Anasayfa HESAPLAMALAR 11. sınıf inkılap tarihi ve atatürkçülük ders notları

11. sınıf inkılap tarihi ve atatürkçülük ders notları

by kacgun

 T.C İnkılap Tarihi Ders Notları

KURTULUŞ SAVAŞI

KUVAYI MİLLİYE HAREKETİ

Düşman işgalleri karşısında yurdun çeşitli yörelerinde ortaya çıkan milli direniş teşkilatlarına Kuvayı Milliye denir.İlk direnişler, güney cephesinde Fransızlara karşı başlamıştır.Kuvayı Milliye, teşkilat olarak batıda Yunan işgallerine karşı ortaya çıkmıştır.

İstanbul Hükümeti’nin işgaller karşısındaki çaresizliği, Mondros Ateşkes Antlaşması ile orduların dağıtılması Kuvayı Milliye’nin ortaya çıkmasına neden olan etkenlerdir.

1919’un Temmuz ve Ağustos aylarında yapılan Balıkesir ve Alaşehir kongrelerinde Kuvayı Milliye’nin insani ve maddi yönden desteklenerek ortak bir cephe oluşturulması kararlaştırıldı ve böylece Batı Cephesi meydana geldi.

Sivas Kongresi’nden sonra Ali Fuat Paşa ,düzenli orduların oluşturulmasından sonra da İsmet Paşa Batı Cephesi komutanlığına getirilmişlerdir.

MUSTAFA KEMAL’İN SAMSUN’A ÇIKIŞI (19 Mayıs 1919)

I.Dünya Savaşı’nda Suriye’de görev yapan Mustafa Kemal , Mondros Ateşkes Antlaşması sonrası İstanbul’a geldi.İstanbul’dan vatanın kurtuluşunu mümkün görmeyen Mustafa Kemal Anadolu’ya geçmeye karar verdi.

Samsun ve çevresinde Türkler ile Rumlar arasındaki çatışmaları önlemek isteyen İstanbul Hükümeti, Mustafa Kemal’i 9.Ordu Müfettişi olarak görevlendirdi.

Mustafa Kemal,Doğu Anadolu’da sivil ve askeri kurumlara emretme yetkisini de alarak 16 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a hareket etti.

Asıl amacı milli mücadeleyi başlatmak ve organize etmek olan Mustafa Kemal arkadaşlarıyla birlikte 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a ayak bastı.

Bu tarih ,Kurtuluş Savaşı’nın başlangıç tarihi olarak kabul edilir.

HAVZA BİLDİRİSİ (28 Mayıs 1919)

M.Kemal,milli bilincin uyandırılması amacıyla yayınladığı bildiriyle,bütün yurtta işgallerin protesto edilmesini ve mitingler tertiplenmesini istedi.

AMASYA GENELGESİ (22 Haziran 1919)

M.Kemal ile Rauf Paşa,Ali Fuat Paşa ve Kazım Karabekir haberleşerek ortak bir genelge yayınladılar.

Bu genelgenin maddeleri şunlardır:

  • Vatanın bütünlüğü ve milletin istiklali tehlikededir.
  • İstanbul Hükümeti üzerine düşen vazifeyi yerine getirememektedir.
  • Milletin istiklalini ,milletin azim ve kararı kurtaracaktır.
  • Vatanın her türlü etki ve denetimden uzak bir bölgesinde (Sivas’ta) milli bir kurul toplanmalıdır.
  • Her ilden milletin güvenini kazanmış üç kişi seçilerek acele ve gizli olarak bu kurula gönderilmelidir.

ÖNEMİ:

  1. Kurtuluş Savaşı’nın sebebini ve yöntemini açıklar.
  2. Kurtuluş Savaşı’nın resmen ilanıdır.
  3. Milli egemenlik yolunda ilk adımdır.

 

NOT:Yetkilerini aştığı gerekçesiyle İstanbul’a geri çağırılan Mustafa Kemal,dönmeyince görevinden alındı.M.Kemal, hem görevinden, hem de askerlikten istifa ettiğini bildirdi.(7-8 Temmuz 1919)

ERZURUM KONGRESİ (23 Temmuz 1919)

Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti tarafından Ermenilere karşı düzenlenen bu kongreye Mustafa Kemal de katılmış ve başkan olarak seçilmiştir.

Kongrede alınan kararlar şunlardır:

  1. Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür bölünemez.
  2. Vatanın bağımsızlığını İstanbul Hükümeti sağlayamazsa geçici bir hükümet kurulacaktır.
  3. Manda ve himaye kabul edilemez.
  4. Milli iradeyi hakim, Kuvayı Milliye’yi etken kılmak esastır.
  5. Azınlıklara, milli bütünlüğü ve egemenliği zedeleyici ayrıcalıklar verilemez.
  6. Meclisin toplanmasına çalışılacaktır.

NOT:Kongre sonunda “Temsil Heyeti” seçilmiş ve Mustafa Kemal heyet başkanı olmuştur.

SİVAS KONGRESİ (4-11 Eylül 1919)

Yurdun her tarafından temsilcilerin katıldığı kongrede, Erzurum Kongresi kararları kabul edilmiştir.Manda meselesi uzun tartışmaların ardından reddedilmiştir.Bütün cemiyetler, “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adıyla birleştirilmiştir.

Temsil Heyeti, sayıca genişletilmiş, yetkileri artırılmış ve başkanlığına yine Mustafa Kemal getirilmiştir.

OSMANLI HÜKÜMETLERİ VE TEMSİL HEYETİ

Anadolu’da, işgallere karşı çıkanlar, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının etrafında bir araya geliyorlardı.Bu ilk tepkiler zamanla yerini direnişe ve mücadeleye bıraktı.İstanbul Hükümetleri, Anadolu’da işgallere karşı çıkma eylemi olarak başlayan ve milli mücadele olarak adlandırılan bu hareketten rahatsız oldular.İtilaf Devletleri’nin bu direnişe kızacağını ve tüm yurdun da elden gideceğini savunan İstanbul Hükümetleri, işgalci devletlerin baskılarıyla mili mücadeleyi baltalamaya çalışmışlardır.Bu hükümetlerden en fazla milli mücadele karşıtlığı yapan, Damat Ferit Paşa Hükümetidir.

Anadolu’da ise Temsil Heyeti, milli bir hükümet gibi, T.B.M.M. açılana kadar görevini yapmıştır.

AMASYA GÖRÜŞMELERİ (22 Ekim 1919)

Ali Rıza Paşa Hükümeti’nin temsilcisi, Bahriye Nazırı Salih Paşa ile Mustafa Kemal arasında Amasya’da yapılmıştır.Aşağıdaki şu konularda bir anlaşma sağlanmıştır:

  1. Türk vatanının bütünlüğünün ve bağımsızlığının korunması.
  2. Müslüman olmayan azınlıklara devletin birliğini bozacak ayrıcalıklar tanınmaması.
  3. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin İstanbul Hükümeti’nce tanınması.
  4. Mebuslar Meclisi’nin Anadolu’da, güvenli bir yerde toplanması.
  5. İtilaf Devletleri’yle Osmanlı Devleti’nin barış amacıyla yapacağı konferansa Temsil Heyeti’nce de uygun görülecek kişilerin gönderilmesi.

İstanbul Hükümeti, anlaşma maddelerini benimsediği halde, meclisin Anadolu’da toplanmasını kabul etmedi.

ÖNEMİ:İstanbul Hükümeti görüşmelere katılmakla Temsil Heyeti’nin varlığını tanımış oldu.

TEMSİL HEYETİ’NİN ANKARA’YA GELİŞİ (27 Aralık 1919)

Mustafa Kemal ve Temsil Heyeti, yakın bir tarihte toplanacak olan Osmanlı Mebuslar Meclisi’nin çalışmalarını yakından takip edebilmek amacıyla Ankara’ya geldiler.Coğrafi konumu, ulaşım ve haberleşme kolaylığı ile Batı Cephesi’ne yakın oluşu nedeniyle Ankara merkez olarak kabul edilmiştir.

SON OSMANLI MEB’USAN MECLİSİ VE MİSAK-I MİLLİ

Mustafa Kemal İstanbul’un işgal altında olması nedeniyle buradaki meclisin rahat çalışamayacağını, sıhhatli kararlar alamayacağını, alınsa bile uygulanamayacağını söylemiştir.

Başşehrin İstanbul olması, padişahın varlığı ve anayasa gereği meclis,12 Ocak 1920’de İstanbul’da toplandı.

Kendisi İstanbul’a gidemeyen Mustafa Kemal, meclis başkanı seçilmek ve Müdafaai Hukuk Grubu kurulmasını istediyse de bu mümkün olmadı.Osmanlı meb’usları, kendi aralarında Felah-ı Vatan Grubu’nu oluşturdular.Bu grup, Misak-ı Milli adlı bir bildiri yayınlayarak bunu meclista ilan ettiler.

MİSAK-I MİLLİ KARARLARI

  1. Türklerin çoğunlukta olduğu yerler Türk vatanıdır.
  2. Halkının çoğunluğu Arap olan ülkelerde ve vatandan koparılmak istenen Batı Trakya ve Doğu Anadolu’da kaderini tayin için halk oylaması yapılmalıdır.
  3. Kapitülasyonlar kaldırılmalıdır.
  4. Azınlıklara, dışarıdaki Türklere verilen haklar kadar hak verilebilir.
  5. Güvenliği sağlanmak şartıyla boğazlar dünya ticaretine açılabilir.

ÖNEMİ:

Misak-ı Milli,

  • milli mücadelenin hedefini,
  • vatanın sınırlarını ve
  • bağımsızlık esaslarını benimseyip gerçekleştirmeye çalışmıştır.

İSTANBUL’UN İŞGALİ (16 Mart 1920)

Meclisin kendi yararlarına karar alacağını uman İtilaf Devletleri, Misak-ı Milli kararlarının geri alınması için önce Ali Rıza Paşa, sonra da Salih Paşa hükümetlerine baskı yaptılar.

Bir sonuç alamayınca İstanbul’u resmen işgal ettiler, meclisi basarak, kimi milletvekillerini Malta’ya sürdüler.

ÖNEMİ:

  • İstanbul’un işgali Mustafa Kemal’in haklılığını ortaya çıkardı.Kaçabilen bir çok mebus, aydın komutan ve gazeteci Anadolu’ya geçti.
  • T.B.M.M.’nin açılması için ortam oluştu.
  • M.Kemal, işgali protesto ederek yeni seçimlerin yapılmasını istedi.

T.B.M.M.’NİN AÇILIŞI (23 Nisan 1920)

Yeni seçimlere gidildi.Meclis, yeni seçilenler ve Osmanlı meclisinden kaçabilenlerin katılmasıyla Ankara’da toplandı.T.B.M.M. Türk milletini temsil ettiğini ve kendi üstünde güç kabul etmediğini tüm dünyaya ilan etti.

T.B.M.M.’YE KARŞI AYAKLANMALAR

T.B.M.M. ‘ye karşı başgösteren ayaklanmalar dört grupta değerlendirilebilir.

  1. İngilizlerin desteğiyle İstanbul hükümetince çıkarılan ayaklanmalar: Kuvayı İnzibatiye (Halifelik Ordusu), Anzavur Ayaklanması.
  2. İstanbul hükümetinin desteklediği ayaklanmalar: Bolu, Düzce, Hendek, Afyon, Adapazarı, Konya, Yozgat ve Milli Aşireti ayaklanmaları.
  3. Kuvayı Milliye yanlısı olup sonradan ayaklanmalar: Ethem Bey, Demirci Mehmet Efe, Yörük Ali Efe.
  4. Azınlık ayaklanmaları: Adana’da Ermeniler, Karadeniz’in doğusunda Rumlar, işgalci devletlerin yardımıyla kendi devletlerini kurmak için ayaklandılar.

NOT:Kışkırtma ile çıkan ayaklanmalarda din istismarı yapılmış, Kuvayı Milliye liderleri ise şahsi hırsları yüzünden ayaklanmışlardır.

AYAKLANMALARA KARŞI T.B.M.M.’NİN ALDIĞI TEDBİRLER

  1. İstanbul’daki Şeyhülislam Dürrizade’nin fetvasına karşı Ankara müftüsü Rıfat Börekçi’den milli mücadelenin desteklenmesi yönünde fetva alındı.
  2. Hıyanet-i Vataniye Kanunu çıkarıldı.
  3. İstiklal Mahkemeleri kuruldu.
  4. İstanbul’la tüm ilişkiler kesildi.

AYAKLANMALARIN SONUÇLARI

  1. İşgallerden kurtuluşun gecikmesine neden oldu.
  2. Kardeş kanı döküldü.
  3. Düşman ilerleyişine fırsat tanınmış oldu.
  4. T.B.M.M. işgalleri bastırarak otoritesini kabul ettirdi.

SEVR ANTLAŞMASI (10 Ağustos 1920)

Osmanlı Devleti’nin İtilaf Devletleri’yle imzalamış olduğu son antlaşmadır.İtilaf Devletleri, kendi aralarındaki anlaşmazlıklar ve Türk Milletinin direnişi sebebiyle, diğer İttifak Devletleri’nden sonra Türklerle anlaşma yapmak zorunda kalmışlardır.Antlaşma, Saltanat Şurası’nda görüşülmüş ve Damat Ferit Paşa hükümeti tarafından imzalanmıştır.

ANTLAŞMA ŞARTLARI

  1. Osmanlı ülkesi, İstanbul ile Anadolu’nun küçük bir bölümünden ibaret olarak kalacaktı.Osmanlı Devleti, eğer azınlıkların haklarını gözetmezse İstanbul da elinden alınacaktı.
  2. Boğazlar tüm devletlere açık bulundurulacak ve uluslararası bir komisyon tarafından idare edilecekti.
  3. Doğu Anadolu’da iki yeni devlet kurulacaktı (Ermenistan ve Kürdistan).
  4. İzmir ve çevresi ile Batı Trakya; Yunanistan’a,
  5. Antalya ve Konya yöreleri ile İç Batı Anadolu; İtalya’ya,
  6. Suriye,Adana,Malatya ve Sivas çevreleri; Fransa’ya,
  7. Irak ve Arabistan İngiltere’ye verilecekti.
  8. Askerlik zorunlu olmayacak,asker sayısı azaltılacak ve orduda ağır silahlar bulundurulmayacaktı.
  9. Azınlıklara geniş haklar verilecek ve kapitülasyonlardan bütün devletler yararlanacaklardı.

T.B.M.M.’NİN ANTLAŞMAYA TEPKİSİ

  1. T.B.M.M. antlaşmayı tanımadığını bildirdi.
  2. Antlaşmayı imzalayanları vatan haini ilan etti.

DÜZENLİ ORDULARIN KURULMASI

Kuruluş Sebepleri:

  1. Kuvayı Milliye birlikleri her ne kadar Yunan orduları ile mücadele etse de, kesin zaferler elde ederek başarılı olamadı.
  2. Kuvayı Milliye birlikleri eğitimsiz ve disiplinsizdi.İhtiyaçlarını halkta zorla alma yoluna gitmiş ve halkın tepkisini çekmeye başlamıştı.
  3. Zafer, her yönden iyi donanımlı bir orduyla elde edilebilirdi.

T.B.M.M.’nin açılışının ardından düzenli orduya geçiş süreci hızlandı.Haziran 1920’de Batı ve Doğu Cepesi Komutanlıkları kuruldu.Kuvayı Milliye birlikleri de bu ordulara bağlandı.Düzenli orduya katılmak istemeyen bazı Kuvayı Milliye yanlıları da ayaklandılar.Yunanlılara karşı başarılar elde ederek takdir toplayan Ethem Bey (Çerkez Etem), üzerine gelen düzenli ordu birliklerine direnmeden Yunanlılara sığındı.

SAVAŞ DÖNEMİ

  1. Kurtuluş Savaşı’nda Türk Ordusu, üç cephede savaştı.
  2. Doğu Cephesi’nde Ermenilerle,
  3. Güney Cephesi’nde Fransızlarla,
  4. Batı Cephesi’nde ise Yunanlılarla mücadele edildi.

A) DOĞU CEPHESİ ve ERMENİ SORUNU

Ermeniler, yüzlerce yıl Türk hakimiyeti altında çok rahat bir hayat sürdürüyorlardı.Rusya, Fransa ve İngiltere’nin kışkırtmaları sonucu ayaklanmalar başladı.1878 Berlin Antlaşması’na Ermenilerle ilgili maddeler konulunca Ermeni sorunu uluslararası bir sorun haline geldi.

I.Dünya Savaşı’nda Ermeniler, Ruslarla birlikte hareket ederek Türk köylerine baskınlar düzenlediler ve bir çok yerde toplu katliamlar yaptılar.Bu nedenle Osmanlı Devleti, Türk ordusunu arkadan vuran ve bir çok masum insanı acımasızca öldüren Ermenileri, o zamanlar ülke sınırları içerisinde bulunan Suriye’ye göç ettirdi.(1915/ErmeniTehciri)

I.Dünya Savaşı’nın bitiminde Kafkasya’nın güneyinde, başkenti Erivan olan bir Ermeni Devleti kurdular.Sınırlarını Doğu Anadolu’da da genişletmek amacıyla Türk topraklarına saldırdılar.

Kazım Karabekir Paşa’nın Doğu Cephesi Komutanı olmasının ardından Ermeniler kısa sürede Doğu Anadolu’dan çıkarıldılar.Ermenilerin isteğiyle, 2 Aralık 1920’de Gümrü Antlaşması imzalandı. Ermeniler Doğu Anadolu ile ilgili iddialarından vazgeçerek Kars’ı Türkiye’ye bıraktılar.

ÖNEMİ:T.B.M..M’nin imzaladığı ilk antlaşmadır.Uluslararası alanda kazanılmış ilk siyasi başarıdır.

B ) GÜNEY CEPHESİ

Fransızlar ve onların destekledikleri Ermeniler, bölgede halka zulmetmeye başlayınca ilk direnişler patlak verdi.Kuvayı Milliye birliklerinin oluşturulmasının ardından yöre halkı, Fransızları önce Maraş’tan (12 Şubat 1920), sonra da Urfa’dan (11 Nisan 1920) kovdu.Maraş’ta Sütçü İmam, Antep’te ise Şahin Bey direnişin önder ve sembol kahramanları oldu.Antep bir yıl savunmadan sonra teslim olmak zorunda kaldı.(9 Şubat 1921)

Sakarya Zaferi’nin kazanlmasından sonra Türk topraklarının işgal edilemeyeceğini anlayan Fransa çekilmek zorunda kaldı.

C) BATI CEPHESİ

İngilizler, gizli anlaşmalarla Batı Anadolu’yu İtalya’ya vaad etmişlerdi.Ancak, Paris Konferan- sı’nda bu topraklar, Yunanlılara verildi.Çünkü, İngiltere, Batı Anadolu’da güçlü bir İtalya görmek istemiyordu.

Yunanlılar, Son Osmanlı Mebusan Meclisi’nin Misak-ı Milli’yi yayınlamasının ardından Sevri Türkler’e zorla kabul ettirmek için Batı Anadolu’da ilerlemeye başladılar.Yunanlıların İzmir’i işgali üzerine ilk olarak Kuvayı Milliye birlikleri, daha sonra da düzenli ordu birlikleri mücadeleye giriştiler.Milli mücadelenin kaderini belirleyen şiddetli savaşlar bu cephede yapıldı.

I.İnönü Muharebesi (6-10 Ocak 1921)

T.B.M.M.’nin kurduğu düzenli ordu birliklerinin ilk zaferidir.Yunanlılar, ilerledikleri Batı Anadolu’dan geri çekilmek zorunda kaldılar.Savaştan sonra Ethem Bey ( Çerkez Etem) birlikleri de dağıtıldı.

Savaştaki başarısı nedeniyle , Türk milletinin T.B.M.M.’ye olan güveni arttı.Yunanlıların bozguna uğramaları İtilaf Devletleri’ni, şaşkına çevirmiş ve durumun görüşülmesi için Londra’da bir konferans düzenlenmiştir.

Londra Konferansı (21 Şubat-12 Mart 1921)

Sevr Antlaşması’nı biraz hafifleterek kabul ettirmek isteyen İtilaf Devletleri’nin isteğiyle yapıldı.İtilaf Devletleri, İstanbul Hükümetinin yanı sıra, T.B.M.M. Hükümeti de konferansa davet edildi.

Konferansta, İstanbul Hükümeti temsilcisi Tevfik Paşa; “Söz, milletin gerçek temsilcilerinindir.” diyerek sözü T.B.M.M. temsilcisi Bekir Sami Beye bıraktı.
Bekir Sami Bey, Misak-ı Milli’yi dile getirdi.
Bağımsızlıktan asla vazgeçilmeyeceğini ifade etti.

(Sonuçta taraflar arasında bir anlaşma sağlanamadı.)

ÖNEMİ:

  1. T.B.M.M. İtilaf Devletleri’nce resmen tanınmış oldu.
  2. Misak- Milli’yi tanıtma fırsatı doğdu.
  3. Bağımsızlık için savaştan başka bir yolun olmadığı görüldü.

Ankara Antlaşması (1 Mart 1921)

T.B.M.M.Hükümetini ilk tanıyan islam ülkesi Afganistan olmuştur.
Afganistan ile siyasi, ekonomik, askeri ve kültürel ilişkileri geliştirmeyi amaçlar..

11.SINIF INKILAP TARİHİ(kısa kısa ders notları baştan itibaren)

  1. YÜZYIL BAŞLARINDA OSMANLI İMPARATORLUĞU
    TRABLUSGARP SAVAŞI (1911-1912)
    A-İtalya’nın Trablusgarp’ı işgalinin Nedenleri
    1-Birliğini geç kuran İtalya’nın ham madde ve pazar arayışı
    Açıklama: Birliğini geç tamamlayan İtalya sömürgecilik yarışında geç kalmıştır. 1896’da Habeşis¬tan’a saldırdıysa da; İtalya’nın bu saldırısı başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
    2-Trablusgarp’ın İtalya’ya yakın olması
    3-Osmanlı Devleti’nin Libya’yı(Trablusgarp) savunacak gücünün olmaması
    Açıklama: Osmanlı Devleti Trablusgarp’a karadan yardım edemezdi; çünkü Mısır, İtalya’nın Trablus-garp’ı işgalini onayla¬yan İngiltere’nin elindeydi. Donanmasının güçsüzlüğünden dolayı da Osmanlı Devleti Trablusgarp’a denizden yardım edemezdi.
    4-İtalya’nın, Trablusgarp’ın işgali için, Avrupa devletlerinin onayını alması
    Açıklama:1900’de, Fransa, Fas’ı almasına yar¬dımcı olduğu takdirde Trablusgarp’ı İtalya’nın işgal etmesine razı olabilece¬ğini açıkladı. 1902’de ise Avusturya Bosna-Hersek üzerindeki emellerini İtalya’ya kabul ettirdiği için; İtalya’nın Trablusgarp’a yönelik olan emellerini kabul etti. Fransa’nın işgali altındaki Tunus ile kendi işgali altındaki Mı¬sır arasında Trablusgarp’ı tampon bölge olarak gö-ren ve İtalya’yı bloklaşmada ya¬nında tutmak iste¬yen İngiltere de İtalya’nın Trablusgarp’a yöne¬lik emellerini olumlu karşıladı. İtalya’nın Rusya’nın Boğazlara yönelik olan plan¬larını desteklemesinden dolayı; Rusya da İtalya’nın Trablusgarp’a yönelik olan emellerini onayladı. Almanya ise oluşan blok¬laşma hareketinde İtalya’yı kaybetmek istemedi¬ğinden dolayı İtalya’nın Trab¬lusgarp’a yönelik olan emellerini kabul etti.
    5-İtalya’nın, Trablusgarp’ın uygarlıkta geri bırakıl¬dığı ve burada İtal¬yanlara kötü davranıldığı iddi¬ası.
    6-İtalya’nın Habeşistan’daki başarısızlığını telafi etmek istemesi
    7-İtalyan hükümetinin, kendi halkı karşısında, prestij ar¬tırmak istemesi.
    B-Trablusgarp’ın İşgali
    Büyük devletlerle gizli görüşmeler yaparak Trab-lusgarp’ı ele geçirme serbestliği elde eden İtalya, haklı bir gerekçe göstermeden 28 Eylül 1911’de Trablusgarp üzerine harekete geçti. Osmanlı böl¬geyi savunabilecek durumda olmadığından dolayı bir grup vatan sever subay(M. Kemal, Enver Paşa, Nuri Conker, Ali Çetinkaya, Fethi Okyar), halkı teşkilatlandırmak için Trablusgarp’a gitti. Bölgeye giden subaylardan Mustafa Kemal Derneve Tobruk’u teşkilatlandırırken; Enver Paşa Bingazi’yi teşkilatlandırdı. Teşkilatlanmış olan asker ve halk karşısında İtalyanlar başarısız duruma düştüler. İtalya Trablusgarp’ta başarılı olamayaca¬ğını anla¬yınca; Osmanlı’yı barışa zorlamak için On İki Ada’yı işgal etmiştir. Osmanlı bu durum karşısında barışa yanaşmamıştır. Fakat, 8 Ekim 1912’de Bal¬kan Devletleri Osmanlı’ya saldırınca; Osmanlı İ-talya ile Uşi Antlaşmasını imzalamak zorunda kal¬mıştır.
    C-(QUCHY)Uşi Antlaşması (18 Ekim 1912)
    1-Trablusgarp İtalyanlara verilecek.
    2-On İki Ada, Yunan işgali ihtimaline binaen, ge-çici olarak, İtalyanlara bırakılacak.
    Açıklama: Balkan Savaşlarından sonra I. Dünya Savaşının başlaması On İki Ada meselesini küllen¬dirdi. Savaş esnasında ise İtilaf Devletleri gizli anlaşmalarla On İki Ada’yı İtalya’ya bıraktılar. Lo-zan Antlaşması ile adalara resmen sahip olan İtalya II. Dünya Savaşından sonra ise bölgeyi Yu¬nanis¬tan’a bıraktı.
    Uyarı: On İki Ada meselesi Balkan Savaşları esna¬sında gün¬deme gelmemiştir.
    3-İtalya Osmanlı Devletine kapitülasyonların kaldı¬rılması konusunda destek verecek.
    4-Trablusgarp dini bakımdan halifeye bağlı kala¬cak.(Böylelikle Osmanlı Devleti Trablusgarp hal¬kıyla olan dini-kültürel bağını sürdürmeyi hedefle¬miştir.)
    D-Trablusgarp Savaşının Sonuçları
    1-İtalyanlar Trablusgarp’ı ele geçiremeyince Os¬manlı Devleti’ni barışa zorlamak için On İki adayı işgal etti.
    2-Balkan Savaşı’nın başlaması üzerine Osmanlı Devleti İtalya ile anlaşma yapmak zorunda kaldı.
    3-Osmanlı Devleti Kuzey Afrika’daki son toprak parçasını İtalya’ya verdi.
    4-Mustafa Kemal Paşa Trablusgarp’ta kazandığı başarılar(Derne-Tobruk) sonucu binbaşı oldu.
    5-Kuzey Afrika’da İtalyan sömürgesi başladı
    6-On İki Ada fiilen Osmanlı’nın elinden çıktı.
    7-İtalyanlar ilk defa Ege Denizi’ne yerleşti.
    8-Balkan devletlerinin Osmanlı üzerine harekete geçişi kolaylaştı
    9-İttihat ve Terakki Partisi prestij kaybetti.
    NOT: Mustafa Kemal ilk defa sömürgeciliğe karşı savaştı.
    NOT: Uşi İsviçre’de bir kenttir.
    I. BALKAN SAVAŞI (1912-1913)
    A-Savaşın Nedenleri
    1-Rusya’nın Balkanlarda takip ettiği Panslavist po-litika
    2-Balkanlardaki gelişmelerin, Osmanlı tarafından, takip edilememesi
    3-Fransız ihtilalinin etkisi (Milliyetçilik ve bağım¬sızlık)
    4-Türklerin Balkanlardan tamamen atılmak isten¬mesi
    Açıklama:Savaş başlamadan önce; Arnavutluk, Make¬donya, Selanik ve Yanya Osmanlı’nın elin¬deydi.
    5-Trablusgarp Savaşı esnasında, Osmanlı Devleti’nin güçsüz olduğunun anlaşılması
    6-Kiliseler sorununun Balkan devletlerinin lehine sonuçlanması
    7-Balkan devletlerinin Osmanlı’ya karşı ittifak kur¬maları
    8-İngiltere’nin, 1908’de Estonya’nın başkenti Reval’de yapılan görüşmeler sonucunda, Rusya’yı Balkan politikasında serbest bırakması
    B-Katılan Devletler ve Savaşın Sonucu
    1-Karadağ, Bulgaristan, Sırbistan ve Yunanistan Osmanlı Devleti’ne karşı savaştılar(Bu devletlerin Bulgaristan önderliğinde birleşip; Osmanlı’ya saldırmasında Rusya etkili oldu. Savaş 8Ekim 1912’de Karadağ’ın Osmanlı topraklarına saldırması ile başladı. Bulgarlar Çatalca’ya kadar gelmeyi başarırken; Rauf Orbay’ın Hamidiye Kruvazörü ile yap¬tığı başarılı mücadelelere rağmen Yunanlılar Ege Adalarını işgal etmeyi başarmıştır.)
    2-Osmanlı Devleti bütün cephelerde yenilerek Ça¬talca’ya kadar geriledi
    C-Osmanlı’nın Başarısızlığının Nedenleri
    1-Ordunun siyasete ka¬rışması
    2-Savaştan önce askerlerin bir bölümünün terhis edilmesi
    3-Ordunun savaşa hazır olmaması
    4-Osmanlı donanmasının yetersiz olması
    5-Avrupa devletlerinin Balkan uluslarını desteklemesi
    6-İngiltere, Fransa ve Rusya’nın Balkan sınırlarının değişmeyeceğine dair verdikleri teminata güvenen Osmanlı’nın Balkanlar’da gelişen olayları takip etmemesi.
    7-Balkan devletlerinin birlikte hareket etmesi
    8-Balkan devletlerinin ulaşım ve iletişim imkan-larını etkisiz hale getirmelerinden dolayı Osmanlı ordusunda iletişim ve ulaşım bozukluğu olması.
    9-Osmanlı’nın siyasal yalnızlık içinde olması.
    D-Londra Antlaşması (30 Mayıs 1913)
    1-Midye-Enez çizgisinin batısındaki topraklar Bal-kan devletlerine bırakıldı(Osmanlı, Gelibolu Yarı-madası hariç olmak üzere, Doğu Trakya ve Balkan topraklarının tamamını kaybetti.)
    2-Ege adalarının durumu ve Arnavutluğun sınır durumu büyük devletlerin kararına bırakıldı
    Açıklama: Ege Adaları fiilen elden çıkmıştır. I. Dünya Savaşı başlayınca; Ege Adaları meselesi askıya alınmış; Lozan Antlaşması ile Ege Adaları resmen Yunanistan’a verilmiştir.
    E-I. Balkan Savaşının Sonuçları
    1-Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’daki varlığı ta-mamen sona erdi.
    2-Edirne ve Kırklareli Bulgaristan’a bırakıldı
    3-Gökçe Ada ve Bozca Ada hariç, Ege Adaları fiilen elden çıktı
    4-28 Kasım 1912’de, Arnavutluk, bağımsızlığını i-lan etti. Bu durum İslamcılık politikasını da olum-suz etkiledi. (Osmanlı Devleti’nden ayrılan son Balkan devleti Arnavutluktur.)
    5-İttihat ve Terakki Partisi, 23 Ocak 1913’de dü-zenlediği Bab-ı Âli Baskını sonucunda hükümeti tam olarak ele geçirdi. (Bu partinin resmî iktidar dönemi başladı.)
    Açıklama:İttihat ve Terakki Partisi 1889’da kuru-lan II. Meşrutiyetin ilanında etkili olan, 31 Mart O-layından itibaren yönetimde etkili olmaya başla-yan, II. Meşrutiyet Döneminde Türkçülüğü devle-tin siyasi düşüncesi haline getiren, Osmanlı Devle-tini I. Dünya Savaşına sokan bir partidir.
    6-Mustafa Kemal’in ordunun siyasete girmemesi şeklindeki görüşünün doğruluğu ispatlandı.
    7-Bulgaristan Ege Denizi’ne ulaşmıştır.
    8-Balkan devletleri arasındaki anlaşmazlık sonu-cunda II. Balkan Savaşı çıkmıştır.
    9-Balkanlar’dan Anadolu’ya göç başladı
    10-Mustafa Kemal siyaseti bırakmıştır.
    Açıklamalar:
    1-I. Balkan Savaşında İstanbul tehdit altına gir-miştir.
    2-Londra Antlaşması II. Balkan Savaşı’nın çıkması üzerine yürürlükten kalkmıştır.
    II. BALKAN SAVAŞI
    A-Savaşın Nedenleri
    1-Bulgaristan’ın I. Balkan Savaşı sonucunda en bü-yük payı alması (Özellikle Makedonya üzerindeki anlaşmazlıklar) ve Ege Denizine ulaşmasından do-layı Balkan devletlerinin aralarında anlaşmazlığa düşmesi.
    2-Bulgaristan’ın Ege Denizi’ne kadar genişlemesini Yunanistan’ın uygun görmeyişi.
    3-Osmanlı Devleti’nin bölgeden çekilmesiyle mey-dana gelen otorite boşluğu
    Yunanistan’ın çalışmaları sonucunda Sırbistan, Karadağ ve Romanya Bulgaristan’a karşı birleş-miştir. Bulgaristan’ın zor durumda olduğunu gören Enver Paşa harekete geçerek, Edirne ve Kırk-lareli’ni Bulgarlardan almıştır.
    II. Balkan Savaşı sonucunda Bulgaristan yenildi.
    B-Savaş Sonucunda Yapılan Antlaşmalar
    1-Bükreş Antlaşması (10 Ağustos 1913):
    Balkan devletleri arasında yapıldı.
    Açıklamalar:
    1-Bulgaristan I. Balkan Savaşı’nda aldığı toprakla¬rın büyük bir kısmını kaybetti.
    2-Bükreş Antlaşması Balkanlarda huzuru sağlaya¬madı.
    3-Bu antlaşmaya Osmanlı Devleti katılmadı.
    4-Bulgaristan Ege Denizi ile bağlantısını devam ettirdi.
    2-İstanbul Antlaşması (29 Eylül 1913)
    İstanbul Antlaşması Osmanlı Devleti ile Bulgaristan arasında imzalandı.
    Antlaşmanın İçeriği:
    1-Meriç nehri iki ülke arasında sınır kabul edildi.
    2-Edirne, Kırklareli Dimetoka ve Kırkağaç Osmanlı Devle¬tinde kaldı.
    3-Bulgaristan’daki Türklerin yasal hakları garanti altına alındı.
    4-Bulgaristan’daki Türklerin; isterlerse dört yıl içe¬risinde Türkiye’ ye göç edebilecekleri karalaştırıldı.
    Açıklamalar:
    1-Bulgaristan’ın Ege Denizi ile bağlantısı kesilmedi.
    2-Bu günkü Türk-Bulgar sınırı yaklaşık olarak çi-zildi.
    3-Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı öncesinde; sa¬vaş esnasında Bulgaristan üzerinden Almanya ile kara bağlantısı kurabilmek için Dimetoka’yı Bulga¬ristan’a bıraktı.
    3-Atina Antlaşması (14 kasım 1913):
    Atina Antlaşması Osmanlı Devleti ile Yunanistan arasında imza¬landı.
    Antlaşmanın İçeriği:
    1-Yunanistan’daki Türklerin hakları güvence altına alındı.
    2-Yanya, Girit ve Selanik Yunanistan’a bırakıldı.
    3-Ege Adalarının durumu büyük devletlerin kara¬rına bırakıldı.
    Not: Büyük devletler 16 Kasım 1913’te aldıkları karar ile İmroz, Bozcaada ve Meis dışındaki Ege Adalarını Yunanistan’a, On İki Adayı da İtalyanlara verdiler.
    4-İstanbul Antlaşması (13 Mart 1914):
    İstanbul Antlaşması Osmanlı devleti ile Sırbistan arasında imzalandı. Osmanlı’nın Sırbistan ile sınırı olmadığı için; bu antlaşma ile yal¬nızca Sırbistan’da kalan Türklerin hakları görü¬şüldü.
    I.Dünya savaşının başlamasıyla Japonya da sa¬vaşa girmiş; Uzak doğudaki Alman sömürgelerini ele geçirerek kısa süre içinde amacına ulaşmış ve sa¬vaştan çekilmiştir.
    D-İttifak Grubu(Bağlaşma)
    1-Avusturya-Macaristan İmparatorluğu,
    2-Almanya, 3-İtalya( İtalya savaş başlamadan önce İttifak gru¬bundaysa da savaş başladıktan sonra; Avus¬turya ile çıkarları çatıştığı, Almanya’dan beklediği başarıyı bulamadığı, isteklerine İtilaf bloğunda ulaşacağına inandığı ve Gizli Antlaşmalarla kendi¬sine yapılan teklifleri cazip bulduğu için 1915’den itibaren İtilaf bloğuna geçmiştir.)
    4-Osmanlı Devleti
    5-Bulgaristan (Bulgaristan’ın savaşa girmesi ile Almanya ile Osmanlı arasında kara bağlantısı ku¬rulmuştur.)
    NOT: Balkan Savaşları Osmanlı ile Bulgaristan’ın
    I. Dünya Savaşına girmesinde etkili olan ortak se-beptir.
    E-İtilaf (Anlaşma) Grubu
    1-İngiltere
    2-Fransa
    3-Rusya
    4-İtalya
    5-Japonya
    6-Sırbistan( Savaştan sonra Yugoslavya’nın çatısı altında siyasi varlığı sona erdi)
    7-Romanya( Rusya’nın baskıları ve Avusturya topraklarındaki emellerinin bir sonucu olarak sa¬vaşa girdi)
    8-Belçika(Almanya’nın Fransa’ya saldırırken Bel¬çika üzerinden geçmesi, Belçika’yı savaşın içine çekti.)
    9-Karadağ (Savaştan sonra Yugoslavya çatısı al¬tında siyasi varlığı sona erdi.)
    10-Yunanistan (Savaşın başlangıcında, gidişatında ve sonucunda önemli bir etkisi olmayan Yunanis¬tan; savaşa en son katılan devlettir.)
    11-Portekiz
    12-ABD(ABD Almanya’nın ticaret ve yolcu ge¬milerini batırması ve ABD ile arasında gerginlik bulunan Meksika ile işbirliği yapması üzerine 2 Nisan 1917’de savaşa katıldı. ABD’’in savaşa gir¬mesiyle savaşın dengesi itilaf lehine bir şekil aldı. Savaşın başlangıcında etkili olmayan ABD savaşın sonu¬cunda etkili olmuştur. ABD savaşa girerken Wilson Prensiplerini yayınladı. ABD’nin savaşa girmesi savaşın süresinin kısalma¬sında, savaşın İtilaf Devletleri lehine sonuçlanmasında, Rusya’nın savaştan çekilmesinden dolayı oluşan boşluğun doldurulmasında etkili oldu. ABD savaşa girmekle tarafsızlık politikasını da bozmuş oldu.)
    13-Brezilya
    F-Almanya’nın Osmanlı Devletini yanına çek¬mek istemesinin nedenleri
    Osmanlı Devleti’nin jeopolitik konumundan fay-dalanarak;
    1-Savaşı Orta Doğuya kaydırarak Avrupa’da ra¬hatlamak
    2-Rusya’nın dikkatini Avrupa dışına çekmek
    3-İngilizlerin sömürge yollarını kesmek(Süveyş Kanalı…)
    4-Rusya ile İtilaf devletlerinin bağlantılarını kes¬mek(Boğazlar…)
    Osmanlı’nın halifelik gücünden faydalanarak;
    1-Sömürgelerdeki Müslümanları İngiltere ve Fransa’ya karşı kışkırtmak
    2-Rus hakimiyeti altında yaşayan Müslüman Türk¬leri Rusya’ya karşı kışkırtmak
    Açıklama:Çok iyi teçhiz edilip hazırlandığı tak¬dirde Os¬manlı ordusunun savaşabileceğine inanan Almanya’nın gerek bu beklentisi; gerekse Os¬manlı’nın jeopolitik durumuna yönelik olan beklen¬tisi büyük oranda gerçekleşti. Fakat, Almanya, ha-lifelik müessesesinden umduğunu bulamadı.
    NOT: Almanya Osmanlı’ya ait olan Musul-Kerkük petrollerinden de faydalanmak istemiştir.
    H-Osmanlı Devletinin Savaşa Giriş Nedenleri
    1-Son dönemlerde kaybettiği toprakları geri al¬mak.
    2-Siyasi yalnızlıktan kurtulmak (İtilaf grubu savaş esnasında Osmanlı’nın yükünü çekmemek ve Rus-ya’yı küstürmemek için Osmanlı’yı yanlarına al¬mamışlardır.)
    3-İttihat ve Terakki Partisinin; Alman hayranlığı ve Alman desteğiyle ülkenin kalkınabileceği düşüncesi
    4-Kapitülasyonlar ve dış borçlar nedeniyle artan İngiliz ve Fransız baskısından kurtulmak.
    5-2 Ağustos 1914’te Almanya ile Osmanlı arasında gizli bir antlaşma yapılması
    6-19 Ağustos 1914’te Bulgaristan ile Osmanlı ara¬sında bir dostluk antlaşması imzalanması
    7-Turan imparatorluğu kurma fikri (Enver Paşa Osmanlı bayrağı altında bütün Türk dünyasını bir¬leştirmeyi hayal ediyordu. Osmanlı Devleti’nin bü-tünlüğünü koruyamadığı bir dönemde Turancılı¬ğın düşünülmesi İttihatçıların hayalciliğini göste¬rir)
    8-Almanya’nın savaşı kazanacağına inanılması
    9-Yunan “megali idea”sını sonuçsuz bırakmak
    10-Almanya ile gizli ittifak yapılmış olması.
    11-Rus, İngiliz ve Fransız sömürgelerindeki Türk ve İslam ülkelerinin istiklale kavuşturulacağı dü¬şüncesi
    I-Osmanlı Devleti’nin Savaşa Girmesi
    İngilizlerden kaçan Goeben ve Breslav adlı Alman gemileri Osmanlı Devletine sığınmıştır. Osmanlı Devleti bu gemileri satın aldığını açıklamış ve ge¬milere Yavuz ve Midilli isimlerini vermiştir. Ancak bu ge¬milerin Rusya’nın Sivastapol ve Odesa li¬manlarını bombalamaları üzerine Osmanlı Devleti savaşa girmek zorunda kalmıştır.
    Rusya,İngiltere ve Fransa Osmanlı devletine savaş açınca; Osmanlı Devleti de 14 Ka¬sım 1914’tde Kut-sal Cihat ilan etmiştir.
    İ-Osmanlı devletinin savaşa girmesiyle
    1-Yeni cepheler açılmıştır.
    2-Savaş daha geniş alana yayılmış ve uzamıştır.
    3-Almanya ve müttefikleri avantaj sağlamıştır.
    4-İngiltere Kıbrıs’ı kendi topraklarına kattığını a-çıklamıştır.
    5-Savaş Orta Doğuya kaymıştır.
    6-Almanya Avrupa’da rahatlamıştır.
    7-Gizli antlaşmalar gündeme gelmiştir.
    8-İngiliz sömürge yolları tehlike altına girmiştir.
    9-Rusya’nın İtilaf devletleri ile bağlantısı zedelen¬miştir.
    K-Osmanlı’nın Savaş Öncesi Durumu
    1-Osmanlı Devleti İttihat ve Terakki Partisi tara¬fından yönetilmektedir.
    2-Ordu Almanya’nın desteği ile modernize edil¬meye çalışılmaktadır.
    3-Suriye, Filistin, Irak, Lübnan ve Hicaz Os¬manlı’nın elindedir.
    4-Ege Adalarının durumu belirsizdir.
    5-On İki Ada hâlâ İtalya’nın elindedir.
    6-Kıbrıs İngiltere’nin elindedir.
    7-Balkan Savaşlarından çıkan Osmanlı Devleti sa-vaşa hazır değildir.
    L-İtilaf Grubunun Osmanlı’nın Savaşa Girme¬sini İstememe Nedenleri
    1-Savaşın alanının genişleyecek olması.
    2-İngiliz sömürge yollarının tehlikeye girecek ol¬ması.
    3-Rusya ile İtilaf devletlerinin bağlantılarının kesi¬lecek olması
    4-Şark meselesinin karışık bir ortama gelecek ol¬ması
    5-Sömürgelerdeki Müslümanların İngiltere ve Fran sa’ya isyan etme ihtimalinin olması.
    M-I.Dünya Savaşında Osmanlı Devleti
    Trablusgarp ve Balkan savaşlarından yıpranmış o-larak çıkan Osmanlı Devleti savaşın başında taraf¬sızlığını ilan etmiş,Boğazları kapatmış, seferberlik ilan etmiş(Seferberlik ilanı devletin savaşa girece¬ğinin bir habercisidir.)ve kapitülasyonları da tek taraflı olarak kaldırmış; ayrıca meclisi tatil etmiştir.
    Kapitülasyonların kaldırılmasına en büyük tepki Almanya ve Avusturya-Macaristan’dan gelmiştir. İtilaf Devletleri Osmanlı Devleti’nin ittifak teklifle¬rini kabul etmedikleri gibi kapitülasyonların kaldı¬rılmasına da önemli bir tepkide bulunmamıştır.
    İttifak teklifi İngiltere ve Fransa tarafından redde¬dilen Osmanlı Devleti Almanya’ya daha fazla ya¬kınlaşmıştır. Almanya da bu durumu değerlendire¬rek Osmanlı’yı kendi yanına çekme gayretini artır¬mıştır.
    Savaş başladıktan sonra İngilizlerin önünden ka¬çan Goeben ve Breslav isimli Alman gemilerini Osmanlı; uluslararası hukuka aykırı olmasına rağ¬men, Marmara’ya aldı. Bu gemilerin İngilizlerin Osmanlı’dan parasını aldığı halde, Osmanlı siparişi olan Sultan Osman ve Reşadiye gemilerine karşılık satın alındığı bildirildi. 11 Ağustos 1914’de mey¬dana gelen bu olay halka da kabul ettirildi. Fakat halk devletin savaşa gireceğinden habersizdi.
    Yavuz ve Midilli adları veri¬lerek Türk bayrağı çekilmiş olan Alman gemileri, Enver Paşanın emri ile Alman komutan Amiral Souchon komutasında Kara Deniz’e çıkarıldı. Bu gemiler 28-29 Ekim 1914 gecesi Rusya’nın Odesa ve Sivastopol liman¬larını bombaladılar. Rusya bunun üzerine Os¬manlı’ya 1 kasım 1914’de savaş ilan etti. Resmi ta-rafsızlığını 12 Kasım 1914’e kadar koruyan Os¬manlı; bu tarihte Rusya’ya savaş ilan etti.
    N-Osmanlı Devleti’nin Savaştığı Cepheler
    1-Kafkas cephesi:
    1a-Cephenin Açılma Sebepleri:
    1-Başlamış olan Rus taarruzunu durdurmak
    2-Bakü petrol bölgelerini el geçirme düşüncesi
    3-Orta Asya Türk dünyası ile irtibatlaşarak Rusya’yı zor duruma düşürmek
    4-İngiltere’nin Hint sömürge yollarını kesmek
    5-Enver Paşanın Turan imparatorluğu kurma fikri
    6-Avrupa’da rahatlamak isteyen Almanya’nın Os¬manlı’yı kışkırtması.
    1 Kasımda harekete geçmiş olan Rus birliklerine karşı Osmanlı 22 Aralıkta harekete geçti. Os¬manlı’nın Ruslar karşısında Azapköy ve Köprüköy savaşlarında kazandığı başarılar geçici oldu. Böl¬geye yazlık elbiselerle gönderilen ve yardım getiren geminin Ruslar tarafından batırılmasından dolayı desteksiz kalan Osmanlı askeri Rusya’nın teknik üstünlüğü ve bölgenin ağır kış şartları karşı¬sında büyük bir malubiyet aldı.Erzurum, Erzincan, Bitlis, Muş, Van ve Trabzon Rusların eline geçti.
    Çanakkale savaşlarından sonra Kafkas cephesine atanan Mustafa Kemal Paşa 1916’da Muş ve Bit¬lis’i Ruslardan geri aldı.
    Rusya’da Bolşevik ihtilalinin başlaması (Ekim 1917) Kafkas Cephesinde Osmanlı lehine sonuçlar ortaya çıkarmış; Ruslarla Osmanlı arasında 15 Ara¬lık 1917’de Erzincan Mütarekesi; Ruslar ile İttifak devletleri ve Osmanlı arasında 3 Mart 1918 ise Brest-Litowsk Antlaşması imzalanmıştır.
    1b-Brest Litovsk Antlaşması(3 Aralık 1918)
    Rusya Kafkas cephesini terk ederek Kars, Arda¬han ve Batum’u Osmanlı’ya geri verdi.
    1c-Önemi:
    1-Kafkas, Galiçya, Makedonya ve Romanya cep¬hesi kapandı
    2-Berlin Antlaşması ile kaybedilen Elviye-i Selase Rusya’dan geri alındı
    3-Osmanlı askerî yönden rahatladı
    4-İtilaf bloğu sarsıldı.
    Açıklamalar:
    1-Brest-Litowsk Antlaşmasını İtilaf Devletleri onay¬lamadı.
    2-Ruslar Kafkaslardan çekilince; Gümrü civa¬rında, İngilizlerin desteğiyle Ermeni Devleti kuruldu.
    3-Türkler antlaşmadan sonra geçici olarak Hazar’a kadar ilerle¬miştir.
    4-Ruslar Elviye-i Selase’de plebisit yapılma¬sını istemiştir.
    1d-Kafkas Cephesinin Özellikleri:
    1-Osmanlı’nın savaştığı ilk taarruz cephesidir.
    2-Osmanlı, malüb olduğu halde, bu cephede toprak kazandı.
    3-Ruslar tarafından Osmanlı’ya karşı kullanılmaya çalışıldığından dolayı; bölge¬deki Ermeniler 14 Ma-yıs 1915’de çıkarılan tehcir kanunu ile Suriye böl¬gesine gönderildi.
    2-Kanal Cephesi:
    2a-Cephenin Açılma Sebepleri:
    1-İngiltere’nin Hint sömürge yolarını kontrol altına almak.
    2-Mısır’ı İngiltere’den geri almak.
    3-İslam alemini İngilizlere karşı harekete geçirmek.
    4-Almanya’nın telkinleri.
    Cemal Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu İngi¬lizler karşısında tutunamayarak Filistin’e çekilmiş¬tir.
    2b-Kanal Cephesinin Özellikleri:
    1-Osmanlı’nın ikinci taarruz cephesidir.
    2-Osmanlı’nın ilk kapanan cephesidir.
    3-Türk ordusu Tih sahrasında sıcaktan kırılmıştır.
    4-İngilizler deniz yoluyla sömürgelerinden yardım almıştır.
    5-Cephe 14 Ocak 1915’de açılmıştır.
    6-Osmanlı’ya Almanlar destek göndermiştir.
    7-Cephenin açılmasında bölgenin jeopolitik özelliği etkili olmuştur.
    8-Osmanlı Araplardan beklediği yardımı alama-mıştır.
    3-Irak cephesi:
    3a-Açılış Sebepleri:
    1-İngilizler, Hint Deniz yolunun güvenliğini sağla¬yarak bölgedeki Alman tehlikesini ortadan kaldır¬mak istemiştir.
    2-İngilizler Musul-Kerkük petrollerini ele geçirmek ve Ku¬zeye çıkarak Rusya’ya yardım etmek iste¬miştir.
    3-İngilizler Almanların Orta Doğudaki etkisini kırmak istemiştir.
    NOT:Çanakkale Cephesinin açılış sebeplerinden biri de Rusya’ya yardım etmekti.
    3b-Cephenin Özellikleri:
    1-İngilizler 24 Kasım 1915’de Ktesifon; 29 Nisan 1916’da Kutülamare’de Türklere malüb olmuş ve İngiliz general Towsend Türklere esir olmuş¬tur.
    2-İngilizler 17 Mart 1917’de Bağdat’a girmeyi ba-şarmıştır.
    4-Çanakkale cephesi:
    İtilaf devletleri tarafından açılmıştır.
    4a-Açılma nedenleri:
    1-İstanbul ve boğazları ele geçirerek Osmanlı Dev¬leti’ni saf dışı bırakmak
    Açıklama: Savaşın alanını daraltmak ve süresini kısaltmak
    2-Rusya’ya askeri ve ekonomik yardım götürmek
    3-Savaşı kısa zamanda sonuçlandırmak
    4-Balkan uluslarını savaşın içine çekmek
    İtilaların Balkanları Savaşa Sokma Nedenleri:
    a-Osmanlı ile Almanya’nın kara bağlantısını kes¬mek.
    b-Rusya ile karadan bağlantı kurmak.
    c-Avusturya’yı Balkanlarda zor duruma düşürmek.
    Açıklama: İtilaf Devletleri, bu cephede başarılı olunduğu takdirde, Balkan devletlerinin bu başarı¬dan cesaretlenerek Os¬manlı ve Avusturya’dan pay almak için harekete geçebilecekle¬rini tahmin edi¬yordu.
    5-Osmanlı ordularının Kafkas ve Kanal cephele¬rinden çekilmesini sağlamak
    6-Balkanlarda yeni cephe açarak ittifak devletleri¬nin birbirine olan irtibatını zayıflatmak.
    7-İngiltere’ni Kanal Cephesindeki yükünü hafiflet¬mek.
    8-İngiliz sömürge yollarının kontrolünü sağlamak
    9-Osmanlı ile Almanya’nın bağlantılarını kesmek.
    10-Rus buğdayının Avrupa’ya naklini sağlamak.
    İngiliz ve Fransız donanmalarının saldırısıyla 19 Şubat 1915’te denizde başlayan savaş 18 Mart 1915’de Osmanlı’nın zaferi ile sonuçlanmış (Sed-dülbahir ve Kumkale başarısı); 25 Nisanda başla¬yan kara savaşları da ittifak devletlerinin mağlubi¬yeti ile sonuçlanmıştır.
    Açıklama: Bu başarılarda; askerlerine “Ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum” diyen, XIX. tümen komutanı Mus¬tafa Kemal’in Anafartalar, Conkbayırı ve Arıburnu’nda kazan¬dığı başarılar etkili olmuştur.
    NOT:Nusret mayın gemisinin boğaza döşediği ma-yınlar da Osmanlı’nın başarılı olmasında etkili ol-muştur.
    4b-Sonuçları:
    1-I .Dünya Savaşı uzadı.
    2-Rusya’ya yardım götürülemediğinden dolayı Rus-ya’da artan ekonomik kriz Bolşevik ihtilaline zemin hazırlandı.
    3-İngiltere ve Fransa itibar kaybetti ve büyük zarar gördü.
    4-İttifak devletleri safında Sırbistan ve Yunanis¬tan’a karşı savaşa giren Bulga¬ristan Osmanlı ile Almanya arasında kara bağlantısı kurdu. (Bulgaris¬tan Rusya’nın başarılı olarak Bal¬kanlar’a inmesini de istemiyordu.)
    5-Türk ulusunun kendine olan güveni arttı. Bu gü¬ven milli mücadeleye taşındı
    6-Yaklaşık yarım milyon insan hayatını kaybetti
    7-Askerlerine “Ben size Taarruzu değil ölmeyi emrediyorum”diyen 19.Tümen komutanı Mustafa kemal Paşa bu cephede kazandığı başarılarla tanın¬mış, generalliğe terfi etmiş ve Milli Mücadelede önder olarak kabul edilmiştir.
    8-Osmanlı’nın saygınlığı arttı.
    9-İngiliz ve Fransız donanmalarının da malüb ola¬bileceği görüldü
    10-Sömürge altındaki milletler cesaretlenmiştir.
    11-Yunanistan ve Romanya’nın savaşa girip gir¬meme konusundaki tereddütleri artmıştır.
    12-İngiltere ve Fransa’nın boğazlara saldırmasını çıkarlarına uygun bulmayan Rusya’nın; boğazlar ken¬disine terk edilmediği takdirde Almanya ile barışa¬cağını ileri sürerek İngiltere ve Fransa’yı tehdit etmesi, ilk defa gizli antlaşmaları gündeme getirdi.
    4c-Cephenin Özellikleri:
    1-Osmanlı’nın zaferi ile sonuçlanan tek cephedir.
    2-İstanbul’u tehdit eden tek cephedir.
    3-Saldırının İstanbul’u tehdit etmesi Türk milletinin savunma azmini artırmıştır.
    4-Mustafa Kemal savaş esnasında albay; savaş sonrasında ise general olmuştur.
    5-Hicaz ve Yemen cephesi:
    Osmanlı Devleti; bu cephede kutsal yerleri koru¬mak için savaşmış; ancak Arapların İngilizlerle beraber hareket etmesinden dolayı başarılı olama¬mıştır. İngi¬lizlerin 1917’de Akabe’yi ele geçirme¬leri sonu¬cunda bölgedeki Osmanlı hakimiyeti sona ermiştir.
    5a-Cephenin Özellikleri:
    1-Araplar arasında milliyetçiliğin güçlendiği ve İslamcılığın iflas ettiği görülmüştür.
    Açıklamalar:
    1-Fahrettin Paşanın Medine savunması meş¬hurdur.
    2-I.Dünya Savaşından sonra Arap bölgelerinde İn-giltere ve Fransa mandater sistemler kurmuştur.
    6-Filistin ve Suriye cephesi:
    Kanal harekatının başarısız olması üzerine karşı taarruza geçen İngilizler Kudüs’ü Osmanlı’dan almıştır. İngiliz ilerleyişi Mustafa Kemal Paşa tara¬fından Halep’in kuzeyinde durdurulmuştur.
    Cephenin genel komutanı Alman Liman Von Sanders idi. Mondros Mütarekesi imzalanınca; Yıl-dırım Orduları Komutanlığı Liman Von San-ders’ten alınarak Mustafa Kemal’e verilmiştir. Mustafa Kemal, bundan sonra bölgede savunma tedbirleri al¬maya başladıysa da; İstanbul’a geri çağ-rılmıştır.
    6a-Cephenin Özellikleri:
    1-I.Dünya savaşı esnasında Mustafa Kemal’in sa¬vaştığı son cephedir.
    2-Bu cephede savaşlar sürerken, Mondros Mütare¬kesi imzalandı.
    3-Mustafa Kemal’in mütareke sonrasında Türk ordusunu hızlı bir şekilde Anadolu’ya çekmesi, mütareke gereğince İtilaf devletlerine teslim edil¬mesi gereken Türk askerinin, teslim olmasını ön¬ledi; ki bu askerler Kurtuluş Savaşının askeri gü¬cünü oluşturdu.
    NOT: Bu cepheye İtalyanlar ve Fransızlar da asker göndermiştir.
    7-Galiçya-Makedonya-Romanya Cephesi:
    Osmanlı Devleti bu cephelerde müttefiklerine yar-dım etmek ve Makedonya üzerinden geçen ve Al¬manya ile kara bağlantısını sağlayan demir yolu-nun güvenliğini sağlamak için savaşmıştır.
    Osmanlı bu cephelerde Rus, Sırp, Romen ve Fran¬sız güçlerine karşı savaşmıştır. Brest Litowsk Ant¬laşması ile bu cephe kapanmıştır. Bu cephe Os¬manlı’nın toprakları dışında savaştığı tek cephedir.
    O-Osmanlı Devletini Paylaşma tasarıları
    (Gizli Antlaşmalar)
    Gizli Antlaşmaların Yapılma Sebepleri:
    1-Şark meselesi (Osmanlı ülkesini paylaşma mese¬lesi) ni halletmek.
    2-İtilaf bloğunun birlik ve istikrarını sağlamak
    3-Savaştan sonra Osmanlı’yı paylaşma konusunda anlaşmazlığa düşmemek
    4-İtalya’yı İtilaf bloğuna katmak.
    5-Rusya’yı İtilaf bloğunda tutmak
    1-Boğazlar Antlaşması (Mart-Nisan 1915):
    Çanakkale Savaşı esnasında Rusya boğazlar konu¬sunda tedirginleşince; İngiltere, Fransa ve Rusya arasında imzalanan antlaşma ile boğazlar ve çevresi Rusya’ya bırakılmıştır.
    Antlaşmanın Önemi:
    1-Rusya’nın Almanya tarafına geçmesi önlendi
    2-Gizli antlaşmalar başladı
    3-İngiltere ve Fransa ilk defa Rusya’nın boğazlar konusundaki isteklerini kabul etti.
    NOT: Rus Çarlığı yıkıldıktan sonra; tekrar yapılan gizli antlaşmalar sonucunda boğazlar bölgesinin yönetiminin İtilafların ortak kontrolünde olmasına karar verildi.
    2-Londra Antlaşması (26 Nisan 1915):
    Bu antlaşma İngiltere, Fransa ve İtalya arasında imzalandı.
    İtalya’ya On İki Ada ve Antalya bırakıldığı gibi; İtalya’ya,Osmanlı’nın Libya üzerindeki halifelik haklarının da kaldırılacağı vaat edildi. Bu antlaşma sonucunda İtalya İtilaf bloğuna geçti.
    3-Sykes-Pıcot (1916):
    Bu antlaşma İngiltere ile Fransa arasında imzalan¬mıştır.
    1-Musul hariç, Irak İngiltere’ye bırakıldı
    2-Adana, Antakya, Lübnan ve Suriye kıyıları Fransa’ya bırakıldı.
    3-Musul, Ürdün ve Suriye’nin bir kısmında Arap krallığının kurulması ve bu devletin Fransa ile İn¬gil¬tere’nin ortak denetiminde olması kararlaştırıldı.
    4-Filistin’de, Rusya, İngiltere, Fransa, İtalya ve Şerif Hüseyin tarafından kararlaştırılarak, uluslar-arası bir yönetimin kurulması kararlaştırıldı.
    5-Hicaz’ın serbest bölge olması kararlaştırıldı.
    Önemi:
    1-Arap bölgeleri (Orta Doğu) paylaşıldı
    4-Petrograt Protokolü:
    Bu antlaşma Rusya, Fransa ve İngiltere arasında imzalandı.Rusya’ya, İngiltere ve Fransa’nın Orta Doğu çıkarlarını kabul etmesine karşılık boğazlar bölge¬sine ek olarak Trabzon’a kadar Doğu Karade¬niz, Erzurum, Van ve Bitlis verildi.
    5-Mc Mahon (1916):
    İngiltere’nin Mısır valisi ile Şerif Hüseyin ara¬sında imzalanmıştır. Şerif Hüseyin’e bağımsız bir Arap devleti vaat edilmiştir. Arapları Osmanlı’ya karşı savaştırmak isteyen İngilizler bu tür gizli ant-laş¬malarla amaçlarına ulaşmıştır.
    6-Saint Jean de Maurıenne (19 Nisan 1917):
    Bu antlaşma İngiltere, Fransa ve İtalya arasında imzalanmıştır.
    On İki Ada, Antalya, İzmir,Aydın ve Muğla İ-talya’ya bırakılmıştır. İngiltere; İzmir’in İtalya’ya verilmesini Rusya istemeyeceğinden dolayı; bu antlaşmanın geçerli olabilmesini, Rusya’nın ant¬laşmayı imzalamasına bağlamıştır. Rusya kısa bir süre sonra savaştan çekildiği için bu antlaşma Rusya tarafından imzalanamamıştır.
    Paris Konfe¬ransında İzmir’i Yunanistan’a bırak¬mak isteyen İngiltere’ye İtalya karşı çıkınca; İngil¬tere Sen Jön dö Möryen antlaşmasının geçersizli¬ğini ileri sür¬müş¬tür.
    Gizli Antlaşmaların Önemi:
    1-İtilaf devletleri aralarında çıkar birliği sağlamış¬lardır.
    2-Savaş daha bitmeden, Osmanlı toprakları payla¬şılmıştır.
    3-Bu antlaşmalar Mondros Mütarekesinin ağır şartlar taşımasında etkili olmuştur.
    4-İtilaf devletleri aralarındaki birlik ve bütünlüğü güçlendir¬mişlerdir.
    5-Gizli antlaşmalar İtilaf devletlerinin zaferden e-min olduğunu göste¬rir.
    Gizli Antlaşmaların Özellikleri:
    1-Şark meselesini halletmeye yöneliktirler
    2-Osmanlı toprakları paylaşılmıştır.
    3-İtilaf Devletleri çıkar birliği sağlamıştır.
    4-Osmanlı’nın savaşa girmesinin bir sonucu olarak gündeme gelmiştir.
    Açıklamalar:
    1-Yunanistan gizli antlaşmalara katılmadığı halde; savaştan sonra toplanan Paris Konferansında İzmir vecivarını alarak Osmanlı’nın paylaşımına açıkça katılmıştır.
    2-Rusya gizli antlaşmalara katıldığı halde; savaştan çekildiğin¬den dolayı; savaştan sonra Osmanlı’nın paylaşımına katılama¬mıştır.
    3-İtalya gizli antlaşmalara katıldığı halde; savaştan sonra ant¬laşmalardan umduğunu bulamamış; ki bu durum İtalya ile İngiltere ve Fransa’nın arasını açmıştır.
    4-Gizli antlaşmaları dünyaya ilk defa Çarlık Rus-yasını, İngiltere, Fransa ve İtalya’yı dünya kamu oyuna kötü göstermek isteyen Bolşevikler duyur¬muştur.
    5-Wilson İlkeleri gizli antlaşmaları hukuken geçer¬siz saymıştır.
    6-İngiltere ve Fransa ABD ile çelişkiye düşmeden gizli antlaş¬maları uygulayabilmek için, Paris Konfe¬ransında mandater sistem düşüncesini ortaya attılar. Mondoros Mütarekesine 7 ve 24. maddeleri koydular. Azın¬lıkları Osmanlı’ya karşı kışkırttılar.
    7-Mondros Mütarekesinden sonra başlayan işgaller, genelde, gizli antlaşmalar doğrultusunda oldu
    8-Rusya’nın savaştan çekilmesi üzerine; Doğu Anadolu’da Ermeni Devleti ku¬rulmasına; Ermenile¬rin koruyuculuğunun ABD’ye verilmesine ve Bo¬ğazlar üzerinde ortak yönetim kurul¬masına karar verildi.
    9-Mondros Mütarekesinin imzalanması ile gizli antlaşmalar uygulamaya girdi.
    10-İşgal güçleri gizli antlaşmaları daha rahat uygula¬yabilmek için Mondros Mütarekesini işlerini ko¬laylaştıracak şekilde hazırladılar.
    Ö-Wilson İlkeleri (8 Ocak 1918)
    ABD Cumhurbaşkanı Woodrow Wilson I.Dünya Savaşı sonrasında yapılacak barışın esaslarını ya¬yınladığı on dört ilke ile açıklamış, İtilaf devletleri de ABD’yi yanlarında tutmak istediklerinden dolayı bu ilkeleri kabul ettiklerini bildirmişlerdir.
    ABD başkanı Wilson, savaştan sonra barışın de¬vam etmesini bir daha böyle büyük savaşların çık¬mamasını istiyordu.
    İlkeler:
    1-Galip devletler yenilen devletlerden toprak ve sa-vaş tazminatı almayacak.
    Açıklama:
    1-Bu madde yeni sömürgeler oluşmasına karşıdır.
    2-Malüb devletlerin mütareke imzalamasını hızlan¬dırmıştır.
    3-Savaştan sonra imzalanan antlaşmalar bu mad¬deye uymamış¬tır.
    2-Devletlerarası antlaşmalarda açık diplomasi esası uygulanacak.
    Açıklama:
    Gizli antlaşmalar hukuken geçersiz sayılmıştır.
    3-Karasuları dışındaki denizlerde tam serbestlik sağlanacak
    4-Uluslar arası ekonomik engeller kaldırılacak ve devletler arasında eşitlik sağlanacak
    5-Silahlanmanın azaltılması yolunda karşılıklı güvenceler verilecektir.
    Açıklama:
    İlk silahsızlanma çağrısıdır.
    6-Rusya,Belçika,Romanya,İtalya,S ırbistan,Karadağ ve Romanya’nın sınırları tekrar saptanacak
    7-Devletlerarası anlaşmazlıkları barış yoluyla çöze¬cek uluslararası bir örgüt kurulacak
    Açıklama:
    Milletler Cemiyetinin kurulması istenmiştir. Bu cemiyet Paris Konferansında kurulmuştur. Bu madde Wilson Prensiplerinin uyulan tek maddesi¬dir. Savaş uluslararası meselelerin çözülme¬sinde araç olmaktan çıkarılmak istenmiştir.
    8-Boğazlar bütün ulusların ticaret gemilerine açık olacak.
    9-Osmanlı İmparatorluğu’nda Türklerin oturduğu bölgelerin egemenliği sağlanacak; diğer bölgeler¬deki uluslara da kendilerini geliştirme hakkı verile¬cektir.
    Açıklama:
    Osmanlı Devletinin devam edeceği, fakat, parça¬lanacağı vur¬gulanmıştır. Bu madde Mondros müta¬rekesinden sonra Ana¬dolu’da başlayan işgallerin hukuk dışı; bu durum karşısında Türk Kurtuluş Savaşının ise hukuka uygun olduğunu gösterir. Bu madde azınlıklar için ilham kaynağı olmuştur.
    10-Alses Loren Fransa’ya geri verilecektir.
    Açıklama:
    Bu madde “savaştan sonra malüb devletlerden toprak alınmayacaktır” maddesi ile çelişmektedir.
    Wilson Prensiplerinin Önemi:
    1-İttifak grubu mütareke imzalama konusunda ce-saretlendi(Savaşın bitişi hızlandı)
    2-Çok uluslu imparatorlukların parçalanması ön görüldü
    3-Wilson ilkeleri itilaf devletlerinin çıkarlarına ters düşmüştür. Bu nedenle kabullenmiş gibi görün¬dükleri bu ilkeleri kendi çıkarları doğrultusunda yorumlamışlardır. İttifak devletleri ise bu ilkeleri barışın anahtarı olarak görüp benimsemişlerdir.
    4-Savaştan sonra prensiplerine uyulmadığını gören ABD belli bir dönem Avrupa siyasetinden çekildi. 5-İmzalanan antlaşmalarda prensiplere uyulmadı
    6-Kurtuluş Savaşı ve II. Dünya Savaşının çıkması Wilson Prensiplerinin amacına ulaşmadığını göste¬rir.
    P-Savaşı Bitiren Ateşkes Antlaşmaları
    1-Bulgaristan: (Selanik-29 Eylül 1918)
    2-Osmanlı: (Mondros-30 Ekim 1918)
    3-Avusturya: (Villa gusti-3 Kasım-1918)
    4-AlmanyaRedhondes-11Kasım-1918 ) Açıklamalar:
    1-Almanya’da 9 Kasım 1918’de cumhuriyet ilan e-dildi.
    2-Avusturya’nın savaştan çekilmesinde kendisine bağlı azınlık¬ların isyan etmeleri etkili oldu.
    3-Romanya, Rusya savaştan çekilince savaştan çe-kildi
    4-Bulgaristan’ın savaştan çekilmesi Osmanlı ile Al-manya’nın kara bağlantısını kesti.
  2. BÖLÜM
    BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONUNDA
    OSMANLI İMPARATORLUĞUNUN DURUMU

1-Birinci Dünya Savaşı ve Osmanlı Devleti:
Birinci Dünya Savaşı, Avusturya Veliahdinin Saray-Bosna’da öldürülmesi üzerine başladı
(28 Temmuz 1914). Birinci Dünya Savaşının asıl nedeni Üçlü İttifak (Almanya,
Avusturya-Macaristan, İtalya) ve Üçlü İtilaf Devletleri (İngiltere, Fransa, Rusya) arasındaki rekabettir. Saray-Bosna olayı savaşın patlamasına bahane oldu.
Osmanlı Devleti savaşın başlangıcında tarafsız kaldı. Fakat Avrupa’da savaşın başlamasından
sonra, Alman savaş gemilerinden ikisi Osmanlı Devletine sığındı. Türk donanmasına katılan bu gemiler, Karadeniz’de yaptıkları bir manevra esnasında saldırıya uğradıklarından Rus liman ve kıyılarını bombaladılar. Bu olay Osmanlı Devletinin Birinci Dünya Savaşına girmesine nedenoldu (29 Ekim 1914).
Osmanlı Devleti bu savaşta Galiçya, Kafkasya, Makedonya, Suriye ve Irak cephelerinde
çarpıştı ve birçok zaferler kazandı. Fakat 1917 senesinde Birleşik Amerika Devletinin İtilaf
Devletleri yanında savaşa girmesi, savaşın gidişini İttifak Devletleri yanında savaşa girmesi,
savaşın gidişini İttifak Devletleri aleyhine çevirdi. İtilaf Devletleri 1918’de giriştikleri büyük
bir saldırı sonunda bağlaşık olduğumuz devletleri yendiler. Savaş sonunda, savaşa katılan
devletlerle ayrı ayrı barışlar yapıldı.
A-Mondros Ateşkes Antlaşması (30 Ekim 1918):
Filistin ve Suriye cephelerinde, İngilizlerle yapılan savaşlarda Türk Ordusu yenildi. Suriye
cephesinde uğranılan yenilgi üzerine, Talat Paşa sadaretten çekildi. Mondros Mütarekesinin imzasından sonra da arkadaşlarıyla birlikte gizlice memleketi terk ettiler.
Talat Paşa’nın çekilmesi üzerine sadrazam olan Ahmet İzzet Paşa, durumu tehlikeli görerek,
İtilaf Devletlerinden ateşkes istemek zorunda kaldı. Mütareke Limni adasında Osmanlı
delegesi Bahriye Nazırı Rauf Bey (Orbay) ile İngiliz Amirali Galdrop (Calthrope) arasında
imzalandı (30 Ekim 1918).

B-Ateşkesin Önemli Maddeleri:
1-Çanakkale ve İstanbul Boğazları Müttefiklerin (1) savaş gemilerine açılacak ve istihkamlar Müttefiklere teslim olunacak.
2-Türk Ordusu derhal terhis edilecek.
3-Türk donanması teslim edilecek ve bunlar Müttefiklerin göstereceği limanda tutuklu bulunacak.
4-Türklerin elinde bulunan bütün liman ve demiryollarından Müttefikler serbestçe faydalanacaklar.
5-Toros tünelleri Müttefikler tarafından işgal edilecek.
6-Telsiz telgraf ve kablolar Müttefik Devletlerin memurları tarafından kontrol edilecek.
7-Müttefikler kendi emniyet ve selametlerini tehdit altında gördükleri takdirde askeri noktaları işgal etmek hakkına sahip olacaklardır.
Mondros ateşkisinin koşulları gösteriyor ki bu ateşkes Osmanlı İmparatorluğunun varlığına son vermektedir. Ateşkes bütün savunma imkanlarını ortadan kaldırmıştır. Osmanlı Hükümeti bu şartları kabul etmekle kendini kayıtsız şartsız düşmana teslim etmeğe razı olmuştur.
2-Ateşkesten 19 Mayıs 1919’a Kadar Gelişen Önemli Olaylar:
A-İtilaf Devletleri İstanbul’da (13 Kasım 1918)
Mütareke imza edildikten sonra uygulanmasına geçildi. 13 Kasım 1918 sabah İtilaf Devletleri’nin 60 parça savaş gemisinden meydana gelen filosu İstanbul limanına geldi. Bir kısım azınlıkların sevinç gösterileri arasında karaya ayak bastılar. Bu olay üzerine İstanbul’da ilk milli tepkiler baş gösterdi. Mütareke hükümlerine göre önemli demiryolu istasyonları, telgraf merkezleri, silah depoları İtilaf Devletlerine teslim edildi.
B-Osmanlı İmparatorluğunun Paylaşılması:
Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşına girdikten sonra, İtilaf Devletleri yaptıkları gizli anlaşmalarla Osmanlı İmparatorluğunu aralarında paylaştılar. Birinci anlaşma İngiltere, Rusya, Fransa arasında oldu (1915). Bu anlaşmaya göre Trakya’da Enez-Midye doğusunun güneyi, Sakarya’ya kadar olan Boğazlar bölgesi, Marmara, Bozcaada ve İmroz adaları, doğuda Trabzon’un batısında tespit edilecek bir noktaya kadar uzanan bölge ile Van ve Bitlis’in güneyine doğru Muş, Siirt, Fırat ve Cezire-i-İbni Ömer ve İmadiye’ye hakim dağlara kadar uzanan yerler Rusya’ya verilecekti. Fransa’ya Aladağ, Kayseri, Akdağ, Yıldızdağ, Zara, Harput ile sınırlanan arazi ile Kilikya, Suriye ve Musul verilecekti. İngiltere, Hayfa ve Yemen ile Fransız yöresinin güneyini alacaktı. Filistin milletlerarası bir idareye bağlı olacaktı.
O sırada İtalya’nın İtilaf Devletleri yanında savaşa iştirak edeceğini bildirmesi üzerine İngiltere, Fransa, Rusyave İtalya arasında Londra’da gizli bir anlaşma yapıldı (26 Nisan 1915). Bu anlaşmaya göre; Türkiye’nin Asya’daki toprakları paylaşıldığı takdirde İtalya’nın payı, üç Müttefik Devletin payından az olmayacaktır. Bu pay Antalya bölgesinin bitişik olduğu yerlerde olacaktı.
Bu anlaşmaya rağmen üç müttefik devlet birinci gizli anlaşmayı İtalya’dan bir seneden fazla gizli tuttular. Nihayet 1916’da Rusya, İngiltere ve Fransa arasında imzalanan birinci anlaşma İtalya’ya bildirilince İtalya kendisine ayrılan payı az buldu.
İtilaf Devletleri arasında bu görüşmeler devam ederken Rusya’da 1917 İhtilali çıktı. Çarlık rejimi yıkıldı. Rus ordusunun Türklere ve Almanlara karşı direnen kuvveti zayıfladı. Bu sırada İtalya dostluğuna ihtiyacı olan İngiltere ve Fransa İzmir’I de İtalya payına ilave ettiler.
C-İzmir’in işgali (15 Mayıs 1919):
Mondros ateşkesi imzalanınca İtilaf Devletleri, daha önce yaptıkları anlaşmalara göre Anadolu’yu işgale başladılar. Adana ve dolayları Fransızlar; İzmir, Eskişehir, Samsun, Merzifon ve Bartın ile güneyde Musul, Urfa, Maraş, Gaziantep, İngilizler tarafından işgal edildi. İtalyanlarda Antalya, Konya ve Söke çevresine yerleştiler.
Birinci Dünya Savaşının sonlarına doğru (1917) ve Yunanlılar da İtilaf Devletlerinin tarafına geçmiş
ve onlarla birlikte savaşmışlardı. Türkler yenilmiş duruma düşüp de toprakları pay edilmeğe başlanınca, Yunanlılar savaştaki hizmetlerine mukabil İzmir ve civarını istediler. Yunanlıların ve İtilaf Devletlerinin, Türk topraklarını işgali Vilson (Wilson)un: “Bir toprak üzerinde yaşayan insanlar kendi düşünce ve isteğine göre bir idare şekli kabul edecektir” prensibine uymuyordu. İtilaf Devletleri, Yunan Başbakanı Venizelos’a verdikleri sözü yerine getirmek için İzmir’in işgalini haklı gösterecek sebepler aramağa çalıştılar. Venizelos, Aydın Hıristiyanlarının tehlikede olduklarını, Türkler tarafından yok edileceklerini ileri sürerek yardım istedi. O sırada diğer devletler ordularını terhis etmişlerdi. Paris’te kurulan “Meclisi Ali” kendileri adına, Yunan ordusunun bu işi çözmesini düşündü ve İzmir’in işgaline karar verdi.
14 Mayıs 1919’da İngiliz, Fransız, Amerikan ve Yunan donanmaları İzmir limanına girdiler.
İngiliz Amirali Galdrop 17’nci Kolordu komutanlığına verdiği notada: “Mütarekenin 7’nci maddesine göre İzmir istihkamları ile civarındaki arazinin Yunanlılar tarafından işgal edileceğini ve mukavemet olunmaması”nı bildiriyordu.
Bu nota üzerine telaşa düşen Kolordu Komutanı Ali Nadir Paşa, İstanbul Hükümetine vaziyeti bildirerek fikirlerini sordu. Osmanlı Harbiye Nazırı verdiği cevapta: “Amiral Galdrop’un bu teklifi mütareke şartları icabı olduğundan muvafakat edilmesi tabii olduğu”nu bildiriyordu.
Yunan işgaline karşı ilk hareket İzmir Türk Ocağı’nda toplanan gençlik kitlesinde görüldü. İşgaldenbir gece evvel cephanelik yağma edilerek halk karşı koymağa hazırlandı. İzmir kan dökmeden Yunanlılara teslim edilmeyecekti.
15 Mayıs sabahı, Yunan kuvvetleri İzmir rıhtımına çıktılar. Rumların çılgın sevinç ve alkışlarıyla karşılandılar. Efzun taburları İzmir kışlalarına yaklaşırken bu manzara karşısında heyecanını dahafazla zapt edemeyen bir Türk gencinin attığı kurşun Yunanlıları harekete geçirdi. O dakikadan itibaren İzmir halkı kan dökerek direnme hareketine başlamış oldu. Karşı konulmaması emrini alan Türk subay ve erleri kışlalarında insafsızca şehit edildiler. Daha sonra Hükümet Konağı ve diğer resmi daireleri basarak buralardaki memur, subay ve erleri türlü eziyetlerle gemilere götürüp günlerce aç bıraktılar. Bunlardan bir kısmını da dipçik vuruşları altında zorla “Yaşasın Venizelos” diye bağırmağa zorladılar. Boyun eğmeyenler derhal şehit edildiler. 17’nci Kolordu Askerlik İşleri Reisi, Erkanıharp Miralayı Süleyman Fethi Bey, başından çıkarılmak istenen kalpağını eliyle tutarak: “Bağırmam” dedi ve derhal şehit edildi. Yunanlılar çarşıya girip dükkanları da yağma ettiler.
İzmir’in işgali ve bu işgal esnasında meydana gelen kanlı olaylar, İstanbul ve Anadolu halkı tarafından duyulduğu zaman yer yer mitingler yapıldı. İzmir katliamı ulusu susturup sindiremedi. Bu olayın doğurduğu acıyı ruhunun ta derinliklerinden duyan Türk ulusu kurtuluşu silaha sarılmakta buldu. Yer yer hazırlanarak ilk milli savunma teşkilatını kurdu.
3-Memleketin İç Durumu ve Cemiyetler:
Mondros Mütarekesinin memlekette yaptığı karışıklık oldukça acı bir şekilde kendini hissettirmekteydi.
Uzun ve yıpratıcı bir savaşın sonucu bütün kurtuluş ümitlerini söndürecek şekilde acıklıydı. Halk karamsar vekararsız, İstanbul Hükümeti ne yapacağını şaşırmıştı. Silahlar toplanmış, terhis dolayısiyle, ancak düzeni sağlayacak küçük kadrolu birlikler bırakılmıştı. Millet ne olacağını henüz bilmiyordu.
Memleket bu durumda iken, ayrıca Türler aleyhine çalışan birtakım zararlı cemiyetler kurulmağa başlandı.
A-Azınlıkların Çalışması:
Uzun yüzyıllar Türk toplumu içinde hür ve rahat yaşamış olan azınlıklar, yer yer gizli cemiyetler kurmuşlardı. Bunların gayesi asayişi bozarak, mütarekenin 7’nci maddesinin uygulanması için bahaneler yaratıp hak kazanmak ve Avrupa Devletlerinin müdahalelerini sağlayarak yurdumuzun çeşitli bölgelerini kolayca işgal etmekti.
a)Mavri Mira Cemiyeti: İstanbul Rum Patrikhanesinde kurulan “Mavri Mira Cemiyeti” Yunan Hükümetinden yardım görüyordu. Vazifesi, muhtelif illerde çeteler kurmak, Yunanlılar lehine mitingler ve propagandalar yapmaktı. Bu cemiyet bilhassa İstanbul, Marmara havzası ve Trakya’da faaliyette bulunuyordu. Buradaki Rumlara silah dağıttı. Yunan Kızılhaçı, Resmi Göçmenler Cemiyeti ve Rum okullarındaki izci teşkilatı Mavri Mira Cemiyetinin emrinde çalışıyordu.
b)Pontus Rum Cemiyeti: Bu cemiyet Mavri Mira Cemiyeti tarafından korunuyordu. Pontus Rum Cemiyeti Samsun merkez olmak üzere İnebölo’dan, Batum’a kadar uzanan sahada bir Rum Pontus Devleti kurmağa çalışıyordu.
c)Hınçak Komitası: Türkiye’deki Ermeniler de, bunlarla birlik olarak çalıştılar. Faaliyet halinde bulunan Ermeni Cemiyeti “Hınçak Komitası” idi. Bu cemiyetin gayesi Doğu Anadolu’da kurulacak olan Ermenistan sorunu ile meşgul olup ortam hazırlamaktı. Ermeni Patriği Zaven Efendi, Mavri Mira Cemiyeti ile tam bir fikir ve işbirliği halinde çalışıyordu.
İstanbul’daki Yahudilerin de ayrı bir cemiyeti vardı.
B-Milli Varlığa Düşman Cemiyetler:
c)Kürt Teali ve Teavün Cemiyeti: Birinci Dünya Savaşından sonra İtilaf Devletleri Osmanlı İmparatorluğunu içten yıkmak için çalışıyorlardı. Bu arada bir de Osmanlı ülkesinde yaşayan bir Kürt milletinin varlığından söz edilmekte ve Doğu Anadolu’da bunun geniş bir propagandası yapılmakta idi.
Mondros Mütarekesinden sonra merkezi İstanbul’da olan bir Kürt Teali Cemiyeti kurulmuştu. Bu cemiyet İstanbul’u işgal eden İtilaf kuvvetlerinden yardım görmekte idi. Amacı, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde ayrı bir Kürt devleti kurmaktı. Bitlis, Elazığ, Diyarbakır’da şubeler açmıştı. Fakat bu bölgedeki vatansever halkın şiddetli tepkisi yüzünden olumlu bir sonuç vermemiştir.
b)Teali-i İslam Cemiyeti: Merkezi İstanbul’da olan zararlı cemiyetlerden biri de Teali-i İslam Cemiyeti idi. Bu cemiyet İstanbul medreseleri öğretim üyeleri tarafından kurulmuştur. Osmanlı Devletini kuvvet yolu ile kurtarmak umudunu yitirmiş kimselerin kurduğu bu cemiyetin gayesi, halkın gözünde değerini kaybeden padişahve hilafet makamının değerini, dini, ilmi, sosyal ve ahlaki örgütleme ile kurtarmaktı.
Saltanatçı ve hilafetçi bir siyaset güttüğünden Anadolu’daki milli harekete karşı idi.
Bu cemiyet yalnız Konya ve civarında şubeler açtı. Bu cemiyet de olumlu bir sonuç alamadan kapanmıştır.
c)İngiliz Muhipleri Cemiyeti: Bu, kurtuluşu İngiltere’ye bağlanmakta bulunan kimselerin kurduğu bir cemiyettir. Padişah, Damat Ferit ve ileri gelen devlet adamları bu cemiyete girmişlerdi. Sergüzeştçi ve şüpheli bir şahsiyet olan İngiliz rahibi Fru (Frow) bu cemiyetin manevi başkanlığını yapmakta idi. Cemiyet iki gaye üzerine kurulmuş, çalışmalarını da bu esasa göre hazırlamıştı: İngiliz himayesini elde etmek; memleket içinde ayaklanma ve ihtilal çıkarmak suretiyle milli faaliyeti bastırmaktı.
Bir kısım aydınlar da Amerika mandasını istiyorlardı. Bunlardan başka memleketin hemen her yerinde Hürriyet veİtilaf, Sulh ve Selamet Cemiyetleri vardı.

C-Milli Cemiyetlerin Kurulması:
İstanbul Hükümeti, Türk davasını ele alıp yürütecek durumda değildi. Bütün bu felaketlere karşı kayıtsız, duygusuz bir seyirci durumunda kalmıştı. Bu koşullar altında örgütsüz, başsız Türk Milleti, kurtuluş görevinin kendisine düştüğünü anladı, bizzat çalışmağa karar verdi. Yurtsever Türk evlatları yer yer milli duygulara dayanan cemiyetler kurdular:
a)Trakya-Paşaeli Cemiyeti: Edirne ve dolaylarında kurulmuştu. Cemiyet, Osmanlı Devleti yıkıldığı takdirde, Trakya ve Batı Trakya’daki Türkleri bir bütün olarak kurtarmak için çalışıyordu. Fakat bu işi yalnız başına başaramayacağından İngilizlerden, eğer bu mümkün olmazsa Fransızlardan yardım temin edecek ve “Trakya Cumhuriyeti”ni kuracaktı.
b)Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti: Bu cemiyet ilk defa Mondros Mütarekesinden sonra İstanbul’da kurulmuştu. Sonra Doğu vilayetlerinde ve şubeler açmıştı. Cemiyetin kuruluş sebebi, Doğu illerimizin Ermenilere verilmesine engel olmaktı. Bunun için de şu üç nokta üzerinde çalışacaktı: Katiyen göç etmemek; derhal ilmi, iktisadi ve dini teşkilat yapmak; Doğu illerinin istilaya uğrayacak herhangi bir bucağının savunmasında birleşmek.
Cemiyet, Doğu illerinde Ermenilerin sayı bakımından az, kültür ve medeniyette Türklerden geri olduklarını ispata çalışıyordu. Bunun için hazırladığı raporları hem yabancı devletlere yolluyor, hem de gazetelerde yayınlıyordu.
c)Trabzon ve Havalisi Ademi Merkeziyet Cemiyeti: Bu cemiyet evvela merkezden ayrılmak gayesinde idi. Sonra “Muhafaza-i Hukuk Cemiyeti” adını alarak Trabzon ve çevresinin Rumlara verilmemesi için çalıştı.
d)İzmir Reddi İlhak Cemiyeti: İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edileceği duyulunca İzmirli vatanseverler bu cemiyeti kurarak İzmir’in işgaline engel olmak istediler.
Cemiyet, 14-15 Mayıs gecesi Yahudi Mezarlığında bir miting tertip ederek İzmir’in savunulmasına karar verdi. Aynı gece cephanelik yağma edilerek ele geçirilen silahlar halka dağıtıldı. Anadolu halkına ise: “Yunanlılar güzel İzmir’imizi ve memleketimizi istila ediyorlar. İzmir halkı silahıyla mukavemet ediyor. Vatanını seven herkes için İzmir’e doğru koşmak vazifedir. İzmir Anadolu’yu ve Efelerini bekliyor” diye telgraflar çekiyorlardı. Fakat sabahın erken saatlerinde Yunanlıların İzmir’e çıkmasıyla, Reddi İlhak Cemiyeti gayesine ulaşamamıştır.
Yukarıda gördüğümüz bu cemiyetler çalışmalarını iki esasta toplamışlardı. İstila hareketlerini protesto; istila anında silahla karşı koymak. Bu cemiyetler protesto maksadiyle diğer devletlere heyetler göndererek bu devletleri, Türkiye lehine kazanmağa çalışıyorlardı. Fakat ayrı ayrı plan ve amaçlarla faaliyete geçtiklerinden başarı kazansalar da, bu şekilde Anadolu ve Türklük kurtulamazdı. O sırada bütün bu cemiyetleri birleştirerek aynı amaç ve müşterek bir plan etrafında toplayıp, vatan topraklarını bir bütün olarak kurtaracak tek rehber Mustafa Kemal’di.
O, milli mücadele için Anadolu’ya geçtiği zaman, Türkiye’de aşağıdaki üç kurtuluş yolu ortaya atılmış veçalışmalara başlanmıştı.
1-İngiliz himayesini isteyenler: Bunlar padişah ve etrafında toplanan, kendi çıkarlarından başka bir şey düşünmeyen, kurtuluş umudunu yitirmiş olanlardı.
2-Amerikan mandasını isteyenler: Bu fikir daha çok bir kısım aydınlar tarafından benimsenmişti. Amerikan mandasına taraftar olanların milli gücümüze ve milli kaynaklarımıza güveni yoktu. Bunlar yabancı büyük bir devletin himayesine girmeden kurtulma, yaşama ve ekonomik kalkınma yoluna giremeyeceğimiz tezini savunuyorlardı.
3-Mahalli kurtuluş çarelerine başvuranlar: Yukarıda anlattığımız milli cemiyetler bu arada kurulmuş ve çalışmaya başlamışlardı. Mustafa Kemal bu kurtuluş yollarından hiç birisini kabul etmiyordu. O’na göre “Bu vaziyet karşısında bir tek karar vardı; o da milli egemenliğe dayanan, kayıtsız şartsız yeni bir Türk devleti kurmaktı.”
Bağımsız yeni bir Türk devletinin kurulması için verilecek tek karar, Türkün vatanına, Türkün bağımsızlığına saldıranlar kim olursa olsun, bütün milletçe hazırlanıp direnmektir. Bu mücadelenin parolası Ya istiklal, ya ölüm’dür.

  1. BÖLÜM
    ATATÜRK’ün HAYATI
    Mustafa Kemal Atatürk 1881 yılında Selânik’te Kocakasım Mahallesi, Islâhhâne Caddesi’ndeki üç katlı pembe evde doğdu. Babası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanım’dır. Baba tarafından dedesi Hafız Ahmet Efendi XIV-XV. yüzyıllarda Konya ve Aydın’dan Makedonya’ya yerleştirilmiş Kocacık Yörüklerindendir. Annesi Zübeyde Hanım ise Selânik yakınlarındaki Langaza kasabasına yerleşmiş eski bir Türk ailesinin kızıdır. Milis subaylığı, evkaf katipliği ve kereste ticareti yapan Ali Rıza Efendi, 1871 yılında Zübeyde Hanım’la evlendi. Atatürk’ün beş kardeşinden dördü küçük yaşlarda öldü, sadece Makbule (Atadan) 1956 yılına değin yaşadı.
    Küçük Mustafa öğrenim çağına gelince Hafız Mehmet Efendi’nin mahalle mektebinde öğrenime başladı, sonra babasının isteğiyle Şemsi Efendi Mektebi’ne geçti. Bu sırada babasını kaybetti (1888). Bir süre Rapla Çiftliği’nde dayısının yanında kaldıktan sonra Selânik’e dönüp okulunu bitirdi. Selânik Mülkiye Rüştiyesi’ne kaydoldu. Kısa bir süre sonra 1893 yılında Askeri Rüştiye’ye girdi. Bu okulda Matematik öğretmeni Mustafa Bey adına “Kemal” i ilave etti. 1896-1899 yıllarında Manastır Askeri İdâdi’sini bitirip, İstanbul’da Harp Okulunda öğrenime başladı. 1902 yılında teğmen rütbesiyle mezun oldu., Harp Akademisi’ne devam etti. 11 Ocak 1905’te yüzbaşı rütbesiyle Akademi’yi tamamladı. 1905-1907 yılları arasında Şam’da 5. Ordu emrinde görev yaptı. 1907’de Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) oldu. Manastır’a III. Ordu’ya atandı. 19 Nisan 1909’da İstanbul’a giren Hareket Ordusu’nda Kurmay Başkanı olarak görev aldı. 1910 yılında Fransa’ya gönderildi. Picardie Manevraları’na katıldı. 1911 yılında İstanbul’da Genel Kurmay Başkanlığı emrinde çalışmaya başladı.
    1911 yılında İtalyanların Trablusgarp’a hücumu ile başlayan savaşta, Mustafa Kemal bir grup arkadaşıyla birlikte Tobruk ve Derne bölgesinde görev aldı. 22 Aralık 1911’de İtalyanlara karşı Tobruk Savaşını kazandı. 6 Mart 1912’de Derne Komutanlığına getirildi.
    Ekim 1912’de Balkan Savaşı başlayınca Mustafa Kemal Gelibolu ve Bolayır’daki birliklerle savaşa katıldı. Dimetoka ve Edirne’nin geri alınışında büyük hizmetleri görüldü. 1913 yılında Sofya Ateşemiliterliğine atandı. Bu görevde iken 1914 yılında yarbaylığa yükseldi. Ateşemiliterlik görevi Ocak 1915’te sona erdi. Bu sırada I. Dünya Savaşı başlamış, Osmanlı İmparatorluğu savaşa girmek zorunda kalmıştı. Mustafa Kemal 19. Tümeni kurmak üzere Tekirdağ’da görevlendirildi.
    1914 yılında başlayan I. Dünya Savaşı’nda, Mustafa Kemal Çanakkale’de bir kahramanlık destanı yazıp İtilaf Devletlerine “Çanakkale geçilmez! ” dedirtti. 18 Mart 1915’te Çanakkale Boğazını geçmeye kalkan İngiliz veFransız donanması ağır kayıplar verince Gelibolu Yarımadası’na asker çıkarmaya karar verdiler. 25 Nisan 1915’te Arıburnu’na çıkan düşman kuvvetlerini, Mustafa Kemal’in komuta ettiği 19. Tümen Conkbayırı’nda durdurdu. Mustafa Kemal, bu başarı üzerine albaylığa yükseldi. İngilizler 6-7 Ağustos 1915’te Arıburnu’nda tekrar taarruza geçti. Anafartalar Grubu Komutanı Mustafa Kemal 9-10 Ağustos’ta Anafartalar Zaferini kazandı. Bu zaferi 17 Ağustos’ta Kireçtepe, 21 Ağustos’ta II. Anafartalar zaferleri takip etti. Çanakkale Savaşlarında yaklaşık 253.000 şehit veren Türk ulusu onurunu İtilaf Devletlerine karşı korumasını bilmiştir. Mustafa Kemal’in askerlerine “Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!” emri cephenin kaderini değiştirmiştir.
    Mustafa Kemal Çanakkale Savaşları’dan sonra 1916’da Edirne ve Diyarbakır’da görev aldı. 1 Nisan 1916’da tümgeneralliğe yükseldi. Rus kuvvetleriyle savaşarak Muş ve Bitlis’in geri alınmasını sağladı. Şam ve Halep’teki kısa süreli görevlerinden sonra 1917’de İstanbul’a geldi. Velihat Vahidettin Efendi’yle Almanya’ya giderek cephede incelemelerde bulundu. Bu seyehatten sonra hastalandı. Viyana ve Karisbad’a giderek tedavi oldu. 15 Ağustos 1918’de Halep’e 7. Ordu Komutanı olarak döndü. Bu cephede İngiliz kuvvetlerine karşı başarılı savunma savaşları yaptı. Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından bir gün sonra, 31 Ekim 1918’de Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığına getirildi. Bu ordunun kaldırılması üzerine 13 Kasım 1918’de İstanbul’a gelip Harbiye Nezâreti’nde (Bakanlığında) göreve başladı.
    Mondros Mütarekesi’nden sonra İtilaf Devletleri’nin Osmanlı ordularını işgale başlamaları üzerine; Mustafa Kemal 9. Ordu Müfettişi olarak 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı. 22 Haziran 1919’da Amasya’da yayımladığı genelgeyle “Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararının kurtaracağını ” ilan edip Sivas Kongresi’ni toplantıya çağırdı. 23 Temmuz – 7 Ağustos 1919 tarihleri arasında Erzurum, 4 – 11 Eylül 1919 tarihleri arasında da Sivas Kongresi’ni toplayarak vatanın kurtuluşu için izlenecek yolun belirlenmesini sağladı. 27 Aralık 1919’da Ankara’da heyecanla karşılandı. 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması yolunda önemli bir adım atılmış oldu. Meclis ve Hükümet Başkanlığına Mustafa Kemal seçildi Türkiye Büyük Millet Meclisi, Kurtuluş Savaşı’nın başarıyla sonuçlanması için gerekli yasaları kabul edip uygulamaya başladı.
    Türk Kurtuluş Savaşı 15 Mayıs 1919’da Yunanlıların İzmir’I işgali sırasında düşmana ilk kurşunun atılmasıyla başladı. 10 Ağustos 1920 tarihinde Sevr Antlaşması’nı imzalayarak aralarında Osmanlı İmparatorluğu’nu paylaşan I. Dünya Savaşı’nın galip devletlerine karşı önce Kuvâ-yi Milliye adı verilen milis kuvvetleriyle savaşıldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi düzenli orduyu kurdu, Kuvâ-yi Milliye – ordu bütünleşmesini sağlayarak savaşı zaferle sonuçlandırdı.
    Mustafa Kemal yönetimindeki Türk Kurtuluş Savaşının önemli aşamaları şunlardır:
    • Sarıkamış (20 Eylül 1920), Kars (30 Ekim 1920) ve Gümrü’nün (7 Kasım 1920) kurtarılışı.
    • Çukurova, Gazi Antep, Kahraman Maraş Şanlı Urfa savunmaları (1919- 1921)
    • I. İnönü Zaferi (6 -10 Ocak 1921)
    • II. İnönü Zaferi (23 Mart-1 Nisan 1921)
    • Sakarya Zaferi (23 Ağustos-13 Eylül 1921)
    • Büyük Taarruz, Başkomutan Meydan Muhaberesi ve Büyük Zafer (26 Ağustos 9 Eylül 1922)
    Sakarya Zaferinden sonra 19 Eylül 1921’de Türkiye Büyük Millet Meclisi Mustafa Kemal’e Mareşal rütbesi ve Gazi unvanını verdi. Kurtuluş Savaşı, 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması’yla sonuçlandı. Böylece Sevr Antlaşması’yla paramparça edilen, Türklere 5-6 il büyüklüğünde vatan bırakılan Türkiye toprakları üzerinde ulusal birliğe dayalı yeni Türk devletinin kurulması için hiçbir engel kalmadı.
    23 Nisan 1920’de Ankara’da TBMM’nin açılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu müjdelenmiştir. Meclisin Türk Kurtuluş Savaşı’nı başarıyla yönetmesi, yeni Türk devletinin kuruluşunu hızlandırdı. 1 Kasım 1922’de hilâfet ve saltanat birbirinden ayrıldı, saltanat kaldırıldı. Böylece Osmanlı İmparatorluğu’yla yönetim bağları koparıldı. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet idaresi kabul edildi, Atatürk oybirliğiyle ilk cumhurbaşkanı seçildi. 30 Ekim 1923 günü İsmet İnönü tarafından Cumhuriyet’in ilk hükümeti kuruldu. Türkiye Cumhuriyeti, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ve “Yurtta barış cihanda
    barış” temelleri üzerinde yükselmeye başladı.

Atatürk Türkiye’yi “Çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmak” amacıyla bir dizi devrim yaptı. Bu devrimleri beş başlık altında toplayabiliriz:
1. Siyasal Devrimler:
• Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922)
• Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim 1923)
• Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart 1924)

  1. Toplumsal Devrimler
    • Kadınlara erkeklerle eşit haklar verilmesi (1926-1934)
    • Şapka ve kıyafet devrimi (25 Kasım 1925)
    • Tekke zâviye ve türbelerin kapatılması (30 Kasım 1925)
    • Soyadı kanunu ( 21 Haziran 1934)
    • Lâkap ve unvanların kaldırılması (26 Kasım 1934)
    • Uluslararası saat, takvim ve uzunluk ölçülerin kabulü (1925-1931)

  2. Hukuk Devrimi :
    • Mecellenin kaldırılması (1924-1937)
    • Türk Medeni Kanunu ve diğer kanunların çıkarılarak laik hukuk düzenine geçilmesi (1924-1937)

  3. Eğitim ve Kültür Alanındaki Devrimler:
    • Öğretimin birleştirilmesi (3 Mart 1924)
    • Yeni Türk harflerinin kabulü (1 Kasım 1928)
    • Türk Dil ve Tarih Kurumlarının kurulması (1931-1932)
    • Üniversite öğreniminin düzenlenmesi (31 Mayıs 1933)
    • Güzel sanatlarda yenilikler

  4. Ekonomi Alanında Devrimler:
    • Aşârın kaldırılması
    • Çiftçinin özendirilmesi
    • Örnek çiftliklerin kurulması
    • Sanayiyi Teşvik Kanunu’nun çıkarılarak sanayi kuruluşlarının kurulması
    • I. ve II. Kalkınma Planları’nın (1933-1937) uygulamaya konulması, yurdun yeni yollarla donatılması
    Soyadı Kanunu gereğince, 24 Kasım 1934’de TBMM’nce Mustafa Kemal’e “Atatürk” soyadı verildi.
    Atatürk, 24 Nisan 1920 ve 13 Ağustos 1923 tarihlerinde TBMM Başkanlığına seçildi. Bu başkanlık görevi, Devlet-Hükümet Başkanlığı düzeyindeydi. 29 Ekim 1923 yılında Cumhuriyet ilan edildi ve Atatürk ilk cumhurbaşkanı seçildi. Anayasa gereğince dört yılda bir cumhurbaşkanlığı seçimleri yenilendi. 1927,1931, 1935 yıllarında TBMM Atatürk’ü yeniden cumhurbaşkanlığına seçti.
    Atatürk sık sık yurt gezilerine çıkarak devlet çalışmalarını yerinde denetledi. İlgililere aksayan yönlerle ilgili emirler verdi. Cumhurbaşkanı sıfatıyla Türkiye’yi ziyaret eden yabancı ülke devlet başkanlarını, başbakanlarını, bakanlarını komutanlarını ağırladı.
    15-20 Ekim 1927 tarihinde Kurtuluş Savaşı’nı ve Cumhuriyet’in kuruluşunu anlatan büyük nutkunu, 29 Ekim 1933 tarihinde de 10. Yıl Nutku’nu okudu.
    Atatürk özel yaşamında sadelik içinde yaşadı. 29 Ocak 1923’de Latife Hanımla evlendi. Birçok yurt gezisine birlikte çıktılar. Bu evlilik 5 Ağustos 1925 tarihine dek sürdü. Çocukları çok seven Atatürk Afet (İnan), Sabiha (Gökçen), Fikriye, Ülkü, Nebile, Rukiye, Zehra adlı kızları ve Mustafa adlı çobanı manevi evlat edindi. Abdurrahim ve İhsan adlı çocukları himayesine aldı. Yaşayanlarına iyi bir gelecek hazırladı.
    1937 yılında çiftliklerini hazineye, bir kısım taşınmazlarını da Ankara ve Bursa Belediyelerine bağışladı. Mirasından kızkardeşine, manevi evlatlarına, Türk Dil ve Tarih Kurumlarına pay ayırdı. Kitap okumayı, müzik dinlemeyi, dans etmeyi, ata binmeyi ve yüzmeyi çok severdi. Zeybek oyunlarına, güreşe, Rumeli türkülerine aşırı ilgisi vardı. Tavla ve bilardo oynamaktan büyük keyif alırdı. Sakarya adlı atıyla, köpeği Fox’a çok değer verirdi. Zengin bir kitaplık oluşturmuştu. Akşam yemeklerine devlet ve bilim adamlarını, sanatçıları davet eder, ülkenin sorunlarını tartışırdı. Temiz ve düzenli giyinmeye özen gösterirdi. Doğayı çok severdi. Sık sık Atatürk Orman Çiftliği’ne gider, çalışmalara bizzat katılırdı. Fransızca ve Almanca biliyordu.

ATATÜRK’ÜN SON YILLARI VE ÖLÜMÜ

Atatürk’ün ilk hastalık belirtisi 1937 yılında ortaya çıktı. 1938 yılı başlarında Yalova’da bulunduğu sırada, ciddî olarak hastalandı. Buradaki tedavi olumlu sonuç verdi. Fakat tamamen iyileşmeden Ankara’ya yaptığı yorucu yolculuk, hastalığının artmasına sebep oldu. Bu tarihlerde Hatay sorununun gündemde olması da onu yormaktaydı. Hasta olmasına rağmen, Mersin ve Adana’ya geziye çıktı. Kızgın güneş altında askerî birliklerimizi teftiş edip tatbikat yaptıran Atatürk, çok yorgun düştü. Ülkü edindiğimillî dava uğruna kendi sağlığını hiçe saydı. Güney seyahati hastalığının artmasına sebep oldu. 26 Mayıs’ta Ankara’ya döndükten sonra tedavi ve istirahat için İstanbul’a gitti. Doktorlar tarafından, siroz hastalığı teşhisi kondu.

Deniz havası iyi geldiği için, Savarona Yatı’nda bir süre dinlendi. Bu durumda bile ülke sorunlarıyla ilgilenmeye devam etti. İstanbul’a gelen Romanya kralı ile görüştü. Bakanlar Kurulu toplantısına başkanlık etti. 4 Temmuz 1938’de Hatay Antlaşması’nın yürürlüğe girmesi Atatürk’ü çok sevindirip moralini düzeltti. Temmuz sonlarına kadar Savarona’da kalan Atatürk’ün hastalığı ağırlaşınca Dolmabahçe Sarayı’na nakledildi. Fakat hastalığı durmadan ilerliyordu. O’nun hastalığını duyan Türk halkı, sağlığıyla ilgili haberleri heyecanla takip ediyor, bütün kalbiyle iyileşmesini diliyordu. Hastalığının ciddiyetini kavrayarak 5 Eylül 1938’de vasiyetini yazıp servetinin büyük bir kısmını Türk Tarih ve Türk Dil kurumlarına bağışladı. Ekim ayı ortalarında durumu düzelir gibi oldu. Fakat, çok arzuladığı hâlde, Ankara’ya gelip cumhuriyetin on beşinci yıl dönümü törenlerine katılamadı.

29 Ekim 1938’de kahraman Türk Ordusu’na yolladığı mesaj, Başbakan Celâl Bayar tarafından okundu. “Zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan, her zaman zaferlerle beraber medeniyet nurlarını taşıyan kahraman Türk ordusu!” sözü ile Türk Ordusu’nun önemini belirtmiştir. Yine aynı mesajda “Türk vatanının ve Türk’lük camiasının şan ve şerefini, dahilî ve harici her türlü tehlikelere karşı korumaktan ibaret olan vazifeni, her an ifaya hazır ve amade olduğuna benim ve büyük ulusumuzun tam bir inan ve itimadımız vardır” diyerek Türk Ordusu’na olan güvenini belirtmiştir.

Atatürk 1 Kasım 1938’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılış töreninde de bulunamadı. Hazırladığı açılış nutkunu Başbakan Celâl Bayar okudu. Atatürk bu nutkunda ülkenin imarı, sağlık hizmetleri ve ekonomi konularındaki faaliyetleri açıkladı. Bundan başka eğitim ve kültür konularına da temas edip gençliğin millî şuurlu ve modern kültürlü olarak yetişmesi için İstanbul Üniversitesi’nin geliştirilmesi, Ankara Üniversitesi’nin tamamlanması ve Van Gölü civarında bir üniversitenin kurulması için çalışmaların yapıldığını belirtti. Türk Tarih ve Türk Dil kurumlarının çalışmalarından duyduğu memnuniyeti açıkladı. Ayrıca Türk gençliğinin kültürde olduğu gibi spor sahasında da idealine ulaştırılması için Beden Terbiyesi Kanunu’nun uygulamaya konulmasından duyduğu memnuniyeti belirtti. Atatürk, ölümüne kadar memleket meselelerinden bir an olsun uzak kalmamıştı.

Atatürk’ün hastalığı tekrar şiddetlendi. 8 Kasımda sağlığıyla ilgili raporlar yayımlanmaya başlandı. Bütün memleketi tekrar derin bir üzüntü kapladı. Her Türk’ün kalbi onun kurtulması dileğiyle çarpıyordu. Ancak, kurtarılması için gösterilen çabalar sonuç vermedi ve korkulan oldu. Dolmabahçe Sarayı’nda 10 Kasım 1938 sabahı saat dokuzu beş geçe, insan için değişmez kanun, hükmünü uyguladı. Mustafa Kemal Atatürk aramızdan ayrıldı. Bu kara haberle, yalnız Türk milleti değil, bütün dünya yasa büründü. Büyük, küçük bütün devletler onun cenaze töreninde bulunmak üzere temsilciler göndererek, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusuna karşı duydukları derin saygıyı belirten mesajlar gönderdiler. 16 Kasım günü Atatürk’ün tabutu, Dolmabahçe Sarayı’nın büyük tören salonunda katafalka konuldu.
Üç gün üç gece, gözü yaşlı bir insan seli ulu önderine karşı duyduğu saygı, minnet ve bağlılığını ifade etti. Cenaze namazı 19 Kasım günü Prof. Şerafettin Yaltkaya tarafından kıldırıldı. On iki generalin omzunda sarayın dış kapısına çıkarılan tabut, top arabasına konularak, İstanbul halkının gözyaşları arasında Gülhane Parkı’na götürüldü. Buradan bir torpido ile Yavuz zırhlısına nakledildi. Büyük Ada açıklarına kadar, donanmamız ve törene katılmak için gelmiş olan yabancı gemilerin eşlik ettiği Yavuz zırhlısı cenazeyiİzmit’e getirdi. Burada Yavuz zırhlısından alınan cenaze, özel bir trene kondu. Atalarına son saygı görevlerini yapmak üzere toplanan halkın kalbinde derin bir üzüntü bırakarak Ankara’ya getirilmek üzere hareket edildi.

Atatürk’ün vefatı üzerine cumhurbaşkanı seçilen İsmet İnönü, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, bakanlar, Genelkurmay Başkanı, milletvekilleri ile ordu ve devlet ileri gelenleri tarafından karşılanan cenaze, Türkiye Büyük Mîllet Meclisi önünde hazırlanan katafalka kondu. Ankara halkı da onun cenazesi önünden saygıyla geçerek son görevini yaptı. 21 Kasım 1938 Pazartesi günü, sivil ve askerî yöneticiler ile yabancı devlet temsilcilerinin hazır bulunduğu ve on binlerce insanın katıldığı büyük bir tören yapıldı. Daha sonra Atatürk’ün tabutu katafalkta alınarak. Etnografya Müzesinde hazırlanan geçici kabre kondu. Türk milleti daha sonra, bu büyük insana lâyık, Ankara Rasattepe’de bir Anıtkabir yaptırdı. 10 Kasım 1953’te Etnografya Müzesinden alınan Atatürk’ün naaşı Anıtkabir’e getirildi. Burada yurdun her ilinden getirilmiş olan vatan topraklan ile hazırlanan ebedî istirahatgâhına yerleştirildi.

ATATÜRK’ÜN KİŞİLİĞİ VE ÖZELLİKLERİ
Mustafa Kemal Atatürk, çok yönlü ve üstün kişiliği olan bir liderdir. Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması’yla ortaya çıkan tehlikeli durumu ilk olarak görüp milletin dikkatini çeken odur. Mustafa Kemal, Amasya Genelgesi’nde, vatanın bütünlüğünün ve milletin istiklâlinin tehlikede olduğunu söyledi. Erzurum Kongresi’nde, millî sınırlar içinde vatanın parçalanmaz bir bütün olduğunu bütün dünyaya ilân etti. Kurtuluş Savaşı’nı bunun için başlattı. Bu konuda hiçbir taviz vermedi. Vatan savunmasını her şeyin üzerinde tuttu. Sakarya Savaşı sırasında “Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz” diyerek bu konudaki kararlılığını gösterdi. Vatanı için her şeyini feda etmeye hazır olduğunu şu sözü ile açıkça ifade etmiştir: “Yurt toprağı! Sana her şey feda olsun. Kutlu olan sensin. Hepimiz senin için fedaiyiz. Fakat sen Türk Milleti’ni ebedî hayatta yaşatmak için feyizli kalacaksın.”

Mustafa Kemal, vatanı ve milleti için canını feda etmekten kaçınmazdı. Daha Çanakkale savaşları sırasında Anafartalar grubu komutanı iken en ön safta savaştı. Bu savaş sırasında Atatürk’e bir şarapnel parçası isabet etmiş, fakat sağ cebinde bulunan saati kendisini ölümden kurtarmıştı. Sakarya Savaşı sırasında ise atından düşmüş ve kaburga kemikleri kırılmıştı. Buna rağmen cepheden ayrılmamış, savaşı sedye üzerinden yönetmişti.

Mensubu olduğu Türk Milleti’ni sonsuz bir aşkla seven Mustafa Kemal Atatürk, milleti için her türlü zorluğa katlanmış ve kendini ona adamıştır. Onun “Ben, gerektiği zaman en büyük hediyem olmak üzere, Türk milletine canımı vereceğim” sözü, milletini ne kadar çok sevdiğini göstermektedir.
Mustafa Kemal Atatürk, idealist bir liderdi. Onun idealizmi, yüksek vasıf ve kabiliyetlerine inandığı milletinin sonsuz hürriyet ve bağımsızlık aşkından kaynaklanıyordu. Mustafa Kemal’in en büyük ülkülerinden birisi de millî birlik ve beraberlik içerisinde vatanın bölünmez bütünlüğünü sonsuza dek yaşatmaktı.

Mustafa Kemal Atatürk’ün en büyük ideali, millî sınırlarımız içinde millî birlik duygusuyla kenetlenmiş uygar bir toplum oluşturmaktı. Vatanı kurtaran, hür ve bağımsız Türkiye idealini gerçekleştiren Mustafa Kemal, yeni Türkiye’yi modernleştirmek amacı ile çağdaş medeniyet idealine yöneltmiştir.

Atatürk’ün en büyük ideallerinden birisi de milletler arasında kardeşçe bir insanlık hayatı meydana getirmekti. İdeallerini gerçekleştirmek için çok çaba harcadı. Bu çabalarına örnek olarak 1934’te imzalanan Balkan Antantı, 1937’de imzalanan Sâdâbat Paktı gösterilebilir.
Atatürk’ün inkılâpçılığı, akıl ve mantığın toplumsal gelişmeye egemen kılınması esasına dayanır. Onun şu sözü akıl ve mantığa verdiği değeri en güzel şekilde ifade eder: “Bizim akıl, mantık ve zekâ ile hareket etmek en büyük özelliğimizdir. Bütün hayatımızı dolduran olaylar bu gerçeğin delilidir”.
Mustafa Kemal’in olaylara yaklaşımı hep mantıklı ve gerçekçi olmuştur. Milletine hep hakikatleri söylemiş ve bunu tavsiye etmiştir. “Milleti aklımızın ermediği, yapmak kudret ve kabiliyetini kendimizde görmediğimiz hususlar hakkında kandırarak geçici teveccühler elde etmeye tenezzül etmeyiz” sözü çok anlamlıdır. O, akıl ve bilime çok önem verirdi. Gerçeğe akıl ve bilim yoluyla ulaşılacağına inanan Atatürk, “Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet için en hakiki mürşit ilimdir, fendir” sözü ile bunu en güzel şekilde açıklamıştır.

Mustafa Kemal, yaratıcı düşünceye sahip bir liderdi. Türk Milleti’ni Kurtuluş Savaşı’na hazırlarken düşmanı yurttan atmak için savaşmak gerektiğine halkını inandırmakla işe başladı. Yapacağı işlerin plânını en ince ayrıntılarına kadar tespit edip bunları uygulamak için değişik yöntemler denedi. Sakarya Savaşı öncesinde, ülkenin kaynaklarından en verimli şekilde yararlanılmasını sağlayarak ordumuzun ihtiyaçlarını karşıladı.

Atatürk, bütün inkılâplarını gerçekleştirmeden önce, kamuoyunu hazırlamaya, millete inkılâpların gerekliliğini anlatmaya büyük bir özen göstermiştir. Ona göre: “Milleti hazırlamadan inkılâplar yapılamaz”. Atatürk, yurt gezilerinde halkla konuşmalar yaparak bunu gerçekleştirmiştir.
Gerek Kurtuluş Savaşı’mızın başarıyla sonuçlanması, gerek gerçekleştirilen inkılâplarla, Türkiye’nin çağdaşlaştırılması onun dehasının bir eseridir.
Başarılı olmanın sırlarından birisi de sabır ve disiplindir. Mustafa Kemal Atatürk, her engeli sabır ve disiplin ile aşıp Kurtuluş Savaşı’nı başarıya ulaştıran bir liderdir.

O, meseleler karşısında önce düşünür, gerekli araştırmayı yapar, tartışır, kararını ondan sonra verirdi. Verdiği kararı uygulamaya koyarken uygun zamanı beklerdi. Zamanlamaya çok önem verirdi.
Samsun’a çıkmadan çok önce, millet egemenliğine dayanan bağımsız yeni bir Türk devleti kurmayı düşünmüştü. Bu fikrini, o zaman açıklamadı. Samsun’a çıktıktan bir süre sonra vatanın kurtuluşu ile ilgili fikirlerini uygulamaya başladı. Kongreler topladı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni açtı. Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldığı zaman, saltanatı kaldırıp cumhuriyet yönetimini kurmayı düşünüyordu. Fakat mecliste saltanat yanlıları olduğundan zamanlamayı uygun görmemişti. Ancak Kurtuluş Savaşı başarıya ulaştıktan sonra açılan ikinci meclis döneminde Atatürk’ün önderliğinde saltanat kaldırılıp cumhuriyet ilân edilmiştir.

Atatürk, Millî Mücadele’nin kazanılmasından sonra yaptığı inkılâpları çok önceden plânlamıştı. Ancak, bunları uygulayacak ortam sağlanıncaya kadar büyük bir sabırla bekledi ve tam bir disiplin ile düşündüklerini gerçekleştirmeyi başardı.

Mustafa Kemal Atatürk, daha Birinci Dünya Savaşı devam ederken Osmanlı Devleti’nin hızla felâkete doğru sürüklendiğini görüp çareler aramaya başlamıştır. Ülkemizin içinde bulunduğu durumu en doğru şekilde tespit etmiş ve ilerisi için en doğru kararları almıştır.

Atatürk, ileri görüşlü bir devlet adamıdır. Atatürk’ün 1932’de Amerikalı General Mc. Arthur’la yaptığı bir konuşma, bunu en iyi şekilde ortaya koymaktadır. Atatürk bu konuşmasında; Avrupa’da Almanya’nın Versailles Antlaşması’nı ortadan kaldırmaya çalışacağını söylemiştir. Avrupa’da savaş çıkarsa, bundan Bolşevikler’in yararlanacağını; Sovyet Rusya’nın yalnız Avrupa’yı değil, Asya’yı da tehdit eden başlıca kuvvet hâlini alacağını belirterek, İkinci Dünya Savaşı ve sonrasındaki gelişmeleri önceden görebilmiştir.

Atatürk’ün gençlere söylediği “Yolunda yürüyen bir yolcunun yalnız ufku görmesi kâfi değildir. Muhakkak ufkun ötesini de görmesi ve bilmesi lâzımdır” sözü, onun ileri görüşlü bir lider olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Mustafa Kemal Atatürk, doğru bildiği şeyleri açıkça söylemekten çekinmezdi. Şu sözleri bunun en güzel örneğidir: “Ben düşündüklerimi sevdiklerime olduğu gibi söylerim. Aynı zamanda lüzumu olmayan bir sırrı kalbimde taşımak iktidarında olmayan bir adamım. Çünkü ben bir halk adamıyım. Ben düşündüklerimi daima halkın huzurunda söylemeliyim”.
Büyük adamları ancak büyük milletler yetiştirir. Toplumların büyük adamlara ihtiyacı en çok bunalımlı dönemlerde ortaya çıkar. Toplumları, bunalımlı dönemlerden ancak büyük liderler kurtarır. Mustafa Kemal Paşa, bu özellikleri taşıyan çok yönlü bir liderdir. O, Millî Mücadele’nin önderi, Türk inkılâbının hazırlayıcısıdır. Ayrıca birleştirici ve toplayıcı bir lider, büyük bir asker ve teşkilâtçı bir devlet adamıdır. Bütün bu yönleriyle çağa damgasını vuran bir dâhidir.

Atatürk, eğitimi sosyal ve kültürel kalkınmanın en etkili araçlardan biri olarak görmüştür. Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan sonra yeni devletin varlığını sürdürebilmesi için çağdaş eğitim metotlarıyla yetiştirilecek bir nesle ihtiyaç vardı. Bu sebeple eğitim konusuna büyük bir önem verdi. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra kendisine sorulan “işte memleketi kurtardınız, şimdi ne yapmak istersiniz?” sorusuna Atatürk: “Maarif vekili olarak millî irfanı yükseltmeye çalışmak, en büyük emelimdir” cevabını verir.
Türk Milleti’nin aydınlık yarınları için elinde tebeşir, kara tahta başına geçerek Türk Milleti’ne okuma-yazma öğreten Atatürk, milleti tarafından başöğretmenliğe lâyık görüldü. O, maarif vekili olmadı ama modern bir eğitim politikasının esaslarını belirleyip eğitim alanında büyük inkılâplar yaptı. Öğretim programlarının hazırlanmasıyla ilgili komisyonları yönetti, ders kitabı yazdı, kürsüye çıkıp ders verdi. Milletin eğiticisi oldu. Atatürk, eğitimin toplumun ihtiyaçlarına cevap vermesi ve çağın gereklerine uygun olması gerektiğini belirtmiştir.

Atatürk, Türk milletinin manevî ihtiyaçlarının da karşılanması gerektiğini biliyor ve bu nedenle kültürel kalkınmaya büyük önem veriyordu.
Atatürk, Türk kültür ve sanatını dünyaya tanıtmak için çok çalıştı. Bu konuda araştırmalar yapılmasını, sergiler açılmasını ve kültürle ilgili kongreler düzenlenmesini teşvik etti. Sanat ve sanatçılar hakkında takdir ve teşvik edici sözler söyledi. Bunlardan bazıları:
“Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.”
“Hepiniz mebus olabilirsiniz, vekil olabilirsiniz, hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz, fakat bir sanatkâr olamazsınız.” ”’
“Bir millet, sanat ve sanatkârdan mahrum ise tam bir hayata malik olamaz.”
Atatürk, sanatçı yetiştiren kurumlar açtı. Çağdaş Türk sanatını geliştirmek amacıyla Avrupa’ya resim, heykel ve müzik öğrenimi için gençler gönderdi. Bu durum, onun sanata ve sanatçıya ne kadar önem verdiğini gösterir.
İyi bir yönetici, milletinin huzur ve saadetini sağlamak için çalışır. Mustafa Kemal Atatürk, bütün hayatı boyunca bunu yapmaya çalıştı. Milleti için çalışmayı bir görev saydı. “Millete efendilik yoktur. Hadimlik vardır. Bu millete hizmet eden, onun efendisi olur” sözü ile yöneticilerde bulunması gereken özelliği belirtmiştir. Mustafa Kemal, hayatı boyunca Türk devletinin ve milletinin çıkarlarım kendi çıkarlarının üstünde tutan, ender devlet adamlarından birisidir. Savaştaki kahramanlığı kadar, devlet kurup yönetmedeki ustalığı, ileri görüşlülüğü ve barışseverliği ile Atatürk, tarihte eşine az rastlanan bir yöneticidir.

Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan sonra başlayan işgal günlerinde, toplumu olaylar karşısında yönlendirecek bir öndere ihtiyaç vardı. İşte o karanlık günlerde Atatürk, milletine rehber oldu. Anadolu’ya geçerek kongreler topladı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılmasını sağladı. Millî Mücadele, Atatürk’ün önderliğinde başarıya ulaştı. Türk Milleti’nin her alanda çağdaşlaşmasını hedef alan inkılâplar onun önderliğinde gerçekleşti. O’nun ilke ve inkılâpları, Türk milletine günümüzde de rehber olmaya devam etmektedir. Mustafa Kemal Atatürk, askerî zaferlerini ve başardığı inkılâpları kendisine mal etmemiştir. Büyük eserlerin, ancak büyük milletle başarılabileceğine inanan bir önderdi.

Atatürk’ün, milletine sonsuz bir güveni vardı. Türk milletinin geçmişte olduğu gibi büyük hamleler yapacağına bütün kalbiyle inanmıştı. Şan ve şerefle dolu tarihindeki başarılarına yenilerini ilâve edeceğine bütün kalbiyle inanmıştı. O, “Atatürk Zaferleri” denmesinden hoşlanmazdı. “Atatürk İnkılâpları” sözünü reddeder, “Türk İnkılâbı” sözünün kullanılmasını isterdi. Bütün başarıları milletine mal etmekten zevk duyardı. Mustafa Kemal bir konuşmasında “Millî Mücadele’yi yapan doğrudan doğruya milletin kendisidir, milletin evlâtlarıdır” demişti.

Atatürk, kararlı ve mücadeleci bir liderdi. Güçlükler karşısında yılmayan, ümitsizliğe düşmeyen kişiliği onun Millî Mücadele’nin lideri olmasını sağlamıştır. Samsun’a çıktıktan sonra, Kâzım Karabekir Paşaya çektiği bir telgrafta, o günlerdeki ağır durumu belirttikten sonra “Bununla beraber bütün umutlar kaybolmuş değildir. Memleketi bu durumdan ancak Türk milletinin mukavemet azmi kurtarabilir” diyordu. Eskişehir-Kütahya Savaşları’ndan sonra Yunanlılar, Ankara’ya doğru ilerlemeye başladıkları zaman, Mustafa Kemal, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından başkomutanlık görevine getirilmişti. Başkomutan olarak yaptığı ilk konuşmasındaki “Milletimizi esir etmek isteyen düşmanları, behemehal (ne yapıp edip) yeneceğimize dair güvenim bir dakika olsun sarsılmamıştır” sözleri onun hiçbir zaman ümitsizliğe yer vermediğini ve mücadelesindeki kararlılığı gösteren başka bir örnektir.

Atatürk, bütün çalışmalarını bir plân dahilinde yapardı. Bir işe karar verdiğinde; bu kararı bütün yönleriyle inceler, en iyi sonucu alacak şekilde uygulamaya geçerdi. Mustafa Kemal, yapacağı inkılâpları önceden düşünmüş, kamuoyunu bu değişiklikler konusunda aydınlattıktan sonra inkılâplarını yapmıştır. Kurtuluş Savaşı’nın plânını, İstanbul’dan Anadolu’ya geçmeden önce yapmış ve bunu yakın arkadaşlarıyla tartışmıştı. Zamanı geldikçe düşündüklerini uyguladı. Uygulamaya başladıktan sonra hiç taviz vermedi. Bütün hayatı boyunca metotlu çalışmayı hiç bırakmadı.

Atatürk, milletimizi çağdaş medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracak ileri bir zihniyetin yerleşmesi çabasındaydı. Bu yolda birtakım inkılâplar yaptı. İnkılâpların amacı, modern bir devlet, çağdaş bir toplum meydana getirmekti. Atatürk, Türk Milleti’nin çağdaş milletlerin seviyesine çıkartmak için siyasal, toplumsal, ekonomik alanlarda inkılâplar yapmıştır.
O’nun şu sözleri inkılâpçı karakterini ortaya koyar: “Büyük davamız, en medenî ve en müreffeh millet olarak varlığımızı yükseltmektir. Bu yalnız kurumlarında değil, düşüncelerinde de temelli inkılâp yapmış olan büyük Türk Milleti’nin dinamik idealidir. Bu ideali en kısa zamanda başarmak için, fikir ve hareketi beraber yürütmek mecburiyetindeyiz”.
Atatürk’ün birleştirici ve bütünleştirici özelliği sayesinde, Millî Mücadele başarıya ulaşmıştır. Atatürk, Millî Mücadele’nin karanlık günlerinde, değişik fikirlere sahip insanları bir mecliste, kendi etrafında toplamayı başardı. Kısacası, Atatürk’süz Millî Mücadele düşünülemezdi. Atatürk’ün birleştirici gücü, kişisel özelliğinden ve karakterinden geliyordu. O, yalnız askerlerin değil, sivil halkın da güvenini kazanmıştı.

Atatürk’ün bu üstün meziyetleri, sıkıntı ve bunalım içinde bulunan insanların, ona sevgi ve saygıyla bağlanmasını sağladı.
Atatürk, tarihte büyük devletler kuran ve yüksek bir medeniyet meydana getirmiş olan Türk Milleti’nin büyüklüğüne inanan ve bununla gurur duyan bir insandı. Atatürk; kahramanlık, vatan sevgisi, çalışkanlık, bilim ve sanata önem verme gibi değerlerin, Türklüğün yüksek vasıflarından olduğunu ifade etmiştir. O, milletinin bu özelliklerini her fırsatta dile getirip insanlık ailesi içinde lâyık olduğu yeri almasına çalıştı. Milletimizin yüksek karakteri, çalışkanlığı, zekâsı ve ilme bağlılığı ile millî birlik ve beraberlik duygusunu geliştirmeyi başlıca ilke kabul etti. Ona göre: “… Türklüğün unutulmuş büyük medenî vasfı ve büyük medenî kabiliyeti, bundan sonraki gelişmesi ile geleceğin yüksek medeniyet ufkundan yeni bir güneş gibi doğacaktır”.

Atatürk, yalnız yakın geçmişte büyük hizmetler yapmış bir lider değildir. Eserleriyle ve düşünceleriyle, gerek Türk Milleti’nin gerekse başka milletlerin geleceğine ışık tutmaya devam eden bir liderdir.

Atatürk, kendi milletini ve bütün insanları samimî duygularla seven, iyi kalpli bir insandı. Bütün milletleri bir vücut, her milleti de bu vücudun bir organı olarak görürdü. Dünyanın herhangi bir yerinde bir rahatsızlık varsa ilgisiz kalamazdı. “İnsanları mesut edecek tek vasıta, onları birbirlerine yaklaştırarak, onlara birbirlerini sevdirerek, karşılıklı maddî ve manevî ihtiyaçlarını karşılamaya yarayan hareket ve enerjidir” derken insanlar için ne kadar iyi duygular beslediğini açıklıyordu.

Atatürk, çocukları ve gençleri çok sever, onların en iyi şartlarda yetişip yükselmesini isterdi. Çünkü bir milletin ancak iyi nesiller yetiştirebilirse yükseleceği düşüncesini taşıyordu.

Atatürk, insanlara değer vermiş, insanlığın hizmetinde çalışmayı amaç edinmiştir. Romanya dışişleri bakanı ile yaptığı bir konuşmada insanlık ailesinin yerini ve değerini şu sözlerle belirtmiştir: “İnsan, mensup olduğu milletin varlığını ve mutluluğunu düşündüğü kadar, bütün dünya milletlerinin huzur ve refahını düşünmeli ve kendi milletinin mutluluğuna ne kadar kıymet veriyorsa, bütün dünya milletlerinin mutluluğuna hizmet etmeye elinden geldiği kadar çalışmalıdır. Bütün akıllı adamlar takdir ederler ki bu yolda çalışmakla hiçbir şey kaybedilmez. Çünkü dünya milletlerinin mutluluğuna çalışmak, diğer bir yoldan kendi huzur ve mutluluğunu temine çalışmak demektir”

Atatürk, barışa önem veren bir liderdi. Ona göre barışın bozulmasından bütün dünya ülkeleri ıstırap duymalıydı. Anlaşmazlıkların ortadan kalkması, insanlığın başlıca dileği olmalıydı. Dünyada yalnızca sevgi egemen olmalıydı. Atatürk’ün bu sevgi anlayışının nedeni insana duyduğu saygıdır. Onun “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözü barış idealinin simgesi hâline gelmiştir.

3. BÖLÜM
KURTULUŞ SAVAŞI
M.KEMAL’İN SAMSUN’A ÇIKIŞI VE ŞUURUN UYANIŞI:- Mondros Ateşkes Antlaşmasından sonra Pontusçu Rumlar Samsun ve Trabzon çevresinde Türkler’e saldırmaya başladılar.
– Türkler’in kendilerini savunmalarını ise İngilizler güvenliği bozma olarak nitelendirip, Osmanlı Hükümeti’nden bu karışıklığın önlenmesini istediler. Maksatları bu bahaneyle Mondros Ateşkes Antlaşması’nın 7. maddesini uygulayarak buraları işgal etmekti.
– Osmanlı Devleti, Samsun ve çevresindeki karışıklığın önlenmesi için M.Kemal’i 9. Ordu müfettişliğine atadı. Böylece hem M.Kemal İstanbul’dan uzaklaştırılacak hem de Samsun ve çevresindeki kargaşalıklar önlenmiş olcaktı.
– Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ulaştı.
– M.Kemal’in düşüncesi; yurdu düşmandan kurtarmaktı. Anadolu’ya resmi bir görevle gitmesi işleri kolaylaştırdı.
– M.Kemal “Ya İstiklal, Ya Ölüm” parolasıyla çalışmalarına başladı.
– Havza’da gerçekleştirdiği ilk mitinginde ordunun dağıtılmamasını silahların teslim edilmemesini duyurdu ve düşman saldırılarının protesto edilmesini bildirdi.
– Milli şuuru uyandırarak, milli teşkilat kurmayı
– İşgaller karşısında alevlenen milli heyecanı bütün yurda yaymayı düşünüyordu.
– Türk milleti ortak amaç etrafında birleşmeden savaşı başlatmak istemiyordu. Çünkü birlik olmanın önemini biliyordu.
İŞGALLERE KARŞI İLK DİRENİŞ:

– Güney cephesinde, Fransızlara karşı Dörtyol’da başladı. (19 Aralık 1919)
– Batı cephesinde, yunanlılara karşı direniş İzmir’in işgali ile başladı. Bergama, aydın, Soma, Nazilli, Ödemiş’te oldu. Ödemiş’te İLK KURŞUN SAVAŞI ile Yunanlılara karşı ilk teşkilatlı savaş yapıldı.
AMASYA GENELGESİ:

– M.Kemal’in amacı: Anadolu ve Rumeli’de kurulmuş olan milli cemiyetşeri tek amaç doğrultusunda birleştirmekti. işte bu düşünceler içinde Amasya Genelgesi’ni hazırladı.
– Amasya Genelgesinde:
– Vatanın içinde bulunduğu durumu
– İstanbul Hükümetinin tutumu
– Bu durumdan nasıl kurtulunacağını ve neler yapılması gerektiğini bildirdi.

MADDELERİ:
– Vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığı tehlikededir.
– İstanbul’daki hükümet, üzerine aldığı sorumluluğu yerine getirmemektedir.
– Milletin bağımsızlığını, yine milletin azmi ve kararı kurtaracaktır.
– Milletin durumunu gözden geçirmek ve haklı sesini dünyaya duyurmak için, her türlü etkiden uzak milli bir kurulun toplanması gereklidir.
– Anadolu’nun en güvenilir yeri olan Sivas’ta milli bir kongrenin acele toplanması kararlaştırılmıştır.
– Bu amaçla bütün illerden, milletin güvenini kazanmış ücer delegenin hemen yola çıkarılması gerekmektedir.
– Bu durumun milli bir sır olarak saklı tutulması lazımdır.

ÖNEMİ:
– Kutuluş Savaşı için atılmış önemli bir adımdır.
– Kurtuluş Savaşının ilk defa gerekçesi, amacı ve yöntemi belirtilmiştir.
– Türk milleti’ne egemenliği eline alması için bir çağrıdır.
– M.Kemal yeni bir meclis ve hükümet daha doğrusu yeni bir devlet kurmayı amaçlıyordu.
– Artık millet yönetilmeyecek, yönetecekti.
– M.Kemal, İstanbul, Anadolu’ya egemen değil, bağlı olmalıdır demiştir.
ERZURUM VE SİVAS KONGRELERİ:

Erzurum Kongresi(23 Temmuz 1919):
– Mondros Ateşkes anlaşmasına göre, Doğu Anadolu’daki Sivas, Erzurum, Van, Bitlis, Diyarbakır, Harput illerinde bir karşılık çıkarsa buraları işgal edebileceklerdi. Amaç: Doğu Anadolu’da Ermenilere yurt sağlamaktı.
– Doğu Anadolu halkı, işgallere karşı koyabilmek için Doğu Anadolu Müdafaii Hukuk Cemiyetini kurdu. Cemiyetin, gerçekleştirdiği en önemli iş bütün doğru illerinin temsilcilerinin katılmasıyla, bir kongrenin toplanmasını kararlaştırmış olmasıdır.

MADDELERİ:
1.) Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür.
2.) Her türlü yabancı işgal ve müdahelesine karşı ve müdahalesine karşı ve Osmanlı Devletinin dağılması halinde,millet birlikte savunma yapacak ve direnecektir.
3.) İstanbul Hükümeti,vatanın bağımsızlığını sağlayamaz ve koruyamazsa,geçici bir hükümet kurulacaktır.
4.) Milletin idaresini egemen kılmak esastır.
5.) Hrıstiyan azınlıklara,siyasi ve sosyal egemenlik ya dadengemizi bozucuayrıcalıklar verilemez.
6.) Manda ve himaye kabul olunamaz.
7.) Mebuslar Meclisinin hemen toplanmasını vehükümet işlerinin,meclisin denetimine konulmasını sağlamak için çalışılacaktır.
ÖNEMİ:
– Amacı, toplanış şekli bakımından bölgesel, aldığı kararlar bütün yurdu ilgilendirdiği için milli bir kongredir.
– Milli bir hükümet kurmak ve milli egemenliği gerçekleştirmek fikri ilk defa açıkça ortaya konmuştur.Temsil heyetibu amaçla oluşturulmuştur.
– Yeni bir devlet kurma fikri ilk defa ortaya atılmıştır.
– Manda ve himaye kabul edilmeyeceği açıkça igfade edilmiştir.

Sivas Kongresi (4-11 Eylül 1919):
– Amasya Genelgesiyle, Sivas’ta bir kongrenin toplanması istenmişti.
– İstanbul Hükümeti bu kongrenin toplanmasını engellemeye çalıştı. M.Kemal’in tutuklanması emrini verdi. Hilafet devletleri de aynı çabayı sarfetti. Fakat engelleyemediler. Kongre toplandı. Başkanlığına da M.Kemal seçildi.
– Vatanın bütünlüğünü ve milletin bağımsızlığının nasıl sağlanacağı konusu ele alındı. Bu konuda Erzurum Kongresindeki kararlar aynen kabul edildi.
– Vatanın parçalanmasını önlemek için kurulan bütün milli cemiyetler “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetié adı altında birleştirildi.
– Bu cemiyet adına söz söylemeye ve iş görmeye yetkili Temsil Heyeti seçildi. Başkanlığına da M.Kemal getirildi.
– Kongrenin en tartışılan konusu Manda, yani güçlü bir devletin himayesine girme isteği idi. Kesinlikle reddedildi.

ÖNEMİ:
– Amacı, toplanış sekli ve aldığı kararlar bakımında milli bir kongredir.
– Vatanın bütünlüğünü korumak ve bütünlüğünü sağlamak amacı taşır.
– Milli cemiyetlerin birleştirilmesi kuvvetlerin bir merkezden ve aynı amaçla tönetilmesi sağlanmıştır.
– Erzurum kongresinde alınan kararlar pekiştirildi.

AMASYA GÖRÜŞMESİ(20-22 Ekim):

– İstanbul’da yasal bir hükümet kuruluncaya kadar Anadolu ile İstanbul’un heberleşmesinin kesilmesini ve hükümet işleri için yazışmalarını Sivas’taki temsil heyeti ile yapılmasını istedi. Damat Ferit Paşa istifa etti.
– Yerine geçen Ali Rıza Paşa Temsil Heyeti ile görüşmek üzere Bahriye nazırı Salih Paşa’yı görevlendirdi.
– M.Kemal ve Rauf Bey ile Bahriye nazırı Salih Paşa arasında yapılan görüşmede alınan kararlar:

1.) Vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığı korunacaktır.
2.) Müslüman olmayan topluluklara siyasi egemenlik ve sosyal dengemizi bozacak nitelikte haklar verilmeyecekti.
3.) İstanbul Hükümeti Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetini tanıyacaktır.
4.) Osmanlı Mebuslar Meclisi Anadolu2ya, İstanbul Hükümeti’nin uygun göreceği güvenilir bir yerde toplanacaktır.

ÖNEMİ:
– İstanbul Hükümeti Amasya görüşmesine temsilci göndermekle, Temsil Heyetinin hukuki varlığını tanımış oluyordu.
– İstanbul Hükümeti yukarıda alınan kararlardan sadece Mebuslar Meclisi’nin toplanmasını kabul etti.
M.KEMAL VE TEMSİL HEYETİ’NİN ANKARA’YA GELİŞİ(27 Aralık 1919):

– M.Kemal gelişmeleri yakından izleyebilmek için Temsil Heyeti ile birlikte Ankara’ya geldi.
Çünkü;
– Ankara her bakımdan güvenlikte idi.
– İstanbul ile rahat ulaşım ve haberleşme olanağına sahipti.
– Yunanlılar ile yapılacak savaş alanına yakındı.
SON OSMANLI MEBUSLAR MECLİSİ, MİSAK-I MİLLİ ve İSTANBUL’UN İŞGALİ:

a.) Son Osmanlı Mebuslar Meclisi ve Misak-ı Milli (29 Ocak 1920):
– Padişah Vahdettin, Mondros Ateşkes Antlaşmasının, uygulamaya konulduğu günlerde Mebuslar Meclisi’ne kapatmıştı.
– Amasya görüşmelerinde ise yeniden açılması kararı alındı.
– Mebuslar Meclisi için yapılan seçimleri, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni adayları ya da desteklediği kişiler çogunlukla kazandılar.
– M.Kemal, tüm çabalarına rağmen Mebuslar Meclisinin, İstanbul dışında güvenlikte olan bir ilde toplanması hükümete kabul ettirmemiştir. Biliyordu ki İstanbul’da toplanacak meclis, uzun süreli calışmaz ve serbestçe kararlar alamaz. Zamanla gelişen olaylar ne kadar haklıolduğunu gösterecektir.
– M.Kemal seçilen bir kısım mebuslarla Ankara’da görüştü. Misak-ı Milli esasları kararlaştırıldı.
– Mebuslar MEclisi 12 Ocak 1920’de İstanbul’da toplandı. Temsil Heyeti taraftarı Mebuslar, Felah-ı Vatan grubunu oluşturdular. Bu grup Misak-ı Milli adlı belgeyi hazırladılar.

b.)Misak-ı Milli:

Maddeleri:
1.) 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Antlaşmasının imzalandığı sırada Türk askerinin koruduğu Türk vatanının tümü, ayrılık kabul edilemez bir bütündür.
2.) Kendi istekleri ile anavatana katılmış olan Kars, Ardahan, Batum ve Artvin’de gerekirse gene halkın oyuna başvurulabilir.
3.) Batı Trakya’nın durumunun tespitinde halkın oyuna başvurulmalıdır.
4.) İstanbul’un güvenliği sağlandıktan sonra Boğazların dünya ticaretine ve ulaşımına açılmasında, bizimle ilgili devletlerden verecekleri karar geçerli olmalıdır.
5.) Azınlıkların hakları, komşu ülkelerdeki müslüman halkın da aynı haktan yararlanmaları şartı ile kabul edilecektir.
6.) Milli ve ekonomik gelişmemizi engelleyip siyasi, mali, ve adli sınırlamalar(kapitülasyonlar) kaldırılmalıdır.

ÖNEMİ:
– Erzurum ve Sivas Kongrelerinde alınan kararlar Mebusan Meclisi tarafından kabul edilmiştir.
– Türk vatanının bugünkü sınırları tespit edilmiştir.
– Böylece Kurtuluş Savaşı’nın dayandırılacağı ilkeler açıkça ortaya konmuştur.
– Amasya görüşmelerinden sonra milli micadeleye meşruluk kazandıran ikinci ve daha önemli belgedir.

c.) İstanbul’un İşgali (16 MArt 1920):
Misak-ı Milli kararlarına kızan İtilaf devlerleri Türklere gözdağı vermek için;
– İstanbul’u işgal ettiler.
– Mebuslar Meclisini basarak Temsil Heyeti’nin görüşleri doğrultusunda çalışan mebusları tutukladılar. Bazıları Anadolu’ya kaçtılar. Bazıları Malta adasına sürgüne gönderildi.
– Anadolu’ya sürdürülen milli mücadeleden vazgeçilmezse İstanbul’u tamamen alacaklarını bildirdiler.
– Vahdettin Mebuslar Meclisi’ni kapattı.
– Ali Rıza Paşa, Hükümet başkanlığından istifa etti. Salih Paşa Hükümeti kuruldu. O da istifa etti ve yerine Damat Ferit Paşa geçti.
– İstanbul’un işgalini, Manastırlı Hamdi Efendi adında yurtsever bir telgrafçı M.Kemal’e bildirdi.

ANADOLU’NUN TEPKİSİ:
M.Kemal bu olay üzerine:
1.) Durumu vatanın her tarafına duyurdu ve protesto etti.
2.) İstanbul ile telgraf ve telefon haberleşmesinin kesilmesini istedi.
3.) İşgal güçlerinin İstanbul ve Adana’dan Anadolu’ya yapacakları sevkiyata engel olmak için Geyve ve Ulukışla demiryollarını tahrip ettirdi.
4.) Anadolu’dan İstanbul’a her türlü mali kaynak gönerimi oldu.

İŞGALİN SONUCU:
– TBMM’nin açılmasına imkan hazırlandı.
– Osmanlı saltanatının bir nevi sonu oldu.
TBMM’NİN AÇILMASI (23 NİSAN 1920):

– İstanbul’un işgali ve Mebuslar Meclisi’nin kapatılması üzerine M.Kemal, Temsil Heyeti adına yayımladığı bir emirle, Ankara’da olağanüstü yetkilere sahip bir meclisin toplanacağını duyurdu.
– Seçimler yapıldı. Seçilen milletvekilleri ile İstanbul’dan kaçabilen milletvekilleri Ankara’da toplandı ve TBMM açıldı. Meclis, M.Kemal tarafından verilen önergeyi kabul etti.
Buna göre;
1.) Hükümet kurmak zorunludur.
2.) Geçici olarak bir hükümet başkanı tanımak ya da padişah vekili atamak doğru değildir.
3.) Meclis’te toplanmış olan milli iradeyi, vatanın geleceğine el koymuş olarak tanımak temel ilkedir. TBMM’nin üstünde bir güç yoktur.
4.) TBMM, kanun yapma ve yürütme yetkilerini kendinde toplamıştır.
5.) Meclis’ten seçilecek ve vekil olarak görevlendirilecek bir kurul hükümet işlerie bakar. Meclis Başkanı, bu kurulun da başkanıdır.
– Böylece millet egemenliğine dayanan yeni Türk Devleti’nin temelleri atılmış oldu.
– Yönetimde millet söz sahibi olduğu için devletin adı da Cumhuriyet olmalıydı.
– M.Kemal TBMM başkanlığına seçildi.
– Hükümetin kurulmasına karar verildi. 3 Mayıs 1920’de TBMM Hükümeti kuruldu. Avrupa devletlerine, İstanbul Hükümeti ile yapacakları antlaşmaların geçersiz olduğunu bildirdi.
– 20 Ocak 1921’de ilk Anayasa hazırlandı.
– Meclisin başkanı aynı zamanda hükümetin de başkanıydı. Hükümet üyeleri(bakanlar) mecliste yapılan oylamalarla belirleniyordu.
– Yasama, yürütme, yetkisi meclise aitti. (kuvvetler birliği)
TBMM’NE KARŞI İSTANBUL HÜKÜMETİ’NİN TUTUMU VE AYAKLANMALAR:

– Bu sırada Damat Ferit Paşa yeniden sadrazam olmuştu. TBMM’nin açılmasını istemiyordu. M.Kemal ve arkadaşlarının yürüttükleri mücadelenin yanlış olduğunu savunuyordu.
– M.Kemal hakkında idam kararı çıkardılar.
– Halkın dini duygularını istismar ederek dini silah olarak kulanmışlardır. Şeyhülislamdan fetva çıkararak M.Kemal’in mücadelesini padişaha karşı gelme olarak nitelemiş ve dine aykırı davranışlarının ölümle cezalandırılması gerektiğini duyurmuşlardır.
– Milli kuvvetleri yok etmek için Kuva-yi İnzibatiye adıyla yeni bir ordu kuruldu.
– Bu ayaklanmaları işgal kuvvetleri de destekledi.
– İstanbul Hükümeti ve İngilizlerin kışkırtmasıyla birçok ayaklanma çıkmıştır.

TBMM’nin Ayaklanmaları Bastırmak İçin Aldığı Önlemler:
– Ayaklanmalar Kuva-yi Milliye bilikleri tarafından bastırıldı.
– Damat Ferit Paşa vatan haini ilan edildi.
– TBMM Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nu çıkardı. İstiklal mahkemeleri kuruldu.
– Ankara müftüsü Rıfat Hoca ile 150 din adamı, İstanbul’daki fetva’ya karşı bir fetva yayınlayarak milli mücadelenin dine aykırı olmadığını duyurdular.
SEVR ANTLAŞMASI (10 Ağustos 1920):

-1. Dünya Savaşı’nı kazanan devletler,yenilgiye uğrattıkları Almanya, Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan ile barış antlaşmaları hemen imzaladıkları halde Osmanlı Devleti ile yapacakları antlaşmayı ertelemişlerdi. Çünkü;
– Osmanlı Devleti’ni paylaşma konusunda anlaşamamışlardır.
– İtilaf Devletleri Ocak 1919’da toplanan, Paris Barış Konferansında Osmanlı Devleti’nin parçalanmasını kararlaştırdılar. Ana hatlarını San Remo Konferansı’nda belirlediler.
– Antlaşmanın imzalanmasını çabuk laştırmak amacıyla Yunan ordusu Trakya’dan saldırıya geçti.
– Antlaşma Saltanat Şurası’nda incelendi. Rıza Paşa’dan başka hepsi kabul ettiler. Paris’in Sevr mahallerinde 10 Ağustos 1920’de antlaşma imzalandı.

MADDELERİ:
1.) İstanbul dışında bütün Trakya, Yunanistan’a bırakılacak
2.) Suriye ve Lübnan, Fransa’ya terk edilecek.
3.) Arabistan ve Irak, İngiltere’ye bırakılacak.
4.)İstanbul, Osmanlı Devletinin başkenti olarak kalacak, fakat azınlıkların hakları korunmazsa, burası Türklerin elinden alınacaktı.
5.) Doğu Anadolu’nda iki yeni devlet kurulack.
6.) Boğazlar, savaşta ve barışta bütün devletlerin gemilerine açık bulundurulacak.
7.) İzmir, Türklerde kalacak, fakat yönetimi Yunanlılara bırakılacak.
8.) Azınlıklara çok geniş haklar verilecek.
9.) Osmanlı Devletinin bütün gelir kaynakları, İtilaf Devletlerinin işgal masfarlarına ve savaş tazminatını ödemeye harcanacak. Osmanlı Devletinin maliyesi, İtilaf Devletlerinin tayin edeceği bir komisyonun elinde olacaktı.
10.) Osmanlı Devletinin en çok 50.000 kişilik bir ordusu olacak, ordunun ağır silahları, uçakları ve savaş gemileri olmayacaktı.
11.) Kağitülasyonlardan bütün devletler yararlanacaktı.

DOĞU CEPHESİ – ERMENİLERLE SAVAŞ:

– Osmanlı Devleti’ni parçalamak isteyen devletler, kendilerine çıkar sağlamak için Osmanlı ülkesinde yaşayan müslüman olmayanların haklarını savunma rolü oynamışlardır.
– Ermenileri de politikalarına alet ettiler. Ermeni sorunu ilk olarak 1877 – 1878 Osmanlı-Rus savaşında, Doğu Anadolu’nun bir kısmını ele geçiren Rusların, buralardaki Ermenileri kışkırtmasıyla başladı.
– Daha sonra Rusya ve İngiltere Ermeni sorununu kendi çıkarları doğrultlsunda kullandılar.
– Rusya, kurulacak bir Ermenistan ile Akdeniz’e ulaşmayı
– İngiltere, bağımsız bir Ermenistan düşüncesiyle, Rusya’nın Akdeniz’e ulaşmasını önlemek istiyordu.
– Kışkırtmalar sonucu bağımsız bir devlet kurma düşüncesiyle kapılan, Ermeniler Erzurum, İstanbul, Yozgat, Kayseri, Çorum ve Van’da olaylar çıkardılar.
– Padişah 2. Abdülhamid’i öldürme teşebbüsünde bulundular.
– 1909’da Adana’da isyan çıkardılar.
– 1. Dünya Savaşı’nda Doğu Anadolu’da ilerleyen Ruslar’ın yanında yer aldılar. 1914’te Zeytun’da isyan çıkardılar, Türkleri öldürdüler.
– Bunu üzerine TBMM, Ermenileri göc ettirme yasasını çıkararak Ermenileri Suriye’ye göc ettirdi.
– 1. Dünya Savaşı’ndan sonra Kafkasya’nın güneyinde bir Ermenistan Devleti kuruldu. İtilaf devletleri Doğu Anadolu’yu Ermenilere vermeyi planladılar.
– Bundan cesaret alan Ermeniler, 1920 Haziranında Türkiye’ye saldırıya geçtiler. Fakat Doğu Cephesi komutanı Kazım Karabekir Paşa komutasındaki Türk kuvvetlerine yenildiler ve Gümrü Antlaşmasını yapmak zorunda kaldılar. (3 Aralık 1920)
– Bu antlaşma ile,
– Kars ve çevresi geri alındı.
– TBMM’nin askeri ve siyasi alanda kazandığı ilk uluslararası başarıdır.
– Doğu cephesi kapanmış, buradaki kuvvetler batı ve güney cephelerine kaydırılmıştır.
-Ermeniler Doğu Anadolu’daki hayellerinden bir süre için vazgeçtiler. Ermeni sorunu kapandı. Daha sonra Gürcistan ile bir anlaşma yapıldı.
– Ardahan, Artvin, Batum tekrar topraklarımıza katıldı.
– Böylece belirlenen Doğu sınırımız, daha sonra 16 Mart 1921’de Rusya ile imzalanan Moskova Ant ile kesin şeklini aldı.
GÜNEY CEPHESİ:

– İngilizler Mondros Ateşkes Antlaşmadının 7. maddesi uyarınca Urfa, Antep, Maraş’ı işgal ettiler. Ancak buralardaki Türk yönetimine karışmadılar. Milletin onuruna dokunacak hereketlerden kaçındılar. Bu sebeple silahlı bir direnişle karşılaşmadılar.
– Daha sonra kendi aralarında yaptıkları bir anlaşma ile İngilizler buraları, Fransızlara bıraktılar. Büyük işkenceler yaptılar. Bunun üzerine halk direnişe geçti.
– Sivas Kongresi’nde güneydeki Kuva-yi Milliye direnişinin örgütlenmesi kararlaştırıldı. Temsil Heyeti tarafından buraya subaylar gönderildi. Batı cephesinden farklı olarak, Güney cephesinde halkın tamamı bu subaylarla kaynaşarak topyekün bir savaş başladı.
– Antep, Urfa, Maraş’ta milli cepheler oluşturuldu, Kuva-yi Milliye birlikleri kuruldu.
– Fransızlar 12 Şubat 1920’de Maraş ve 11 Nisan 1920’de Urfa’yı boşaltmak zorunda kaldılar. Antep’e ise ancak 1 yıl sonra girebildiler.
– Sakarya Savaşı’nı kaznmamız üzerine Ankara Antlaşması’nı yapmak zorunda kaldılar.(20 Ekim 1921)
– Fransızlar da Misak-ı Milli’yi ve yeni Türk Devleti’ni tanımış oldular.
– Güney sınırımız güvenlik altına alındı.
– Türk kuvvetlerinin bit kısmı Batı Cephesi’ne kaydırıldı.
– İtilaf devletlerinin Türkiye’ye karşı oluşturdukları birlik bozuldu. Fransızlar ve İtalyanlar Yunanistan’dan uzaklaştılar.
– Güneybatıda İtalyanlarla ciddi bir çatışma olmadı. İtalyanlar Sakarya Zaferi sonunda Anadolu’ya tamamen terkettiler.
1. İNÖNÜ SAVAŞI (6-10 OCAK 1921):

NEDENİ:
1.) İtilaf Devletleri desteğiyle Sevr Antlaşmasını Türklere kabul ettirmek
2.) TBMM, ordularını yok edip Ankara’ya kadar olan Türk topraklarını ele geçirmek ve TBMM’yi kapatmaktı.
3.) Demiryollarının kavşağı olan Eskişehir’i ele geçirmek.

SONUCU:
1.) Yunanlılar yenildi. Çerkez Ethem kuvvetleeri dağıtıldı.
2.) Yeni Türk Devleti’nin iç durumunu kuvvetlendirdi. Dış itibarını arttırdı.
3.) Halkın TBMM’ye ve orduya güveni arttı. Milli mücadelenin kazanılacağına olan inancı güçlendirdi.
4.) İtilaf devletleri, politikalarını yeniden gözden geçirmek için Londra konferansını toplamaya karar verdiler.
5.) Kazandığı başarıdan dolayı Albay İsmet Bey’in rütbesi generalliğe yükseltildi.
LONDRA KONFERANSI (21 Şubat – 12 Mart 1921):

TOPLANIŞ AMACI:
– Yunanlılardan çok şey bekleyen İtilaf devletleri 1.İnönü muharebesi sonunda hayal kırıklığına uğradılar.
– Silah gücüyle elde edemediklerini diplomatik yollarla gerçekleştirmek istediler.
– Amaç Sevr antlaşmasını biraz değiştirip yürürlüğe koymaktı.
– İngiltere, Fransa, İtalya, yunanistan katıldı.
– Bu konferansa İstanbul Hükümeti yanında TBMM Hükümeti de çağırıldı.
– Konferans anlaşma sağlanamadan dağıldı.
– Londra konferansı ile İtilaf devletleri TBMM hükümeti’ni tanımış oldu. Onlara, Misak-ı Milli hakkında doğru bilgiler verildi. Hangi şartlarla barış yapılabileceği belirtildi. Dünya kamuoyuna Türk milletinin haklı davası tanıtılmış oldu.
MOSKOVA ANTLAŞMASI (16 Mart 1921): d

– 1. Dünya Savaşı’nda İtilaf Devletleri grubunda yer alan Rusya, ülkesinde çıkan İhtilal yüzünden savaştan çekilmişti.
– İngiltere, Fransa, İtalya Rusya’da kurulan yeni yönetimi tanımamış ve ona karşı cephe almışlardır.
– Bu devletler Anadolu’yu işgale başlayınca Rusya endişe duymaya başladı. Çünkü Anadolu’nun işgali, Rusya’nın güney sınırlarını tehlikeye sokacaktı.
– Bu yüzden Rusya TBMM’ne yakınlaşmaya başladı. Önce Misak-ı Milli’yi tanıdı.
– Türk ordularının Doğu Cephesi’nde Ermeniler’e batı Cephesinde Yunanlılara karşı kazandığı başarıları izledi.
– 16 MArt 1921’de Sovyet Rusya ile TBMM arasında Moskova Antlaşması imzalandı.
Buna göre;
– Doğu sınırımız çizildi.
– İki devlet arasında karşılıklı yardımlaşma kabul edildi. Birinin tanımadığı antlaşmayı diğeri de tanımıyacaktı.
– Rusya yeni Türk Devleti’ni tanıdı.
– TBMM ilk defa büyük bir devletle eşit şartlarla antlaşma imzalamıştır.
2.İnönü Savaşı (26 Mart – 1 Nisan 1921):

– 1.İnönü savaşında ve Londra konferansında isteklerini Türk Devleti’ne kabul ettiremeyen İtilaf devletleri Yunanistan’ı yeni bir saldırı için kışkırttılar.
– Amaç 1.İnönü Savaşı’nın aynısı idi.
– Yunanlılar yine yenildiler.

SONUÇLARI:
1.) Düzenli ordunun önemi bir kez daha kanıtlanmış oldu.
2.) İtalyanlar işgal ettikleri bölgeleri boşaltarak, Anadolu’yu terkettiler.
3.) Fransızlar Ankara’ya temsilciler göndererek anlaşma yolları aradılar ve işgal ettikleri Zonguldak’tan çekildiler.
4.) İtilaf devletlerinin Yunanistan’a olan güveni azaldı.

SAKARYA SAVAŞI (23 Ağustos – 13 Eylül 1921): d

-Yunanlılar Türk ordusunu hazırlıksız yakalamak için 23 Ağustos 1921’de şiddetli bir saldırıya geçti.
– M.Kemal askerlerine “Hattı müdafaa yoktur. Sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaş kanıyla sulanmadıkça bırakılamaz.” emrini verdi.
– Savaş 22 gün 22 gece sürdü.
– Genel Kurmay Başkanı Fevzi Paşa ve Batı cephesi komutanı İsmet Paşa yönetimindeki Türk ordusu büyük zafer kazandı.

SONUÇLARI:
1.) Türk milletinin bağımsızlık azmi daha da güçlendi.
2.) Mustafa Kemal’e “Gazilik” ve “Mareşallik” rütbesi ile ünvanı verildi.
3.) Yunanistan umutsuzluğa düşerek savunmaya geçti.
4.) Dış politikada olumlu sonuçlar doğurdu. Kars ve Ankara Antlaşmaları imzalandı.
KARS ANTLAŞMASI (13 Ekim 1921):

– TBMM Hükümeti ile Sovyet Rusya’ya bağlı Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan cumhuriyetleri arasında imzalandı.
– Moskova antlaşması ile kabul edilen sınır tekrarlandı. Böylece Doğu sınırımız kesinleşmiş oldu.
ANKARA ANTLAŞMASI (20 Ekim 1921):

– TBMM Hükümeti ile Fransa arasında imzalanmıştır.
– Fransa yeni Türk Devleti’ni resmen tanıdı.
– Hatay dışında Güney sınırımız çizilmiş oldu.(Hatay’da özel bir yönetim kuruldu)
BÜYÜK TAARRUZ VE BAŞKUMANDAN MEYDAN MUHAREBESİ (26-30 Ağustos 1922):

– Sakarya Savaşı’nda yenilen Yunanlılar işgal etikleri yerleri ellerinde tutabilmek için savunmaya geçtiler.
– Türk ordusunun amacı: Düşmanı Anadolu’dan söküp atmaktı. Bunu için 6 ay süren bir hazırlık devresi geçirdiler.
– 26 Ağustos 1922 sabahı, Başkomutan M:Kemal, İsmet ve Fevzi Paşa taarruzu yönetmek için Kocatepe’de bulunuyorlardı.
– 20 Ağustos’ta, muharebeyi doğrudan M.Kemal yönetti. Bu savaş tarihimize Başkomutanlık Meydan Savaşı olarak geçti. Dumlupınar’da düşman yenilgiye uğratıldı.
– 1 Eylül sabahı, M.Kemal Paşa “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir ileri.” emrini verdi.
– Yunan Başkomutanı Trikopis esir edildi. Türk orduları 9 Eylül 1922’de İzimir’e girdi.
– Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan, Malazgirt zaferiyle Anadolu’nun kapılarını Türklere açmış, Türkiye Selçuklu sultanı 2. Kılıç Arslan Miryakefalon zaferiyle Anadolu’nun Türk vatanı olduğunu belgelemiş, Başkumandan Muharebesi ise Anadolu’nun sonsuza dek Türk vatanı olarak kalacağını ispat etmiştir.

MUDANYA ATEŞKES ANTLAŞMASI (11 Ekim 1922):

– Batı Anadolu’nun kurtarılmasından sonra sıra, Doğu Trakya ve Boğazlar’a gelmiştir.
– Türk orduları İstanbul ve Çanakkale üzerine yürümeleri karşısında İtilaf devletleri telaşa kapıldılar.
– İngiltere, Boğazlar ve İstanbul’u savunmak istediyse de Fransa ve İtalya’dan gerekli desteği göremedi. Sovyetler Birliği de Türkleri destekleyeceğini açıklayınca, ateşkes görüşmelerini kabul ettiler.
– Türkiye, İngiltere, Fransa, İtalya katıldılar. Yunanlılar Mudanya açıklatında gemide beklediler.
– Türkiye’yi Batı cephesi komutanı İsmet Paşa temsil etmiştir.

MADDELERİ:

1.) Doğu Trakya, Meriç ırmağının sol kıyısına kadar, on beş gün içinde Yunan ordusu tarafından boşaltılacak.
2.) Doğu Trakya, boşaltıldıktan sonra 30 gün içinde RBMM Hükümeti’ne teslim edilecek.
3.) TBMM Hükümeti’ne, barış antlaşmasının imzalanmasına kadar Doğu Trakya’da 8000 jandarma bulundurulacak.
4.) İstanbul ve Boğazlar, TBMM Hükümeti’ne bırakılacak. İtilaf Devletleri kuvvetleri, barışın imzalanmasına kadar İstanbul’da kalacaktı.

ÖNEMİ:
– Türklerin askeri zaferini tamamlayan siyasi bir zaferdir.
– Mondros Ateşkes Antlaşması Hükümsüz hale gelmiştir.
– Boğazlar, İstanbul ve Doğu Trakya savaş yapılmadan kurtarılmıştır.
– Misak-ı Milli’de belirlenen sınırlara kavuşuldu.
LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI VE ÖNEMİ (24 Temmuz 1923):

– Mudanya Ateşkes Antlaşmasından sonra barış esaslarını görüşmek üzere Lozan konferansı toplandı.(20 Kasım 1922)
– Konferansa Türkiye, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Yugoslavya katıldı. Boğazlar görüşülürken Rusya ve Bulgaristan da hazır bulundu.
– Konferansta Türk Devleti’ni İsmet Paşa başkanlığında bir heyet temsil etti.
– Konferansta üç önemli konu çözümlenecekti.
1.) Türk-Yunan barışının esaslarını belirlemek.
2.) Osmanlı Devleti’nin tarihe karıştığını kabul ederek yeni Türk Devleti’ni tanımak.
3.) Osmanlıların yabancılara vermiş olduğu kağitülasyonları kaldırmak.

– Görüşmeler çok çetin geçti
– Borçlar meselesi, kapitülasyonlar, İstanbul’un boşaltılması, Irak sınırımızın belirlenmesi konularında anlaşmaya varılamadı. 4 Şubat 1923’de dağıldı.

Daha sonra tekrar toplanan Lozan konferansında(24 Temmuz 1923’da imzalandı) su kararlar alındı.
1.) Trakya sınırı, Mudanya Ateşkes Antlaşması’yla kararlaştırıldığı şekilde olacak.
2.) Bozcaada ve Gökçeada Türkiye’ye verilecek; Midilli, Sakız, Sisam adaları Yunanistan’da kalacak, fakat askersiz hale getirilecek.
3.) Türkiye’deki Rumlar ve Yunanistan’daki Türkler karşılıklı olarak değiştirilecekler, Batı Trakya’daki Türkler ile İstanbul’daki Rumlar, bu değişmenin dışında bırakılacak.
4.) Yunanistan, savaş tazminatı yerine Karaağaç’ı Türkiye’ye verecek.
5.) Çanakkale ve İstanbul booğazlarının iki yanında dar bir bölge askersiz hale getirilecek. Türkiye, bir savaşa girecek olursa, BOğazları silahlandırabilecek.
6.) Yabancı savaş gemilerinin Boğazlardan geçişini, Türkiye’nin başkanlğında kurulacak Uluslararası Boğazlar Komisyonu denetleyecek.
7.) Suriye sınırı, Fransızlarla daha önce yapılan Ankara Antlaşması’nda belirlendiği gibi kalacak.
8.) Kapitülasyonlar kaldırılacak.
9.) Osmanlı borçları, Osmanlı Devletinden ayrılan devletlerle aramızda paylaşılacak; borçların bize düşen bölümü düzenli taksitlere bağlanacaktı.

T.C. Tarihi Cumhuriyet Dönemi
A) Cumhuriyetin İlanı ve Halifeliğin Kaldırılması:
1. Cumhuriyetin İlanı ve Mustafa Kemal Paşa’nın ilk Cumhurbaşkanı Seçilişi.
2. Halifeliğin Kaldırılması ve Bunun Önemi.
B) Partiler ve Çok Partili Döneme Geçiş Dönemleri:
1. Cumhuriyet Halk Fırkası.
2. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Şeyh Sait Ayaklanması.
3. Mustafa Kemal’e Suikast.
4. Serbest Cumhuriyet Fırkası ve Menemen Olayı.
C) İnkılabın Gelişimi, Devlet ve Toplum Kurumlarının Laikleşmesi.
1. Osmanlı Devletinde Hukuk.
2. Din-Devlet ilişkisi ve Aşamaları.
3. Türk Medeni Kanununun Kabulü ve Karakteri.
D) Eğitim ve Kültür Alanında İnkılap Hareketleri:
1. Türk Harflerinin Kabulü.
2. Tevhid-i Tedrisat Kanunu.
3. Medreselerin Kaldırılmamsı.
4. Eğitim-Öğretim Alanında Gelişmeler, (Okullar, Güzel Sanatlar ve Kültür alanında gelişmeler üzerinde durulması)
5. Yeni Tarih Anlayışı.
6. Türk Dilinin Gelişmesi.
E) Toplumsal Yaşayışın Düzenlenmesi :
1. Tekkelerin, Zaviyelerin ve Türbelerin Kapatılması.
2. Kıyafette Değişiklik.
3. Soyadı Kanununun Kabulü.
4. Ölçüler, Saat ve Takvimde Değişiklik.
5. Kadın Haklarının Kabulü.
F) Ekonomik Alanda Gelişme:
1. Milli Ekonominin Kurulması :
a) Cumhuriyetin İlk Yıllarında Ekonomi.
b) Milli Ekonomi İlkesi ve Uygulanması.
c) Tarım (Köycülük siyaseti, kooperatifçilik, toprak reformu, vergi sistemi üzerinde durulması).
d) Ticaret (Kabotaj hakkının açıklanması.)
e) Sanayi ve Madencilik
2. Bayındırlık Alanında Gelişme.
3. Sağlık ve Tıp Alanında Gelişme.Atatürk inkılaplarının tümü bir bütün oluşturur. Birbirini tamamlarlar.
Türk inkılabının amacı, Türk halkını çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmaktır.
Saltanat’ ın kaldırılması (1 Kasım 1922) :
Nedenleri :
• Milli mücadele sırasında İtilafçılarla beraber hareket etmişti,
• “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” hükmü padişahlıkla çelişiyordu.
• Lozan barışı sırasında İtilafçılar sultanı da görüşmelere davet ederek Türk heyetinde ikilik yaratmak istiyordu. Bunun önüne geçilmesi gerekiyordu.
* Bu nedenle saltanat 1 Kasım 1922’te kaldırıldı.
M. Kemal, Erzurum kongresinden itibaren cumhuriyete doğru gidişi ortaya koymuştu. Ancak ülke şartlarının buna elverişli olmaması nedeni ile bu amacını açıkça söylemiyordu. Kurtuluş Savaşı kazanılıp şartlar olanak verince 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet TBMM’nin kabul ettiği bir tasarı ile ilan edilmiştir.

Halifeliğin Kaldırılması ( 3 Mart 1924 ) :
1-Halife peygamber ve Emeviler döneminde hem devlet lideri hem de ordu komutanı idi. Osmanlılara geçince daha çok İslam dünyasını birleştirici bir güç olarak kullanıldı. Ancak bu pek başarılı olmamış ve önemini kaybetmişti.
2-Halife Türkiye’de de devlet işlerine karışmaya başlamış ve cumhuriyete karşı olanlarla iş birliği yapmaya başlamıştı. Bu nedenlerle 3 Mart 1924 yılında halifelik kaldırıldı.

Devlet hizmetlerinin halka daha iyi ulaştırılabilmesi için Türkiye’nin idari teşkilatı yeniden düzenlendi. Merkezi idareye bağlı olarak Türkiye, iller, ilçeler, bucaklar ve köylere ayrıldı. İle vali, ilçelere kaymakam, devletin temsilcisi olarak yönetici atanır.

Türkiye’nin başkenti, Ankara olarak belirlendi.
• Milli mücadelenin bütün çalışmaları burada yapılmıştı,
• TBMM, burada açılmış ve çalışmıştı,
• Ulaşım, haberleşme ve bütün diğer imkanlar açısından Türkiye’nin tüm bölgeleriyle bağlantılıydı. Ülkeyi buradan kontrol etmek daha olanaklı idi.

Atatürk yeni Türk Devleti’nde demokratik rejimi yerleştirmenin yolunun demokrasi olduğunu biliyordu. Bu nedenle siyasi yönetimin tam bir hür ortamda oluşturulabilmesi için halkın seçim hürriyetini sağlamak gerekiyordu.
Demokrasi değişik fikirlerin varlığını kabul eder. Siyasi parti de aynı görüşü paylaşan insanların bir araya gelip oluşturdukları bir örgüttür.
Kurtuluş Savaşı sırasında siyasi partiler yoktu. Herkes ülkenin kurtarılmasını istiyordu. Ancak savaştan sonra ve özellikle saltanatın kaldırılmasının ardından mecliste muhalifler arttı ve kendiliğinden iki grup oluştu. Seçimler yaklaşınca M. Kemal Cumhuriyet Halk Fırkası’nı kurdu(9 Ağustos 1923).
Bir süre sonra Atatürk’ün bazı arkadaşlarında fikir ayrılıkları başlamış ve onlar da kendi fikirlerini uygulamak üzere terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kurdular. İlk başta iyi niyetle kurulan bu parti daha sonra cumhuriyete karşı olanların toplandığı bir odak haline gelmiş ve bu kişilerin çıkardığı bazı ayaklanmalara üzerine parti kapatılmıştır.
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nda toplananlar, saltanatın ve halifeliğin yeniden tesisi için çalışıyorlardı.Bunlar Diyarbakır ve Elazığ çevresinde Şeyh Sait İsyanı’nı çıkarmıştı. Bunun üzerine Takrir-i Sükun Kanunu çıkarılıp İstiklal Mahkemeleri kuruldu ve isyan bastırılıp elebaşıları İstiklal Mahkemelerinde yargılandı.
M. Kemal’i, saltanat ve halifeliğe dönüş için engel olarak görenler onu öldürmeyi tasarlamıştı. Ancak suikastçileri kaçıracak olan motorcunun bu amacından vazgeçip haber vermesi üzerine amaçlarına ulaşamadılar.
1925-1930 yılları arasında inkılaplara devam ediliyordu. Ancak 1929’da yaşanan ekonomik bunalım, M. Kemal’in ekonomik politikasını eleştirenler arttı. Bunun üzerine Atatürk, farklı görüşler için başka partilerin kurulmasını istedi. Sonuçta Ali Fethi Bey tarafından Serbest Cumhuriyet Fırkası kuruldu. Ancak bu parti de öncekinde olduğu gibi cumhuriyet rejimine karşı olanların toplandığı bir merkez haline gelince bu da kapatılmak zorunda kalınacak ve böylece ilk çok partili rejim denemeleri başarısız olmuştur.(1945 yılında ancak başarı sağla..).
Menemen olayı, cumhuriyete karşı olanların halkın dini, duygularını kullanarak çıkardıkları bir ayaklanmadır. Derviş Mehmet liderliğinde başlayan ayaklanmayı bastırmak isteyen Öğretmen Asteğmen Kubilay, asilerce başı kesilerek şehit edildi.Ayaklanma daha sonra bastırılarak suçlulara gerekli cezalar verildi.
Hukuk, vatandaşların birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerini düzenleyen yazılı kuralların bütünündür.
Hukuk alanında yapılan inkılaplar:
1-Anayasanın Kabulü (20 Ocak 1921) ( Teşkilat-ı Esasiye Kanunu )
Anayasanın Önemli Hükümleri:
a)Egemenliğin millete ait olduğu,
b)Kuvvetler birliği(Yasama, yürütme ve yargının TBMM’nde toplanması).
c)TBMM’nin devleti yönetecek en üstün organ olduğu,
29 Ekim 1923’te Cumhuriyetin ilanı üzerine anayasanın 1. maddesi “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir” şeklinde düzenlendi. 1924’te günün şartlarına göre 2. anayasa yapılmıştır.

2-Türk Medeni Kanunu, Türk Ceza Kanunu ve Türk Ticaret Kanununun Kabulü:

Türk Medeni Kanunu’nun Özellikleri:
• Kadın ve erkek sosyal ve ekonomik olarak eşit hale getirildi,
• Tek eşlilik ve resmi nikah esası getirildi,
• Evlenmelerde iki tarafın isteği esas alındı,
• Kadınlara da boşanma hakkı tanındı.Böylece çocukların da hakları güvence altına alındı.

Eğitim ve Kültür Alanında İnkılap:

1-Çağdaşlaşma ve Uygarlık: Çağdaşlaşma, aklın ve bilimin ışığında yaşadığımız zamana ayak uydurmaktır. Atatürk’ün gelişim için rehber aldığı faktör, bilim ve tekniktir. Atatürk, Batı uygarlığını hedef gösterirken bilim ve teknolojideki ilerlemelerini kasteder.

2-Milli Eğitim:
a)Tevhid-i Tedrisat(Öğretim Birliği) Kanunun Kabulü ve Medreselerin Kaldırılması:
Osmanlıların son zamanlarında iki türlü eğitim yapılıyordu. Birincisi, bilimin ışığında eğitim veren Batı tipi okullar; ikincisi de din kurallarına göre ve dolayısıyla serbest düşünceye dayanmayan Medreseler. Bu ikilik, toplumda iki ayrı düşüncede olan iki tip nesil yetiştiriyordu. Atatürk bilime dayanmayan Medreseleri kaldırarak toplumdaki ikiliğin önüne geçmiş oldu.

Bugünkü Eğitim Sistemimizin Esasları:
• Eğitim birliği,
• Kız-erkek eşitliği,
• Eğitimin tüm yurtta yaygınlaştırılması,
• Eğitimde uygulamaya ağırlık verilmesi,
• Programların ihtiyaçlara göre hazırlanması,
• Programların bilimsel olması,
• Saygılı, sevgili ve sorumlu bir disiplin
• Yetenekli ve mesleğini seven fertler yetiştirme,

b)Yeni Türk Harflerinin Kabulü:
Osmanlılarda Arap alfabesi kullanılıyordu. Bu, eğitim ve öğretimi zorlaştırıyordu. Tüm yurtta okur-yazarlılığın yaygınlaştırılması, Latin alfabesine dayanan yeni Türk Alfabesi ile sağlandı.(1 Kasım 1928).Türkler tarih boyunca bir çok devlet kurmuştur. Hun, Göktürk, Uygur, Selçuklu, Osmanlı, Türkiye gibi… Bu devletleri kurarken gittikleri yerlerde Türk kültür ve uygarlığını da yaygınlaştırmışlardır.
Atatürk’ün ilkelerinden milliyetçilik, insanın tarihine bağlılığı da ifade eder. Atatürk, milletine ve tarihine bağlılığını, tarih alanındaki çalışmaları ile göstermiştir. Türk tarihinin gerçekçi bir biçimde araştırılması için “Türk Tarih Tetkik Cemiyetini” kurmuştur. Bugün bu kuruluş “Türk Tarih Kurumu” adını taşır. Atatürk tarih yazarlarının tarihi yapanlara bağlı kalmasını istiyordu. Yani tarihin gerçekçi bir biçimde yazılmasını ve böylece gelecek kuşakların doğru bilgilenip bundan gerekli dersleri çıkarmalarını savunuyordu.
Atatürk, birleştirici bir tarih anlayışına sahipti. İnsanın kendi tarihini bilmesi, çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkabilmek için zorunludur. Çünkü tarih bilinci, milli birliği oluşturur. Atatürk, Türk tarihi ile övünmesinin yanı sıra sebepsiz yapılan savaşların bir cinayet olduğunu kabul ederdi. Bu da insan sevgisini gösterir. Yani kendi tarihimizle övünürken başka uluslara düşmanlık beslemeyi de reddediyordu.
Atatürk, milli birlik ve beraberliği sağlayan unsurlardan biri olan dil konusuna da önem vermiş ve Türkçe’nin geliştirilmesi için Türk Dili Tetkik Cemiyeti(Türk Dil Kurumu)’ni kurmuştur.
Milli kültür, manevi özellikler, yaşayış ve davranış şekilleri ile düşünce birliğinden oluşur. Yani tüm değerlerimizden oluşur. Atatürk’e göre milli kültür mutlaka yükseltilmelidir. Aksi takdirde yok olur. Günümüzde bu daha iyi hissedilmektedir. Zira geri kalan ulusların kültürü, güçlü ulusların kültürüne yenik düşmektedir. Çağdaş kültüre sahip olmak, bilim, sanat ve teknoloji düzeyine kültürünü yükseltmekle mümkündür.
Güzel sanatlar, uygar olmanın belirtisi ve kültürlü insan yetiştirmede bir eğitim aracıdır. Güzel sanatlardan Atatürkçülüğün amacı, insanlar arasında sevgiyi geliştirmesi, gelecek kuşaklar için çalışılması ve kalıcı eserler verilmesidir. Sanatçı bunu başardığı oranda ulusuna ve insanlığa hizmette bulunmuş olur. Zira sanatkar, insanlığın ortak değeridir.
Gerçek anlamda halkı için çalışan sanatçıya Atatürk büyük önem vermiştir. Bunu da “Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz; hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz, fakat sanatkar olamazsınız.” Sözüyle ifade etmiştir.

Toplumsal alanda yapılan başlıca inkılaplar ve düzenlemeler:

1-Din kurumlarının düzenlenmesi: Tarikat, Tanrı’ya ulaşmak için izlenen yollardan her birine denir. Tarikat mensuplarının toplandıkları yere tekke, küçüğüne de zaviye denir.
Zamanla bu tarikatların gerçek amacından uzaklaşıp cumhuriyete karşı faaliyetlere başlayınca tekke ve zaviyeler ile türbeler çıkarılan bir kanunla kapatıldı(1925).

2-Kıyafette değişiklik: Atatürk yaptığı inkılaplarla yarattığı yeni insanın dış görünüşü ile de uygar insanlar sınıfına katılmasını istedi. Bu amaçla kılık ve kıyafette de düzenleme yapılarak bugünkü kıyafet anlayışını getirdi ve şapka kanunu çıkarıldı. Dini kıyafetlerin giyimi de sadece ibadet yerleri ile sınırlandırıldı.

3-Takvim, saat ve ölçülerde değişiklik: Cumhuriyetten önce Hicri ve Rumi takvimler kullanılıyordu. Ancak bu farklılık , devlet işlerinin yürütülmesi ve diğer devletleriyle olan ilişkilerde zorluklar çıkarıyordu. Bu yüzden Miladi Takvim getirildi.(1926).
Saat durumu ise önceleri Güneş’in doğuşuna göre yapıldığından ülkede zamanlamada birlik sağlanamıyordu. Bu karmaşayı önlemek için milletler arası saat sistemi kabul edildi.
Ölçü alanında da değişiklikler yapıldı. Önceleri kullanılan arşın, endaze, okka gibi birim ölçüleri yerine metre, kilo ve litre gibi bugünkü ölçüler getirildi. Böylece ticari alana bir düzen ve buna bağlı bir canlılık getirildi(1931).

4-Soyadı Kanunu: Osmanlı devletinde insanların soyadı olmayıp genellikle isimlerinin yanında lakap, baba adı, ayrıcalık ifade eden bazı unvanlarla anılırdı. Ancak bu, nüfus, askerlik, tapu, okul, adalet, ticaret gibi işlerde karışıklıklar çıkarıyordu .
Bu karışıklığın önüne geçmek için 1934 yılında Soyadı Kanunu çıkarıldı. Bu kanunla, aile gülünç, ahlaka aykırı olmama ve Türkçe olma şartı ile istediği soyadını alabilecekti.

5-Kadının Sosyal ve Siyasal Hakları: İlk Türk devletlerinde kadının yeri önemliydi. Erkek ile eşit ve toplumda söz sahibiydi.
İslamiyet ile beraber Arap kültürü etkili olunca Osmanlılarda kadının yeri gerilemeye başladı. Erkek egemenliği altına alındı. Haklarını kaybetti.
Cumhuriyetle beraber kadın-erkek eşitliğini yeniden sağlamak için bir takım düzenlemeler yapıldı. Cumhuriyetle beraber kadının elde ettiği bazı haklar şunlardır: Seçme-seçilme, miras, boşanma, okuma ve meslek sahibi olma gibi…Sağlık alanında da önemli adımlar atıldı.

EKONOMİK ALANDA GELİŞMELER :
Ekonomi: İnsanların üretim, pazarlama ve tüketim alanında yaptıkları etkinliklerin tümüdür.
Osmanlı ekonomisi, 1750’lerden itibaren çöküşe geçmiştir. Başlıca sebepleri ise kapitülasyonlar, sanayinin gelişmemesi, sürekli savaşlar, tarımın bozulması ve dış borçlar idi.
Cumhuriyet döneminde ekonominin düzeltilmesi, askeri zafer kadar önemliydi. Çünkü Atatürk’ün belirttiği gibi, siyasi bağımsızlık, ekonomik bağımsızlıkla tamamlanması gerekir.

Yeni Türk Devleti’nin ekonomi politikası İzmir İktisat Kongresi’nde belirlenmiştir:
• Öncelikle milli kaynaklardan yararlanılacaktır,
• Üretici korunacaktır,
• Sanayi ve ihracat geliştirilecektir,
• Özel girişimciler desteklenecektir,
• Çiftçilerin desteklenmesi için bankacılık geliştirilecektir.

Tarım alanında yapılan başlıca etkinlikler:
• Köylüyü rahatlatmak için “aşar” vergisi kaldırıldı,
• Ziraat Bankası aracılığı ile çiftçilere kredi sağlandı,
• Kooperatifçilik geliştirildi,
• Tarımda makineleşmeye önem verildi,
• Verimi arttırmak için tohum ıslahı ve çiftçinin eğitilmesine önem verilmiştir.
Ticaret alanında yapılan etkinlikler:
Cumhuriyet öncesi ticaret azınlıkların elindeydi. Türk milletini ticarette etkin kılmak için:
• 1-Bankacılığa önem verilerek ilk özel banka olan İş Bankası kuruldu,
• 2-Tüccarlara kredi sağlandı,
• 3-Türk limanları arasında yolcu ve yük taşıma hakkı(Kabotaj hakkı) Türk denizcilerine verildi.

Sanayi alanında yapılan etkinlikler:
• Devlet sanayi kuruluşlarını kurarken özel girişimciler de desteklendi,
• 1933 yılında “devletçilik” ilkesi uygulanarak girişimcilerin yapamadığı yatırımlar yapıldı,
• 1939’da Karabük demir-çelik fabrikası kuruldu,
• Madencilik faaliyetleri için MTA Enstitüsü kuruldu.

Bayındırlık alanında : özellikle ulaşıma önem verilerek demir ve kara yolları geliştirildi. Liman ve hava alanları yapılıp hizmete sokuldu. Şehirlerin modernleştirilmesi için çalışıldı.

BEŞİNCİ BÖLÜM
TÜRK ORDUSU VE MİLLİ SAVUNMA

Türk Ordusu ve Milli Savunma

Türk devletlerinin kuruluş ve yıkılışlarında ordu genellikle birinci derecede rol oynamıştır.
Türk ordusu gerektiğinde milletle bir bütün oluşturmuştur. Bunu en iyi örneği de Kurtuluş Savaşı’nda verilmiştir. Türk ordusunun temeli, disiplin, cesaret ve vatan sevgisine dayanır.
Bugün TSK, dört ana bölümden oluşur:
1. Kara Kuvvetleri Komutanlığı,
2. Hava Kuvvetleri Komutanlığı,
3. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı,
4. Jandarma Genel Komutanlığı.
Türk ordusunun görevi, anayasada belirtildiği gibi, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni iç ve dış tehlikelere karşı korumak ve kollamaktır”. Ayrıca gerektiğinde doğal felaketlerde de halka yardım eder.
Milli savunma, Milli Savunma Bakanlığı’nca yürütülmektedir. Ordunun, beslenme, barınma, silah, araç-gereç ihtiyacının giderilmesi ve askerlik işleri bu bakanlığın görevidir. Ordunun savaşa hazırlanması ise genel Kurmay Başkanlığı’nca yürütülür.

ALTINCI BÖLÜM
TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN DIŞ SİYASETİ
1. Nüfus Mübadelesi.
2. Yabancı Okullar Sorunu.
3. Irak Sınırı ve Musul Sorunu.
4. Milletler Cemiyeti ve Milletler Cemiyetine Girişimiz.
5. Balkan Antantı.
6. Montrö Sözleşmesi.
7. Sadabat Paktı.
8. Hatay Sorunu ve Sonucu.

Milli dış politikamız: Atatürkçü düşünce sisteminin esasları doğrultusunda barışçı bir yönde oluşturulur.

Milli dış politikamızın dayandığı başlıca esaslar:
• Öncelikle milli gücümüze dayanmak ve bağımsızlığımızı üstün tutmak,
• Milli sınırlar içinde kalmak,
• Gerçekçi ve barışçı olmak,
• Uluslar arası ilişkilerde eşitliğe dayanan ilişkiler kurmak,
• Milli politikayı yürütürken iç teşkilatı dikkate almak,
• Başka devletlerin politika ve yönetim sistemlerinden etkilenmemek,
• Bilim ve teknolojiyi rehber kabul etmek.
Atatürk dış ilişkilerde özellikle bağımsızlığımızın zedelenmemesine dikkat edilmesini istemiştir. Çünkü Atatürk’e göre bağımsız olmayan devlet gerçekte devlet değildir. Atatürk’ün önem verdiği ikinci ilke de ilişkilerin mutlaka barışçı yoldan sürdürülmesi olmuştur. Bunu da “ Yurtta barış dünyada barış” ilkesiyle açıklamıştır.

Musul Sorunu ve Sonucu:
Musul sorunu Lozan Anlaşması’nda çözülememişti. Daha sonra İngiltere ile yapılacak görüşmelerde çözülmesi kararlaştırılmıştı.
1924’te başlayan görüşmelerde İngiltere, Musul’un Irak’a ait olduğunu belirtiyordu. Gerçekte amacı, Irak’ın kendi sömürgesi olduğundan buradaki petrol yataklarına sahip olmaktı. Hatta Musul’un yanı sıra Hakkari’nin de Irak’a katılması gerektiğini belirtiyordu.
İlk başta görüşmelerden sonuç alınamamış ve sorun, İngiltere tarafından Milletler Cemiyeti’ne götürülmüştür.
Bu arada İngilizler, Türkiye’yi iç işlerinde uğraştırmak için ortaya çıkan Şeyh Sait Ayaklanması’nı desteklemiştir.
Türkiye, Milletler Cemiyeti ve Lahey Adalet Divanı kararlarını reddetmiştir. İkinci defa İngiltere-Türkiye arasında görüşmeler başlamış ve sonuçta 5 Haziran 1926’da varılan anlaşmaya göre, bugünkü sınırımız çizilmiştir. Musul Irak’a bırakıldı. Ancak Irak elde ettiği petrolün %10’luk bölümünü 25 yıl süre ile Türkiye’ye verecekti.

Montrö Boğazlar Sözleşmesi :
Lozan Anlaşması ile Boğazların her iki yakası askersiz bırakılıyor ve yönetim uluslar arası bir komisyon tarafından sağlanıyordu. Türkiye bu şartları devletlerin silahsızlanmaya gitmesi şartıyla kabul etmişti. Ancak devletlerin 1933’ten sonra hızla bir silahlanma yarışına girmesi, Almanya’nın Ren bölgesine girmesi, Japonya’nın Mançurya ve İtalya’nın Habeşistan’a saldırması Türkiye’yi de kendi güvenliği açısından Boğazlar konusunda harekete geçirdi.
Lozan Anlaşmasını imzalayan ülkelere bir nota gönderen Türkiye, İsviçre’nin Montrö kentinde bir konferansın toplanmasını sağladı. Burada imzalanan sözleşmeye göre;
1. Boğazlar Komisyonu kaldırılıp görevleri Türkiye’ye verildi,
2. Boğazları her iki yakasında Türkiye asker bulundurabilecekti,
3. Ticaret gemileri Boğazlardan geçebilecektir,
4. Savaş gemilerinin geçişi için bazı sınırlamalar getirildi,
5. Türkiye, savaş durumunda, savaş gemilerinin Boğazlardan geçişi konusunda serbesttir.

Balkan Antantı
I.Dünya Savaşı’ndan sonra dünya barışının sağlanamaması, ülkelerin 1933’ten sonra silahlanmaya gitmesi, Almanya’nın Balkanları hedefleyen politikaları, Türkiye ve Yunanistan’ı telaşlandırmış ve bunlara Yugoslavya ve Romanya’nın da katılması ile dört ülke arasında Balkan Antantı imzalanmıştır. Amaç, sınırları güvence altına almak ve tehlikeleri önlemektir. Ayrıca ekonomik alanda da işbirliği sağlanacaktı.

Sadabat Paktı
1935 yılında İtalya’nın Habeşistan’a saldırması, Doğu Akdeniz ve Orta Doğu’yu tehlikeye düşürmüştü. Bu yüzden Türkiye, İran, Irak ve Afganistan bir araya gelerek birbirlerinin güvenliklerini sağlayıcı işbirliği gidip aralarında Sadabat Paktı’nı imzaladılar.

Hatay Sorunu ve Sonucu:
20 Ekim 1920’de, Fransa ile imzalanan Ankara anlaşması ile Türkiye-Suriye sınırı çizilmiş ve Hatay Fransa’nın mandası altında kalmıştı. Burada yaşayan Türklere hakları verilmişti. Ancak Fransa’nın buradaki mandasını kaldırması üzerine Hatay yeniden gündeme getirilmiştir. Konu Milletler Cemiyeti’ne götürülmüş ve Türkiye-Fransa arasında görüşmeler başlamıştı(1936). Sonunda 2 Eylül 1938’de bağımsız bir Hatay Devleti kuruldu. Ancak bu durum uzun sürmemiş ve Hatay meclisinin aldığı bir kararla Hatay ülkemize katıldı(1939).
Hatay’ın ülkemize katılmasında Atatürk’ün üstün çabası etkili olmuştur. Barış yoluyla kazanılmış siyasi bir başarıdır.
Jeopolitik: Bir devletin ekonomik, coğrafi, siyasal ve stratejik özelliklerinin dış politikayı etkilemesidir.

Türkiye, sahip olduğu coğrafi konum, uluslar arası politikaları etkileyen özelliklere sahiptir. Bunların başlıcaları:
• Türkiye’nin Asya, Avrupa ve Afrika’yı birleştiren stratejik bir konumda olması,
• Boğazlar sayesinde deniz ticaret yollarına hakim olması,
• Batı ile Orta Doğu arasında bir köprü durumunda olması,
• Bir dünya savaşı ihtimalinde çok önemli bir coğrafi konumda olması,
• Zengin eski uygarlıkların mirasına sahip olmasıdır.

Türkiye’nin bu önemi, güçlenmemizi istemeyen bazı devletleri, aleyhimizdeki bazı faaliyetleri desteklemekte ve gelişmemizi engellemeye çalışmaktadırlar. Bu amaçla iç ve dış tehdit unsurlarını desteklemektedirler. Özellikle terörizm faaliyetlerini destekleyerek hem Türkiye’yi içten çökertmeye çalışmakta hem de kendilerine silah pazarı yaratmaktadırlar. Bu şekilde davranan devletler terörizmin yayılmasına en büyük katkıyı yapmış olmaktadırlar. Bunun yanı sıra bazı devletler geçmişte yaşanan bazı olayları günümüzde gerçek dışı bir durumda ortaya çıkarmakta ve uluslar arası ilişkilerimizi bozarak bizi zor durumda bozmaya çalışmaktadırlar. Ermeni soykırımı iddiası bu amaçla kullanılmaktadır.
Bütün bu tehditlerin önüne geçmek ve sahip olduğumuz stratejik avantajları korumak, toplum olarak birlik olmamız ve her alanda güçlenme çalışmaları yapmamızla mümkündür.

YEDİNCİ BÖLÜM
ATATÜRKÇÜLÜK – TÜRK İNKILABININ DAYANDIĞI İLKELER VE TÜRK İNKILABININ NİTELİKLERİ
A) Temel İlkeler:
1. Cumhuriyetçilik.
2. Milliyetçilik.
3. Halkçılık.
4. Laiklik.
5. Devletçilik.
6. İnkılapçılık.
7. Bütünleyici İlkeleri
8. Milli Egemenlik
2. Milli Birlik ve Beraberlik, Ülkü Bütünlüğü
3. Özgürlük ve Bağımsızlık
4. Yurtta Barış, Cihanda Barış.
5. Bilimsellik ve Akılcılık.
6. Çağdaşçılık ve Batılaşma.
7. İnsan ve İnsanlık Sevgisi.

Türk İnkılabının Nitelikleri :
Atatürkçülük: Atatürk’ün, devlet, fikir, ekonomik hayat ve devlet kurumlarını ilgilendiren görüş ve ilkelerinin bütünündür.
Atatürkçülüğün Oluşmasına neden olan başlıca etkenler:
• Osmanlı Devleti’nin yönetim şeklinin(Mutlakıyet) günün şartlarına uymaması,
• Fransız İhtilali’nin etkisi ile ülkenin dağılışının gittikçe hızlanması,
• Osmanlı Devleti’nin Avrupa’daki bilimsel ve teknolojik gelişmeleri izleyememesi,
• I.Dünya Savaşı sonunda vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığının tehlikeye düşmesi,
• Osmanlı padişah ve hükümetlerinin olaylar karşısında çözüm üretememeleri.

Atatürkçülüğün başlıca amaçları:
• Tam bağımsızlık,
• Toplum refahını sağlama,
• Millet egemenliğini sağlama,
• Akıl ve bilimi rehber kılma,
• Türk milletini çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma.

Atatürkçülüğün Nitelikleri:
• Milletin ihtiyaçlarından kaynaklanmış olması,
• Hayalci olmaması,
• Bir bütün olarak Atatürk ilklerine dayanması,
• Akıl ve bilimi rehber kabul etmesi,
• Düşünce ve vicdan hürriyetine saygılıdır,
• Milli birlik ve bütünlüğe önem vermesi,
• Barışçı olması.

Atatürkçü Düşüncede Özellik Taşıyan Önemli Yaklaşımlar:
• Atatürkçü düşünce, kişinin hak ve hürriyetlerini koruyucu bir anlayışa sahiptir,
• Uluslar arası düzeyde kabul edilen tüm hak ve özgürlükler, Atatürkçü düşüncede yer alır,
• Atatürkçü düşünce hürriyeti her ilerlemenin anası kabul eder,
• Atatürkçü düşünce, devleti kişinin hak ve hürriyetlerinin korunmasından sorumlu tutar,
• Kişi hak ve hürriyetlerine karşı kişi vatandaşlık ödevleriyle yükümlü olur.

Atatürk İlkeleri:
Atatürk’ün inkılaplarını gerçekleştirirken uyguladığı yöntemlerin dayandığı esasların sistemidir.
Atatürk İlkelerinin Amaçları:
• Türk toplumunu aklın ve bilimin rehberliğinde uygarlık düzeyine çıkarmak
• Türk toplumuna mutlu bir yaşam sağlama,
• Bağımsız ve güçlü bir Türkiye yaratmak şeklinde özetlenebilir.

Atatürk İlkelerinin Ortak Özellikleri:
• Sorunları akıl ve bilimin kurallarına göre çözmeyi öngörür,
• Kişinin hak ve özgürlüklerini korur,
• Demokratik kurallara uymayı esas alır,
• Başkasına özenerek veya taklit ederek belirlenmemiş, toplumun ihtiyaçlarından doğdu,
• Atatürk ilkleri bir bütün olarak değerlendirilir, birbirini tamamlayıcıdır.

Atatürk İlke ve İnkılaplarının Dayandığı Esaslar:
• Vatan ve millet sevgisi,
• Milli egemenlik,
• Bağımsız ve özgür düşünce,
• Milli birlik,
• Ülkenin bölünmezliği,
• Türk toplumuna inanma ve güvenme.

Atatürk İlkeleri:
a)Cumhuriyetçilik:
• Egemenliğin sahibinin millet olduğu bir yönetimdir,
• Temsili demokrasiyi esas alan bir yönetimdir,
• Milletin seçtiği temsilcilerden oluşan TBMM son söz yetkisine sahiptir,
• Millet temsilcilerini değiştirebilir,
• Atatürk, Gençliğe Hitabesinde cumhuriyetin korumalığını Türk gençliğine vermiştir.

b)Milliyetçilik:
• Milleti sevmek ve milli çıkarları her şeyden üstün tutmayı öngörür,
• Vatandaşlar arasında hiçbir ayrım yapmaz, birlik ve beraberliğe dayanır,
• Vatanın bütünlüğünü ve bağımsızlığını esas alır,
• Tüm vatandaşları Türk olarak kabul eder,
• Irkçılığı reddeder.

c)Halkçılık:
• Türkiye vatandaşı olan herkesi kanun önünde eşit sayar,
• Halkın devlet yönetimine eşit katılımını sağlar,
• Siyaset ve yöneticilerin halk için çalışmasını öngörür,
• Halkı bir bütün kabul ettiği için sınıf ayırımını reddeder.

d)Devletçilik:
• Atatürk’ün ekonomik görüşlerini ifade eder
• Ekonomik kalkınmada özel teşebbüsün yanı sıra devletin de yatırımları yapmasını öngören karma sistemi esas alır.
• Sosyal güvenliğin sağlanmasını devletin görevi olarak görür.

e)Laiklik:
• Din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılmasını ön görür,
• Din ve vicdan özgürlüğünü sağlar,
• Dini inançları kullanarak halkın sömürülmesinin önüne geçer,
• Devlet yönetiminde aklın hakim olmasını ister,
• Dinde de serbest düşüncenin ve araştırmanın önünü açar,
• Toplumun inancında hoşgörünün hakim olmasını sağlar,
• Dinin gerekleri için hizmet edilmesini de sağlar,

f)İnkılapçılık:
• Yeniliği esas alır,
• Sürekli yeniliklere açık olmayı ister,
• Yeniliklerle toplumun ihtiyaçlarının karşılanmasını amaçlar,

Atatürk ilkelerine sahip çıkarak devamlılığını sağlamak bizim temel görevimizdir.
Çünkü;
• Türkiye Cumhuriyeti’nin devamının garantisidir,
• Hak ve özgürlüklerimizin sağlayıcısıdır,
• Millet egemenliğini sağlarlar,
• Kalkınmamız için gerekli bilimsel programın sağlayıcısıdır,
• Milli birlik ve beraberliğimizi sağlarlar,
Bu ilkelerin devamını sağlamak için onların anlamını bilmek yeterli değildir. Bu anlamı yaşamamız gerekir. Ayrıca bunları gelecek nesillere aktararak sonsuz kılmalıyız.

1919-1938 yılları arasında verilen mücadele ile bağımsızlığımız, milli egemenliğimiz, cumhuriyetimiz ve demokrasimiz sağlandı. Bu mücadele Atatürk ilkeleri doğrultusunda yapılmış ve başarılmıştır. O halde Atatürk ilkeleri bizim varlığımız kadar önemlidir. Çünkü varlığımız bu sayede sağlanmıştır.
Hedefimizi ve hedefimizin gerçekleştirilmesi yolunu bize Atatürk ilkeleri göstermektedir. Bu ilkeler doğrultusunda, gelişmişliğimizi daha da ileriye götürmeliyiz.

SEKİZİNCİ BÖLÜM
ATATÜRK’ÜN ÖLÜMÜ VE İSMET İNÖNÜ’NÜN CUMHURBAŞKANI SEÇİLMESİ
1. Atatürk’ün Ölümü.
2. İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanı Seçilmesi.
3. İsmet İnönü’nün Keşiliği ve Devlet Adamlığı.
Atatürk ölünce, 11 Kasım 1938 tarihinde toplanan TBMM, Atatürk’ün en yakın silah ve fikir arkadaşlarından olan İsmet İnönü’yü Türkiye’nin 2. cumhurbaşkanı seçti.
İnönü, Atatürk’ün yolunda memleket ve milletine 1950 yılına kadar cumhurbaşkanı olarak hizmet etmiştir.
I.Dünya Savaşı’nın ardından yapılan barış anlaşmaları kalıcı bir barış getirmedi. Aksine yenilenlere çok ağır anlaşmalar imzalatıldığından yeni bir savaşın tohumlarını ekti. Nitekim Almanya’da Hitler, İtalya’da ise Mussolini, iktidara gelince ırkçı bir politika izlemiş kısa sürede silahlanmaya başladılar. Bu ise yeni bir savaşın belirtileriydi.
Atatürk, Hitler’in ve Mussolini’nin politikalarını değerlendirirken yakında bir savaşın olacağını önceden görüyordu. Bu da Atatürk’ün ileri görüşlülüğünü gösterir

Yorum Yaz