzenleme yapılmamıştı; 29 Ekim gecesi ve 30 Ekim günündeki şenlikleri halk kendiliğinden organize etti. Ertesi yıl, 26 Ekim 1924 tarihli 986 numaralı kararname ile Cumhuriyet’in ilanının 101 pare top atılarak ve planlanacak özel bir programla kutlanmasına karar verildi. 1924 yılında yapılan kutlamalar, daha sonra yapılacak olan Cumhuriyet’in ilanı kutlamalarının başlangıcı oldu.[3]
2 Şubat 1925’te Hariciye Vekaletince (Dışişleri Bakanlığı) düzenlenen bir yasa teklifinde 29 Ekim’in bayram olması önerildi.[4] Bu teklif Meclis Anayasa Komisyonu tarafından incelendi ve 18 Nisan’da karara bağlandı, 19 Nisan’da ise teklif TBMM tarafından kabul edildi. “Cumhuriyetin İlanına Müsadif 29 Teşrinievvel Gününün Milli Bayram Addi Hakkında Kanun” ile 29 Ekim’de Cumhuriyet Bayramı’nın millî bayram olarak kutlanması resmi bir hüküm şekline geldi.[5] Cumhuriyetin ilan edildiği gün, 1925’ten itibaren ülke içinde ve dış temsilciliklerde resmî bir bayram olarak kutlanmaya başladı.
Hükûmet 27 Mayıs 1935’te milli bayramlar hakkında yeni bir düzenleme yaparak ülkede kutlanan bayramları ve içeriklerini yeniden belirledi. Daha evvel Meşrutiyet’in ilan günü olan Hürriyet Bayramı ile Saltanatın kaldırılış günü olan Hâkimiyet Bayramı millî bayramlar arasından kaldırılarak kutlanmasına son verildi. Cumhuriyet’in ilan edildiği 29 Ekim günü “ulusal bayram” olarak ilan edildi ve devlet adına yalnız o gün tören yapılması karara bağlandı.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında, Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında yıkılan bir devletin enkazından genç Türkiye Cumhuriyeti’nin doğduğu vurgusu yapılmıştır.[3] Bu ilk zamanlarda kutlamalar, günübirlik yapılan törenler şeklindeydi. Aynı gün içinde törenler, sabah resmikabul ile başlar daha sonra devlet erkanı önünde resmî geçit düzenlenir ve akşamda fener alayı gerçekleştirilerek program üç kısımda tamamlanmış olurdu. Ayrıca bayram akşamları şehrin idarecileri ve ileri gelenlerinin katıldığı “Cumhuriyet Baloları” düzenlendi. Törenlerin bu yapısı 1933 yılına kadar devam etti.[6]
Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında 1933 yılında gerçekleşen onuncu yıl kutlamalarının ayrı bir yeri ve önemi vardır. 1923’te kurulan Cumhuriyet’in on yıl gibi kısa bir süre içinde gerçekleştirdiği reformların ve ekonomik kalkınmanın halka ve tüm dış dünyaya gösterilmek istenmesi Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına farklı bir anlam yüklenmesine sebep oldu.[6] Onuncu yılda kutlamalar daha önce yapılan bayram kutlamalarından çok daha geniş bir şekilde organize edildi.[3] Hazırlıklar için 11 Haziran 1933 tarihinde TBMM’de görüşülen ve 12 maddeden oluşan 2305 sayılı “Cumhuriyet’in İlanının Onuncu Yıl Dönümü Kutlama Kanunu” kabul edildi. Bu yasa ile 10. yıl kutlamalarının üç gün sürmesi ve bu günlerin resmi tatil olması kararlaştırıldı.
Tüm yurtta, 10. yıl bayram kutlama törenlerinin yapıldığı yerlere “Cumhuriyet Meydanı” adı verildi ve isim koyma törenleri yapıldı. İsim konma törenleri sırasında hatıra olarak “Cumhuriyet Anıtı” veya “Cumhuriyet Taşı” denilen mütevazı anıtlar yapıldı. Kutlamalar, çok renkli geçti. Mustafa Kemal, Ankara Cumhuriyet Meydanı’nda Onuncu Yıl Nutku’nu okudu. Onuncu Yıl Marşı bestelendi ve marş her yerde okunur oldu. 1934 yılından 1945 yılına kadar yapılan Cumhuriyet Bayramı kutlamaları bazı değişiklikler dışında 1933 yılında yapılan Cumhuriyet Bayramı kutlamaları örnek alınarak düzenlendi.
Bu yıl Cumhuriyet’in kaçıncı yılı, 29 Ekim’in kaçıncı yıl dönümü kutlanıyor? Cumhuriyet ne zaman, kaç yılında ilan edildi?
CUMHURİYET BAYRAMI TARİHİ
Cumhuriyet Bayramı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet yönetimi ilan etmesi anısına her yıl 29 Ekim günü Türkiye’de ve Kuzey Kıbrıs’ta kutlanan bir millî bayramdır. 1925 yılında çıkarılan bir yasa ile millî bayram olarak kutlanmaya başlanmıştır.
Yabancıların Türkler Hakkında Söyledikleri
Türkler size dokunmadıkça siz de onlara sakın dokunmayın…
Hz. Muhammed (s.a.v)
Savaşın zevkini almak isteyen herkes türklerle savaşmalıdır…
Tawsend (ingiliz komutan)
Türkler öldürülebilir fakat mağlup edilemezler…
Napolyon
Türkler merhametli ve hoşgörülüdürler… İnanmadıkları gerçeklerin yanıbaşlarında yaşamasına göz yumarlar… Bu, kendi güçlerine gururlu bir şekilde güvenmekten ileri gelse bile pek asilanedir…
Chateu Briand
Türk korkmaz, korkutur. bir şey isterse onu yapmadıkça vazgeçmez… Hangi işe el atarsa başarır…
Semame İbni Eşreş
Türkler kendilerini anlamayanlara, kim olursa olsun, kendilerini anlatmak yolunu biliyorlar…
Antoine Galland
Yine kurtuldum… Ancak bugün türklerin tutsağıyım… Demirin, ateşin ve suyun yapamadığını onlar yaptılar… Beni tutsak ettiler… Ayağımda zincir yok… Zindanda da değilim… Özgürüm… İstediğimi yapıyorum… Ama yine de tutsağım… Şefkatin, cömertliğin, soyluluğun, nezaketin kölesiyim… Türkler beni işte bu elmas bağa sardılar…
Demirbaş Şarl
Dünyanın hangi ordusuna sorarsanız sorun, türk askerinin karşısında düşünmenin hiç de kolay olmadığını veya olamayacağını size söyler…
Donaldson
Dünyada türklerden başka hiçbir ordu bu kadar süre ayakta duramaz…
Hamilton
Türkler devlet yıkmakta ve devlet kurmakta birinci sınıf ustadır… Ülkeleri değil kıtaları altüst etmişler ve korkunç saldırışlar arasında sarsılması hiç de kolay olmayan egemenliklerini yaratmışlardır… Tarih türklerden çok şey öğrendi…
Hammer
Türk gibi ölüme gülerek bakan bir askeri başka hiçbir ulusta bulamazsınız…
Mulman
Eğer bir türk devleti olmasaydı yaratmak gerekirdi…
Thiers
çanakkale’de başarılı olamadık. nasıl başarılı olurduk ki? zira türkler yuvasına girilmiş aslanların hiddetiyle, cüret ve cesaret kahramanlığı ile savaşıyorlardı. böyle bir millet görmedim.
sir julien corbet
BEN,
12 dakikada savaş bitiren Türküm!,
denizleri göl haline getiren Türküm!,
40 kişi ile çin sarayını basan Türküm!,
karada gemi götüren Türküm!,
dünyayı bir çağdan diğer çağa atlatan Türküm!,
yıllardır karada ve denizde hilal taktiğini uygulayan Türküm!,
Ve yine eşi benzeri bulunmayan,mavi gözlü bir dev yaratan Türküm
Sultan Alparslan 27 bin
askeriyle bizans topraklarında ilerlerken, keşfe gönderdiği askerlerden biri huzuruna gelip telaşla:
”300 bin kişilik düşman ordusu bize doğru yaklaşıyor” der. Alparslan hiç önemsemeyerek şöyle der:
– BİZ’DE ONLARA YAKLAŞIYORUZ!!!
Atatürk’ün Ordu, Savaş ve Barış Hakkındaki Sözleri
Kolordu kumandanı demek Efendiler, dünyanın her yerinde, her millete, en büyük kumandan demektir. Kolordu kumandanından sonra başka büyük kumandan yoktur. ( 14.08.1920, TBMM. )
• Askeri hareketler, siyasi faaliyetlerin ümitsiz olduğu noktada başlar. Ümidin güvenli bir surette geri dönüşü, orduların hareketinden daha seri hedeflere ulaşmayı temin edebilir. (1922, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. III, s. 61-62)
• Ben size saldırı emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler gelir başka komutanlar egemen olabilir. (1915, Anafartalar) (Atatürk, Anafartalar Muharebatına Ait Tarihçe, Derleyen: U.İĞDEMİR, 1990, s., XV-XVII)
• Ordumuz, Türk birliğinin, Türk kudret ve yeteneğinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir.
• Ordumuz; Türk topraklarının ve Türkiye idealini gerçekleştirmek için sarf etmekte olduğumuz sistemli çalışmaların yenilmesi imkansız güvencesidir.
• Büyük milli disiplin okulu olan Ordunun; ekonomik, kültürel, sosyal savaşlarımızda bize aynı zamanda en lüzumlu elemanları da yetiştiren büyük bir okul haline getirilmesine, ayrıca itina ve dikkat edileceğine, şüphem yoktur. (1937, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. I, Ankara, 1997, s. 420)
• …benim için ordumuzun değerini ifade de tek karşılaştırma şudur :Türk ordusunun bir birliği, dengini mutlaka yener, iki katını durdurur. Şimdilik bundan fazlasını istemiyorum. Çünkü fazlasını milletimizin yaratılıştan sahip olduğu cengaverlik zaten sağlamaktadır. Fakat bu değeri mutlaka korumak lazımdır. Bunu, askeri bir esas, bir kural olarak göz önünde tutmalıdır… Bu değer korundukça, teşkilatımızı, eğitim ve öğretimimizi bu hedef ve amaca yönelttikçe, Türkiye’nin her türlü saldırıdan, taarruzdan korunmuş olacağına ve korunacağına kimsenin şüphesi kalmaz.
• Bir Türk komutanının, ordusunu kullanmaksızın, herhangi bir kötü rastlantı ve kötü şans eseri bile olsa, düşmana esir düşmesini biz mazur görsek de, tarih, bunu asla affetmez ve affetmemelidir. Türk Devrim Tarihinin, gelecek nesillere hitap ve uyarısı işte budur. (ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Yay. Haz. Prof.Dr. Zeynep Korkmaz, s.336)
• Kaleyi içinden ele geçirmek dışından zorlamaktan çok kolaydır. (ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Yay. Haz. Prof.Dr. Zeynep Korkmaz, s.433)
• Komutanlar, emir vermiş olmak için emir vermezler. Gerekli, uygulanabilir olan hususları emrederler. Emir verirken, kendini, o, emri yerine getirecek olanların yerine koymak ve emrin nasıl yerine getirilip uygulanacağını düşünmek ve bilmek gerekir. (ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Yay. Haz. Prof.Dr. Zeynep Korkmaz, s.502)
• En büyük askerlik; çeşitli varsayımları çok iyi hesap ederek en iyi görüleni gecikmeden uygulamaktır. (Atatürkçülük, Atatürk’ün Görüş ve Direktifleri, Birinci Kitap, s.241)
• Yarım hazırlıkla yarım tedbirle yapılacak taarruz, hiç taarruz etmemekten daha kötüdür. (ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Yay. Haz. Prof.Dr. Zeynep Korkmaz, s.431)
• Bir orduyu oluşturan her rütbe sahibi, genel olarak her şahıs, yaşayan bir makinenin canlı organları, parçalarıdır. (Zabit ve Kumandan İle Hasbihal, Genelkurmay ATASE Başkanlığı, s.26)
• … Türk esaret kabul etmeyen bir ulustur. (AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara, Cilt II, s.241)
• Hiçbir medeni devlet yoktur ki, ordu ve donanmadan evvel ekonomisini düşünmüş olmasın. (AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, s.188)
• Maddi ve özellikle manevî çöküş, korku ile… güçsüzlükle başlar. (ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Yay. Haz. Prof.Dr. Zeynep Korkmaz, s.432)
• Başarılarda gururu yenmek, felaketlerde ümitsizliğe karşı koymak gereklidir. (AFET İNAN, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, İş Bankası Yayınları, s.94)
• Büyük kararlar vermek kâfi değildir. Bu kararları cesaret ve kesinlikle tatbik etmek lâzımdır. (Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1999, s.396)
• Muharebede kuvvetten ziyade, kuvveti maksada uygun sevk ve idare etmek önemlidir. (İĞDEMİR Uluğ, AKDTYK., Anafartalar Muharebatına Ait Tarihçe, Türk Tarih Kurumu Basımevi )
• Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. Bu satıh bütün vatandır. ( 26 Ağustos 1921. Sakarya meydan savaşı emrinden. )
• Mutlaka şu veya bu sebepler için milleti savaşa sürüklemek taraftarı değilim. Savaş zorunlu ve hayati olmalıdır. Hakiki düşüncem şudur: Ulusu savaşa götürünce vicdan azabı duymamalıyım. Öldüreceğiz diyenlere karşı, “ölmeyeceğiz” diye savaşa girebiliriz. Ancak, ulusun hayatı tehlikeye girmedikçe, savaş bir cinayettir. (1923, Adana) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 128)
• Savaş, nihayet meydan savaşı sadece karşı karşıya gelen iki ordunun çarpışması değildir. Milletlerin çarpışmasıdır. Meydan savaşı milletlerin bütün varlıklarıyla, bilim ve teknik alanındaki seviyeleriyle, ahlaklarıyla, kültürleriyle kısacası bütün maddi ve manevi güç ve nitelikleriyle ve her türlü vasıtalarıyla çarpıştığı bir sınav alanıdır. Bu alanda, milletlerin gerçek güç ve kıymetleri ölçülür. Sonuçta yalnız maddi güçlerin değil, bütün güçlerin özellikle ahlaki ve kültürel gücün üstünlüğü kesinlikle ortaya çıkar. Bu sebeple meydan savaşında yenilen taraf milletçe ve memleketçe, bütün maddi ve manevi varlığıyla yenilmiş sayılır. Böyle bir sonucun ne kadar feci olabileceğini tahmin edersiniz. Yok oluş sadece savaş alanındaki orduya ait olamaz. Aslında, ordunun mensup olduğu millet feci sonuçlara uğrar. Tarih, birtakım boş hayallerle, başlarındaki hükümdarların, hırslı politikacıların oyuncağı durumuna düşen istilacı orduların, istilacı milletlerin uğradığı bu çeşit feci sonuçlarla doludur.
• Dünyanın hiçbir ordusunda yüreği seninkinden daha temiz ve daha sağlam bir askere rast gelinmemiştir.(1921)
• Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin ordusu, istilalar yapmak veya saltanatlar yıkmak veya saltanatlar kurmak için şunun bunun elinde ihtiras aleti olmaktan uzaktır. ( 18.04.1922, TBMM, Ordu Hakkında. )
• Türkiye Büyük Millet Meclisi ordularının vazifesi, « Misak-ı Millî » hükümlerini temin etmektir. ( 02.09.1922, İzmir’de İkdam Muhabiri Yakup Kadri’ye Verilen Demeç. )
• Ordumuz, Türk topraklarının ve Türkiye idealini tahakkuk ettirmek için sarf etmekte olduğumuz sistemli çalışmaların yenilmesi imkânsız teminatıdır. ( 01.11.1937, TBMM. )
• Ordumuz, Türk birliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir. (01.11.1937, TBMM, 5. Dönem 3. Toplanma Yılını )
• Büyük millî disiplin okulu olan ordunun; ekonomik, kültürel, sosyal savaşlarımızda bize aynı zamanda en lüzumlu elemanları da yetiştiren büyük bir okul haline getirilmesine, ayrıca itina ve himmet edileceğine, şüphem yoktur. ( 01.11.1937, TBMM. )
• Zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan, her zaman zaferle beraber medeniyet ışıklarını taşıyan kahraman Türk ordusu !
• Memleketini en buhranlı ve müşkül anlarda zulümden, felâket ve musibetlerden ve düşman istilâsından nasıl korumuş ve kurtarmış isen Cumhuriyetin bugünkü verimli devrinde de askerlik tekniğinin bütün modern silah ve vasıtaları ile donanmış olduğun halde vazifeni aynı bağlılıkla yapacağına hiç şüphem yoktur. ( 09.10.1938, T.C. Ordularına Mesaj, Ankara Hipodrumunda yapılan geçit resminden önce Başbakan Celâl Bayar tarafından okunmuştur.)
• Her zamandan daha fazla inanıyorum ki, harp pahalı bir iştir. Harbin sürüklediği facialar ve dehşetten üzgünüm. Fakat harp etmeden elimizdeki silahları bıraktığımız zaman tamamen harap olacağımızı da biliyorum. (Ağustos 1921, Associated Muhabirine Demeç.)
• Derhal şu veya bu sebepler için ulusu harbe sürüklemek taraftarı değilim. Harp zorunlu ve hayati olmalı. Hakiki kanaatim şudur: milleti harbe götürünce vicdanımda azap duyamamalıyım. Öldüreceğiz diyenlere karşı ölmeyeceğiz diye harbe girebiliriz. Ama ulus yaşamı tehlikeye düşmedikçe, harp bir cinayettir. (16. 03. 1923, Adana Çiftçileriyle Konuşma.)
• Bir harp oyunu yapmak suretiyle, vatanın ve milletin yüksek menfaatlerinin müdafaasını beraber göz önünde bulunduracağız. Bu çalışmamızda son senelerin başarılarla dolu muharebelerinin, meydan muharebelerinin, cumhuriyet ordusuna ve onun kıymetli komuta heyetine kazandırdığı tecrübelerin sonucunu inceleyeceğiz. Dünyanın fen ve sanatta en son gelişmelerini göz önünde bulunduracağız. ( 15. 02. 1924, İzmir, Ordu İleri Gelenleri İle.)
• Harp, muharebe, nihayet meydan muharebesi yalnız karşı karşıya gelen iki ordunun çarpışması değildir. Milletlerin çarpışmasıdır. Meydan muharebesi milletlerin bütün mevcudiyetleriyle, ilim ve fen sahasındaki seviyeleriyle, ahlaklarıyla, harslarıyla, hulâsa bütün maddi ve mânevi kudret ve faziletleri ve her türlü vasıtalarıyla çarpıştığı bir imtihan sahasıdır. Bu sahada, çarpışan milletlerin hakiki kuvvet ve kıymetleri ölçülür. ( 30. 08. 1924, Dumlupınar’da Konuşma. )
• Eğer harp bir bomba patlaması gibi birdenbire çıkarsa milletler, harbe engel olmak için, silâhlı mukavemetlerini ve mâlî kuvvetlerini saldırgana karşı birleştirmekte tereddüt etmemelidirler. En hızlı ve en etkili tedbir, muhtemel bir saldırgana, saldırının yanına kâr kalmayacağını açıkça anlatacak uluslararası teşkilatın kurulmasıdır. ( 21. 06. 1935, Gladys Baker’a Demeç )
• Sizlere saldırmanızı değil, ölmenizi emrediyorum!
• Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir.İleri!
• Bilhassa harp sanayii ve fabrikalarının çalışmasını özel bir takdir ile anmayı bir borç bilirim. Bu son sene içinde bu fabrikaların eksikleri kademe kademe tamamlanmıştır. Bugün her türlü ihtiyacın üretimi mümkün hale gelmiştir. Yeni kurulan mermi ve fişek fabrikalarında bol miktarda topçu ve piyade cephanesinin ve bombasının hazırlanması ve üretiminde başarı sağlanmıştır. ( 1922, T.B.M.M. )
• Azim ve imanımız önünde yıkılarak silâh, mühimmat ve araçlarını savaş meydanında terke mecbur olan Yunan ordusunun bıraktıklarından istifade olunarak değişik merkezlerde yeni ve yedek silâh ve cephane depolarımız ve fabrikalarımız kurulmuştur. Bu genişlikte kurulan ve gün geçtikçe daha çok genişleyen ve mükemmelleşen askerî kurumlara lâzım olan fenni beyinler yetiştirilmesi için de hazırlıklarda bulunulmaktadır. ( 01. 03. 1923, T.B.M.M. )
• Harp sanayii tesisatımızı, daha ziyade gelişmesi ve genişlemesi için alınan önlemlere devam edilmeli ve endüstrileşme mesaimizde de ordu ihtiyacı ayrıca göz önünde tutulmalıdır. ( 1937, T.B.M.M. )
• Bundan sonrası için, bütün uçaklarımızın ve motorlarının memleketimizde yapılması ve hava harp sanayimizin de, bu esasa göre geliştirilmesi gerekir. Hava kuvvetlerinin kazandığı önemi göz önünde tutarak, bu çalışmayı plânlaştırmak ve bu konuyu lâyık olduğu önemle milletin nazarında canlı tutmak gerekir. ( 1937, T.B.M.M. )
• Türk Barış koşulları, “Ulusal Yemin”in ilân edildiği gün olan 28 Ocak 1920 tarihinden beri bütün Dünyaca bilinmektedir. Bu şartlar şu suretle özetlenebilir: Türkiye’nin ulusal sınırları içinde politik ve ekonomik tam bağımsızlığının onayı Fransa ile imzalanan 20 Aralık anlaşması, Türkiye’nin, bağımsızlığına saygı duyuldukça barışsever ve uyuşmacı olduğunu belgeler. (11.01.1922, Entransigeant Muhabirine Demeç)
• Ülkemizin haksızca uğradığı yıkımları imar ve senelerden beri çeşit çeşit engeller altında baskı uygulanan ekonomi yaşamımızın yasal gelişimini sağlayan ve bilim ve düşünce içinde çalışkan bir yaşama kavuşturmak barış şartlarımızdır. (24.10.1922, United Press Muhabiri ile Demeç)
• Büyük Millet Meclisi samimi olarak barış istiyor. Gerçekten barış istediğimizi herkes anlayabilir. Çünkü memleketimizi imar edebilmek için barışa muhtacız. ( 22.12.1922, Morning Post Muhabirine Demeç. )
• Barışı kanla değil, mürekkeple imza etmek istiyorduk. (23.01.1923, Morning Post Yazarı Grace Ellison’a Demeç)
• Önce, barışsever olduğumuz için barışı arzu ediyoruz. İkinci olarak, devamlı savaşlar dolayısıyla ülke barışa, düzene ve imara çok gereksinim duyar. Fakat barış olmayacak olursa yine mücadeleye devam edecek ve mutlaka ülke için gerekli olan sonucu elde edeceğiz. (16.01.1923, Arifiye’de Konuşma.)
• Gerçekte barış bizim için ne kadar faydalı ise, muhataplarımız için de o kadar faydalı ve lazımdır. Çünkü bundan sonra ülkemizin imar ve gelişmesi için çalışmak istiyoruz. Onların da bu gereği idrak etmemelerine olanak yoktur…(22.01.1923, Bursa Şark Sinemasında Halka Konuşma.)
• Yurtta barış, dünyada barış için çalışıyoruz. (1931, Ankara) (Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, AKDTYK. Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1991, s. 608)
• Dünyada zaferlerin iki vasıtası vardır biri kılıç diğeri saban. (1923, Adana) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 120)
• 30 Ağustosta yönettiğim savaş, Türk Ulusunun yanımda bulunduğu halde yönettiğim ilk ve son savaştır. Bir insan kendini, ulusla beraber hissettiği zaman, ne kadar kuvvetli buluyor bilir misiniz? Bunu tarif zordur. Eğer ben, açıklamakta zayıf kalırsam beni hoş görünüz.( 30. 08. 1928, Basın Mensuplarına Demeç)
Derleyen: Ömer Faruk Hüsmüllü
Çanakkale Savaşı ile ilgili söylenen sözler
“Çanakkale Zaferi, Türk askerinin ruh kudretini gösteren şayanı hayret ve tebrik bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur.” Mustafa Kemal Atatürk
“Çanakkale müdafaası, üç mucizeler muharebesidir Hali kurtardı; maziye hamaset ve azametini iade etti; vatanımızı bir vatanı ebedi yaptı.” Sami Paşazade Sezai
“18 Martta mağlup olduk. Bu bapta tevile felana (başka anlam vermeye falan) hacet yoktur.” İngiliz Yazar Ellis Ashmit Bartlett
“Çanakkale Muharebelerinde Türk ordusunun başında daha başlangıçtan itibaren orayı, üç kez ve yalnız kendi inisiyatifiyle kurtarmış olan Türk Başbuğu (Atatürk) bulunmuş olsaydı, bu gün tarih, bir Çanakkale Savaşı yerine, karaya ayak basmasıyla beraber, akim kalan bir Çanakkale teşebbüsünden bahsederdi.” M. Şevki Yazman
“Çanakkale Boğazı’ndaki Türkler ve Almanlar da 18 Martı aralıksız takip eden sessiz günler, şaşkınlık ve sonra da, büyük bir sevinç uyandırdı. Moral, son derece yüksekti. Kaleler ve tabyalardaki hasar da kolaylıkla giderilmiş olmakla beraber, ağır bataryaların cephane durumu ciddiyetini koruyordu.” Robert Rhodes James
“Çanakkale Savaşları, modern savaş tarihinde birleşik kara ve deniz savaşlarının başlangıcı ve ilk örneğidir.” Japon Prof. Dr. Em. Krg. Hideo Mıkı
“Çanakkale Savaşları, savaşa İngiliz bayrağı altında katılan Yeni Zelanda’nın uluslaşma sürecine çok önemli katkılarda bulunmuştur. 1915’te Yeni Zelandalılar, kimliklerini İngiliz İmparatorluğu içerisinde tanımlamaktaydılar ve bağımsızlık kazanmak gibi istekleri yoktu.” Yeni Zelandalı Prof. Dr. J. Phillips
“Çanakkale Savaşları, Avusturalya ordusunun gelişimine birçok etkide bulunmuştur. İlk olarak Avusturalya ordusu kuvvetlerinin bir yabancı tarafından değil, bir Avusturalyalı subay tarafından idare edilmesini temin edecek bir uygulamaya başlanmıştır. Ve Çanakkale olayları, bu uygulamayı başlattı.” Avustralyalı Yarbay D. M. Horner
“Harpte iki meş’um (uğursuz) şey vardır. Bunlardan biri taş duvara körü körüne yüklenmek, diğeri kuvvetleri birtakım ayrı ve bağlantısız harekata dağıtıp körletmektir. Biz bu iki ahmaklığı yapmanın tehlikesiyle karşı karşıyayız.” İngiliz Başbakanı Asquith
“… Bu Türk kıtaatının cesaret, metanet ve sebat cihetiyle takdir ve senaya liyakatı, her şüphenin fevkinde bulunmuştur. Donanmasının ateşiyle de, en müessir surette muavenet gören pek cesur bir düşman taarruzlarına karşı sayısız muharebelerde bu kıtaat mevkilerini muhafaza etmişlerdir.” Alman Generali Liman von Sanders
“Türkler, Çanakkale’yi zorlayan çağının en ileri tekniğine sahip güçler karşısına adeta bir kale gibi dikilmişlerdir.” Churchil
“… Türk askerinin savaş ve dövüş hususunda haiz bulunduğu evsafın bidayette layıkıyla takdir edilmemiş olması, İngilizler için felaket olmuştur… Türk askerinin ne yaman muharip olduğunu, İngilizler kendileriyle dövüştükten sonra bit tecrübe anlamışlardır.” İngiliz Generali Oglander
“Avrupa’da hiç bir asker yoktur ki, bu ifadenin altını çiziyorum, Türklerle mukayese edilebilsin. Almanların müdafaada gayet iyi oldukları kabul olunabilir. Fakat siperlerde onlar dahi Türklerle kıyas edilemez. Misal olarak Gelibolu’yu zikretmek isterim. Orada bizim gemi ateşlerimizle büyük zayiata uğrayan kıtalar, Türk olmasalardı. Yerlerinde kalamaz ve derhal değiştirilirlerdi. Halbuki, Türkler, bütün muharebe müddetince yerlerinde kaldılar.” General Tawshend
12 dakikada savaş bitiren türk 12 dakikada savaş bitiren türkler yabancıların türkler hakkındaki sözleri türklerin 12 dakikada bitirdiği savaş yabancıların türkler hakkında söyledikleri 40 kişi ile çin sarayını basan türkler izle türk savaş sözleri çin sarayını basan 40 türk izle yabancı komutanların türkler hakkında söyledikleri türklerin savaş sözleri çin sarayını basan 40 türk filmi çinlilerin türkler hakkındaki atasözleri 12 dakikada savaş bitiren türklerle ilgili savaş sözleri çinlilerin türkler hakkında sözleri
Mevlana Haftası her yıl olduğu gibi bu yıl da etkinliklere sahne olmaya devam ediyor. Mevlana’nın vuslata erişinin 747. yıl dönümü kapsamında gerçekleştirilen etkinlikler, Mevlana’yı anlama üzerine kurgulanıyor. Peki, mevlana haftası ne zaman kutlanır? İşte, konuyla ilgili detaylı bilgiler
MEVLANA HAFTASI NE ZAMAN KUTLANIR?
Mevlana’nın 747. Vuslat Yıldönümü kapsamında gerçekleşecek olan etkinlikler 7-17 Aralık tarihlerinde vatandaşlarla buluşturulacak.
Mevlana sözleri – En güzel Mevlana sözleri (17 Aralık)
MEVLANA HAFTASI NEDİR?
Konya’da düzenlenen 4. Uluslararası Mevlana Sempozyumu’nun ikinci gününde Mevlana’nın eserlerinde işlediği “sevgi” kavramı üzerinde duruldu.
Mevlana ölümü nasıl oldu? Mevlana ölüm tarihi…
Mevlana’nın 747. Vuslat Yıl Dönümü Uluslararası Anma Törenleri kapsamında Selçuk Üniversitesi (SÜ) Mevlana Araştırmaları Enstitüsü tarafından Enstitü binasında gerçekleştirilen sempozyumda Hz. Mevlana üzerine araştırma yapan akademisyenler, büyük mutasavvıfın eserlerinde işlediği “sevgi” kavramını anlattı.
Erciyes Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Atabey Kılıç, yaptığı sunumda, sempozyumda Türkiye ve dünyanın önde gelen bilim insanlarının bir araya geldiğini söyledi.
Sempozyumun ülke genelinde Mevlana’ya ilişkin en başarılı sempozyumlardan biri olduğunu belirten Kılıç, “Burada, başta Mesnevi ve Divan-ı Kebir olmak üzere Mevlana’nın eserleri inceleniyor. Eserlerindeki kavramlar üzerinde duruluyor.” ifadesini kullandı.
Kılıç, 30 bine yakın beyiti olan Mesnevi’nin şerhleriyle ilgili araştırmalar yaptığını dile getirerek, “Şimdiye kadar bu konuda doktora tezleri yaptırdım. Bu şerhlerin hepsini derleyip, toparlayıp büyük bir seri halinde yayınlama hayalini kuruyorum. Bir de o şerhlerden hareketle bir sözlük oluşturmak istiyorum.” diye konuştu.
“SADECE SEMA AYİNİŞERİFİNİN İZLENMESİYLE MEVLANA’YI ANLAMAK ÇOK ZOR”
Mevlana’yı anlamak için araştırmak, okumak gerektiğini vurgulayan Kılıç, şunları kaydetti:
“Sadece sema ayinişerifinin izlenmesiyle, bir sembolik halin, hareketin seyriyle Mevlana’yı anlamak çok zor. Sema izlemek, tiyatroya gitmek gibi basitçe düşünülebiliyor. Ancak oradaki her bir figürün, her bir hareketin mutlaka Mevlevilik’ten gelen bir anlamı var. Eğer onlar da anlatılabilirse, gelenler, en azından yerli turistlerimiz; ‘Bu nedir, orada serilen kızıl postun anlamı nedir, okunan duanın anlamı nedir?’ diye düşünürse daha faydalı olur, Hazreti Mevlana daha çok anlaşılır.”
“MEVLANA’NIN SEVGİYE, HOŞGÖRÜYE, İNSANA BAKIŞI ÇOK FARKLIDIR”
Hz. Mevlana’nın büyük bir alim olduğunu aktaran Kılıç, şöyle devam etti:
“Mevlana sadece bizim, İslam dünyasının değil, bütün dünyanın çok önemli bir değeri. Özellikle sevgiye, hoşgörüye, insana bakışı çok farklıdır. 13. yüzyıl dünyası Orta Çağ’ı yaşarken, karanlığın içerisinde, çok büyük bir vahşet, dehşet, kirin-pisin, kargaşanın içerisinde, üstelik Anadolu Moğollar tarafından işgal edilmişken, bu dönemde bu kadar büyük bir şahsiyetin ortaya çıkması mucizattandır.”
Kılıç, Hz. Mevlana’nın Kur’an-ı Kerim’den yola çıkarak insanı Allah’ın yarattığı en üstün varlık olarak gördüğünü, onun hiçbir ayrım yapmadan bütün insanlara değer verdiğini bildirdi.
Hz. Mevlana’nın verdiği mesajlarla etkisinin halen devam ettiğine işaret ederek, “Yaşadığı yıllardan 800 yıl sonra bile hala onun etkisi varsa, Orta Asya’yı, Anadolu’yu, Ortadoğu’yu, Amerika’yı bile bu kadar etkiliyorsa bu konuda çok başarılı olmuş demektir.” diye konuştu.
Mevlana haftası her yıl 7-17 Aralık arasında kutlanır. Bu günlerde yurdun dört bir yanında etkinlikler düzenleniyor. Oldukça büyüleyici olan programlara binlerce insan katılıyor. Mevleviler tarafından yapılan, mesnevilerin ve semahların döndüğü etkinliklerle Mevlana’yı anıyorlar. Mevlana’nın ölüm günü 17 aralık 1273 olduğu için bu gece Şeb-i Aruz gecesi olmuştur. Şeb-i Aruz düğün gecesi demektir. Mevlana’nın Rabbine, sevgiliye kavuşması Düğün Gecesi olarak adlandırılmıştır.

HZ. MEVLÂNA’NIN HAYATI VE ŞAHSİYETİ
- MEVLÂNA’NIN HAYATI
Asıl adı Muhammed Celâleddin olan Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî, 30 Eylül 1207 yılında, bugün Afganistan sınırları içerisinde bulunan Belh şehrinde doğmuştur. Babası, Sultânü’l-Ulemâ (Âlimler Sultanı) unvanına sahip olan Muhammed Bahâeddin Veled, annesi Mümine Hatun’dur.
Bahâeddin Veled, 1212 yılında aile fertleri ve yakınları ile birlikte bazı siyasi olaylar nedeniyle Belh’den ayrılır. Hz. Mevlâna’nın da içinde bulunduğu göç kervanı önce Nişabur’a gelir ve büyük mutasavvıf Feridüddin-i Attar ile görüşür. Bu ziyarette ilgi ve takdirini kazanan Hz. Mevlâna’ya Feridüddin-i Attar, “Esrar-nâme” adlı eserini hediye eder.
Hz. Mevlâna ve ailesi Nişabur’dan sonra Bağdat ve Kûfe üzerinden hac ibadeti yapmak için Mekke’ye gider. Hac dönüş yolunda Şam’da Muhyiddin İbn-i Arabî ile görüşürler. Kafiledekiler oradan ayrılırken İbn-i Arabî, babasının ardından yürüyen Mevlâna’ya bakarak; “Sübhanallah! Bir okyanus bir denizin arkasından gidiyor” der.
Minyatür: Nusret ÇOLPAN

Sultânü’l-Ulemâ ve ailesi Şam’dan sonra Halep üzerinden Anadolu topraklarına girip Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri ve Niğde yoluyla 1222 yılında Lârende’ye (Karaman) gelip yerleşirler. Sultânü’l-Ulemâ ve yakınları, Karaman’da kendisi için yaptırılan medresede 7 yıl kalarak irşad faaliyetinde bulunurlar.
Mevlâna Celâleddin; 1225 yılında Karaman’da Gevher Hatun ile evlenir. Mevlâna’nın yaptığı bu evlilikten Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi isimli iki oğlu dünyaya gelir. Gevher Hatun’un vefatı üzerine yapmış olduğu ikinci evliliğinden de, Emir Âlim Çelebi isimli bir oğlu ile Melike Hatun isimli kızı doğar.
Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubat’ın ısrarlı daveti üzerine Sultânü’l-Ulemâ ve yakınları, Karaman’dan Selçuklu Devleti’nin başkenti olan Konya’ya göç ederler (3 Mayıs 1228).
Mevlâna ve ailesi ilk zamanlar Altunaba (İplikçi) Medresesi’ne yerleşirler. Va’z ve irşad faaliyetleriyle meşgul olan Sultânü’l-Ulemâ kısa zamanda Selçuklu Devleti içerisinde şöhreti ile ma’ruf olur ve 12 Ocak 1231 yılında, 85 yaşında iken Konya’da vefat eder.
Babasının vefatı üzerine, O’nun yerine geçen Hz. Mevlâna, şimdi İplikçi Camii diye bilinen yerdeki medresede uzun yıllar dersler ve vaazlar vermiştir. Bu ders ve sohbetlere zaman zaman farklı din mensupları da iştirak etmişlerdir.
Mevlâna Celâleddin, Şekerciler Hanı’nın önünden geçerken (15 Kasım 1244) Şems-i Tebrizî ile karşılaşır. Genç bir âlim olan Mevlâna, Şems’in kendisine sorduğu tasavvuf muhtevalı sorulara verdiği cevaplar sayesinde tanırlar. İki engin insan arasındaki bu tanışma ile tesis edilen büyük dostluk ve yakınlık, Şems’in kayboluşu yahut ölümü sebebiyle fazla sürmemiştir.
Minyatür: Şermin CİDDİ

Herkesin birbirini anlamasını ve birbirine hoşgörü ile bakmasını, engin anlayışının temeli sayan ve kendisinin hayat görüşünün de Kur’an-ı Kerîm ile Hz. Muhammed (a.s)’ın çizgisi üzere olduğunu sık sık vurgulayan Mevlâna Celâleddin, 17 Aralık 1273 Pazar günü, 66 yaşında iken Konya’da vefat etti.
Mevlâna Türbesi Huzur-ı Pîr Bölümü

Mevlâna Celâleddin, vefat gününü, en büyük sevgili olarak bildiği Allah’a kavuşma anı olarak belirttiği için, o gece “Şeb-i Arûs” yani “Düğün Gecesi” olarak kabul eder. Allah’ın rahmeti, mağfireti ve bereketi onun üzerine olsun.
Hz. Mevlâna’nın 25.618 beyitten oluşan Mesnevî’sinin dışında Divan-ı Kebir, Mektubât, Fihi Mâ Fih ve Mecâlis-i Seb’a eserleri de dünyanın dört bir yanında ilgi ile takip edilmektedir.
Mevlâna Celâleddin Rûmî eserlerini esas itibariyle zamanın edebiyat dili olan Farsça ile kaleme almasının yanında, Arapça ile birlikte az da olsa Türkçe ve Rumca beyit ve ifadelere de yer verdiği görülmektedir.
Hz. Mevlâna eserlerinde, aynı ana fikir ve bakış açısının (ilâhî aşkın ve vecdin) yer aldığı din, tasavvuf ve sosyal hayat başta olmak üzere her konuda bilginin ve bilgi sahibi olmanın önemine her vesileyle işaret etmektedir.
Mevlana Müzesi nerededir?

Mevlana Müzesi, Konya’da bulunur. Eskiden Mevlana’nın bir dergahı olan bu yapı, 1926 yılından bugüne kadar faaliyet göstermekte olan bir müzedir. Mevlana Müzesi aynı zamanda Mevlana Türbesi olarak da anılır. Konya’nın Karatay ilçesinde bulunan bu müzeye şehir merkezinden Alaaddin tramvay durağı ile gidilir. Alaaddin-Adliye hattına binilip Mevlana durağında inildiğinde Mevlana Müzesi’ne ulaşım mümkündür.
Mevlana’nın eserleri

Mevlana, hepsi birbirinden çok değerli eserler bırakmıştır. Eserleri arasında ‘Mesnevi’, ‘Divan-ı Kebir’, ‘Fihi Ma-Fih’, ‘Mecalis-i Seb’a’, ‘Mektubat’ı sayabiliriz. “Yaratılmışların en değerlisi insandır” felsefesine ve engin bir insan sevgisine sahip olan Mevlana, yüzyıllardır hoşgörünün, kardeşliğin ve barışın simgesi olmuştur.
Mevlana’nın 7 öğüdü

1- Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol.
2- Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.
3- Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol.
4- Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol.
5- Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol.
6- Hoşgörülülükte deniz gibi ol.
7- Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.